15 yaşımdan beri -ya da bir şeyleri fark etmeye ve canımı acıtmaya başladığından beri diyelim- hayatın benim için daha sakin ve daha acısız geçmesini istemiştim. Huzurlu ya da mutlu bir hayata ihtiyacım yoktu. Keza bunun imkansız bir şey olduğunu da biliyordum. Sadece daha sakin daha hızlı bir hayata ihtiyacım vardı. Acı çekmeden ölüp gidebilmek için.
Kar yağıyordu. O kadar yavaş yağıyordu ki ara ara duruyor sanıyordum. Kafamı gökyüzüne çeviriyordum. Ağlamaya gücüm yoktu. Ağlayan insanların feryatları başımı ağrıtıyordu. Kafamı aşağı indirdiğimde gördüğüm şeyler beni her defasında alaşağı ediyordu. Küçücük gözleri, kısacık kıvır kıvır saçlarıyla gülümsediği fotoğrafından bana bakıyordu. Acaba buz gibi mezar taşının üzerinde bu fotoğrafının olacağını düşünmüş müydü hiç? Çektirdiğimiz zaman saçlarını asla beğenmediğini söylemişti. En çok saçlarını beğendiğimi söylesem de asla ikna edememiştim. En çok saçlarını beğeniyordum. Rengarenk gözlerine yansıyan kıvırcık kahkülleri...
Annesi ile göz göze geldiğimizde göz altlarının ne kadar çökmüş olduğunu görünce tepkisiz kalmakta çok zorlandım. O da beni görünce aklına gelen bir dolu anıdan dolayı tekrar gözyaşlarını tutamamaya başladı. Normal karşılıyordum. Her insan evladını kaybetmeye hazırlamazdı kendini. Kendinden önce buz gibi morga gireceğini düşünemezdi. Ondan geriye bir vazo kül kalacağını düşünemezdi. Ne kadar evladımı kaybetmemiş olsam da hayatımın yarısını krematoryuma gönderiyormuş gibi hissediyordum. Hayallerim, gelecek planlarım, söylemek istediklerim, bugüne aldığım tren biletleri. Karların üzerinde kremasyon odasına yürürken ayaklarımızın altından çıkan her ses bana kocaman bir acı veriyordu.
Her adım.
Acı.
Daha çok acı.
Ağlamak istiyordum. Neden yapamıyordum?Odanın girişinde bir adam annesi ve babasını bekliyordu. Abisi arkadan gelip omzuma dokundu ve kulağıma fısıldadı.
'Gelmek istemiyorsan sorun değil.'
Bir an gerçekten arkamı dönüp gitmek istedim. Annesine ve babasına baktım. Ne yapmam gerektiğini bilmediğim için içeriye doğru yaklaştım. Kapı açıldığında bir adam gördüm. Hayallerimi küle dönüştürecek adam buydu sanırım. Adama doğru yürüdüm. Aslında amacım odaya girmekti ama gelişim ve bakışımdan ötürü adamı tedirgin etmiş olmalıyım ki ürkekçe geri çekildi. Odanın solunda duran tabutu gördüm. O gün hastaneye onu getirdikten saatler sonra morga beni teyit etmeye götürdüklerinden beri yüzüne bakmamıştım. Kafamda nasıl kalması gerektiğine dair bir bilgim yoktu. Bu saatten sonra da pek umrumda olmasa da son kez gösterdiklerinde bakacağımdan emindim. Son kez görüp bir an için gözlerini açmasını dileyecektim sessizce. Beni bırakıp gitmemesini ona söylemek isteyecektim duymadığını bilsem de. Kıvırcık saçlarına bakacaktım. Ellerine bakacaktım. Defalarca kokladığım, bazen dibinde uyuyakaldığım boynuna bakacaktım. Bana sadece acı verecek yüzüne bakacaktım.
Krematoryum odasından çıktım. Annesi ve abisi kulaklarımı sağır edecek kadar büyük çığlıklar atarken yine ağlamadım. Hiçbir şey hissedemedim. O kadar bomboş hissediyordum ki içimde varlığını sürdüren hiçbir duygu kalmamıştı. Şuan bütün duygularım yanıyordu ve benim burnumda sadece bir koku vardı.
Saat gece 2. Ben hala fotoğrafının ve bir vazo külün yanında bekliyordum. Gidecek bir yerim yoktu. Çalacak kapım yoktu. Etrafı temizleyen amca bana sürekli gitmemi söylüyordu ama bana acıdığından mıdır bilmem iki saattir kovmayı düşünmemişti bile. Oysa beni yaka paça dışarı atsa bile hiçbir şey yapmazdım. Sadece bildiğim yerdeydim. Canım sıkkın hissettiğimde, mutlu hissettiğimde, üzgün ya da düşünceli hissettiğimde nerdeysem orada olmaya çalışıyordum. Elimden başka bir şey gelmiyordu. Herkes taziye evine yemeye, içmeye gitmişti ama yapamazdım. Onsuz o eve asla giremezdim. O bardaklara sojuyu o doldurmayacaksa asla içemezdim. İçimden bir şey koptu. Çok sinirli hissediyordum. Bunun bilincinde olup etrafıma zarar vermesem de çığlıklarıma hakim olamadım. Var gücümle bağırdım. İsmini bağırdım. Bağırdıkça gözyaşlarım dışarıya çıkıyordu. Temizlik yapan amca beni rahat bırakmak için kapıyı üzerime kilitlemeden kapatarak gitmişti. Artık beni duyan sadece onlarca yüzlerce vazo külden ve geçmişte gülümseyen yüzlerden başka bir şey yoktu. İçimi döktüm hepsine, onun fotoğrafına bakarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
symphony | jaemin
Fanfiction15 yaşımdan beri -ya da bir şeyleri fark etmeye ve canımı acıtmaya başladığından beri diyelim- hayatın benim için daha sakin ve daha acısız geçmesini istemiştim. Huzurlu ya da mutlu bir hayata ihtiyacım yoktu. Keza bunun imkansız bir şey olduğunu da...