Siyah kıyafetler, kırmızı ruj ve siyah uzun saçlar

38 2 1
                                    



'Uyan gerizekalı uyan öldürücem seni şok cihazı basıcam üstüne uyan çabuk.'

Gözlerimi hafifçe açtım. Donghyuck'un sinirli bakışlarını gördüğümde arkamı dönüp tekrar gözlerimi kapattım. Alkolün ve içimdeki duyguların dibine vurduğum dün geceden sonra nereye gideceğimi bilememiş hastaneye gelip rastgele bir odanın içinde sedyenin üzerinde uyuyakalmıştım. Donghyuck'a da eve kapandığım günden beri hiçbir şeyin haberini vermediğim için ne kadar sinirlendiğini tahmin bile edemiyordum. Elindeki 10 sayfa olduğunu tahmin ettiğim rulo kağıtla konuşa konuşa sırtıma vuruyordu. Ona karşı bir savunmam olmadığı için durdurmak için arkama bile dönmedim.

'Dön bana Jaemin. Cevap ver. Üstünün hali ne böyle? Deli gibi is kokuyorsun.'

Donghyuck'un sözleri ile dün gece evimi ve arabamı yaktığımı hatırladım. O an nasıl öyle bir cesaret bulup kalkıştığımı asla hatırlamıyordum ama pişman değildim. Pişman olduğum tek şey o ateşe kendimi atamıyor olduğumdu. O kadar çok istemiştim ki etrafımdaki alevleri görürken evden çıkmamayı. Ciğerlerime dolan zehri hissetmiştim. Yakınıma doğru gelen alevler tenimi sızlatmıştı ve bundan çok büyük keyif almıştım. Duyduğum acı, kendimi cezalandırmaktan çok ödüllendiriyor gibi hissetmemi sağlamıştı. Yine de dakikalar önce dudaklarıyla buluştuğum güzel kadına bunu yapmak istememiştim. Yapamıyordum. Bir tarafım deli gibi yok olup gitmek isterken bir tarafım onu mutlu etmek istiyordu.

'Haftalardır yoksun ve açıklama bile hak etmiyor muyum? Niye burda kaldın bari onu söyle.'

Donghyuck'a doğru döndüm. Gözlerini kırgın bir şekilde bana kilitlemişti. Ona karşı dürüst olmak istiyordum çünkü gerçekten bu hayatta bana değer veren iki kişi vardı ve ikisini de kırmaktan başka bir işe yaramıyordum.

'Evim olmadığı için.'

'Derken?'

O sırada odada kısık sesli bir şekilde çalışan televizyona doğru baktım. Haberlerde evimi gösterdiklerini fark ettim. Gerçekten de evden geriye hiçbir şey kalmamıştı. Haberin altına can kaybının olmadığı bilgisi düşülmüştü ve itfaiye şefi konu ile ilgili konuşuyordu. Büyük ihtimalle ev için önce bana sonra babama ulaşmaya çalışacaklardı. Telefonu evde bıraktığım için bana ulaşamayacaklarından babama ulaştıklarında koşarak hastaneye geleceğinden emindim ama benim için endişelendiğinden değil ev için gelecekti. Bunları düşünürken derin bir nefes alarak Donghyuck'a döndüm ve gözlerimle televizyonu işaret ettim.

'Ne?'

Anlamamış olduğunu fark edince tekrar televizyonu işaret ettim. Bir süre haberin ne olduğuna baktı. 10-15 saniye sonra yüzündeki ifade değişmeye başladı.

'Jaemin çok üzgünüm ben... Sen yaralanmadın değil mi? Muayene oldun mu?'

'Ben iyiyim merak etme.'

'Nasıl çıktı ki yangın dışarda mıydın nasıl oldu bu?'

'Ben çıkardım.'

Donghyuck televizyondan kafasını çevirip bana baktı. Normalde başka bir insan böyle bir şey söylese gülüp geçeceğini bildiğim bir insandı ama o da beni tanıyordu ve şaka yapmadığımdan yüzde yüz emin bir şekilde dehşetle gözlerimin içine bakıyordu. Kafasında onlarca soru olduğundan emindim. Cevaplamaya da hazırdım ama hiçbirini sormadı. Tekrar televizyona dönüp haberi izlemeye devam etti. Bir süre sonra kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Elini cebine attı. Anahtarlarının şıngırtısını duyduktan birkaç saniye sonra anahtarları kucağıma doğru attı.

'Bende kal bir süre. Zaten ev arkadaşına da ihtiyacım vardı. Başka eve çıkmak istemezsen bende kalabilirsin. Şimdi git. Duş al. Benden bir şeyler giyin. Kendine çeki düzen ver ve çalışmaya gel. Artık şefe seni idare edemem.'

symphony | jaeminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin