İlk geceyi tatmin edici bir şekilde atlattıktan sonra Lan Wangji ve Wei Wuxian artık normal davranıyorlardı. Yani en azından Lan Wangji öyleydi. Wei Wuxian ise eskisinden daha sırnaşık olmuştu. Lan Wangji şikayetçi olmasa da Gusu'da bu kadar yakın duramazlardı çoğu zaman. Şimdi Gusu'ya doğru yürüyorlardı ve Lan Wangji Wei Wuxian'a o nefret ettiği klan kurallarından canını korumasına yardım edecek bir kaçını tekrar etmek zorunda kalmıştı. "Seni elimden geldiğince her noktada korurum. Ancak bu kurallar çok önemli. Elinden geldiği kadar uymaya çalış." demişti Lan Wangji. Wei Wuxian Lan Wangji'nin ciddiyetinden ve doğruluğundan şüphe asla etmezdi. Onu onaylayıp beklemediği bir anda Lan Wangji'nin dudaklarını kısa süreliğine de olsa kendi dudaklarına hapsetti. Lan Wangji bu adamın bu ani zirveleriyle ne yapacaktı, hiç bir fikri yoktu. Wei Wuxian ne zamanki Lan Wangji'ye aniden sırnaşsa kocasının kalbini tekletiyordu. Lan Wangji'nin kalp sağlığı tehlike altındaydı yani. Yine de asıl mesele Gusu'ya döndüklerinde Wei Wuxian'ın kimliğini açık edip etmeyecekleriydi.
Wei Wuxian Lan Wangji'nin kendisini ne pahasına olursa olsun koruyacağını biliyordu. Ayrıca zaten kimse " Işık Taşıyıcısı Yüce HanGuang-Jun"ün ışığına -pardon eşine- saldırmaya cüret edemezdi. Wei Wuxian bu düşünceyle kimliğini açık etmenin sorun olmayacağını söylemişti. "Sen yanımdayken kim bana yaklaşmaya cüret edebilir Lan Zhan? Hem unutma, ben Yiling Patriği'yim. Karanlığın vücut bulmuş hali gibiyim. O kadar da kolay lokma değilim." demişti Wei Wuxian alay kokan sesiyle.
Lan Wangji'nin içi ise hiç rahat değildi bu konuda. Sevdiği adamı yapabildiği kadar herkesten saklamak, Jingshi'de herkesten uzak tutmak istiyordu. Konu o olunca en ufak bir risk bile almak istemiyordu. O da bu düşüncelerini dile getirdiğinde Wei Wuxian kocasının endişesini ilk kez açıkça gözlerinden görüyordu. Hemde çok belirgin bir şekilde. Lan Wangji'nin bu hali Wei Wuxian'ın içini titretti. Onu hemen o an daha tenha bir yere çekip, onunla ilgilenip onu rahatlatmak gibi bir düşünce geçti bir an o bir türlü toparlayamadığı kafasından. Sonra hemen vazgeçti. Kocası ipini koparınca kudurmuş bir canavar gibi oluyordu. Wei Wuxian o canavarı epey sevmişti ama her yerine diken batarken ona bırak karşılık vermeyi uyum bile sağlayamazdı. Uyumlu olmazlarsa sadece canları acırdı. Wei Wuxian kocasının canını yakmaktansa kalbini söküp eline verirdi daha iyi. Tüm bu düşünce zincirinin sonuna varana dek yüzünde belli belirsiz bir sırıtışla bir kaç saniye boşluğa baktı Wei Wuxian. Sonunda ise aklını başına toplamak için başını iki yana sallayıp gözlerini kocasına çevirdi. Onun kendisine " Bir şey mi oldu?" der gibi baktığını gördüğünde başını tekrar iki yana salladı. Önemli bir şey yoktu.
Bir kaç saatlik yürüyüşün ardından sonunda Gusu'ya vardılar. Yolda seyyar bir satıcıdan bir kaç makyaj malzemesi almış ve Wei Wuxian yüzünü epey değişikliğe uğratmışlardı. Lan Wangji onu misafiri olarak tanıtacak ve kendi evine alacaktı. Bu aslında yalan da sayılmazdı. Sonuçta Wei Wuxian Lan Wangji'nin kalbinde ebedi bir misafirdi. Bunu ikisi hariç sadece Lan Wangji'nin abisi net olarak biliyor olsa da az kişinin bildiği bir gerçek gerçekliğini yitirmezdi ya.?
(Zaten yitirse hikayeyi bırakmak zorunda kalırım.)
Sonunda gerçekten yalan sayılmasa bile yine de Lan Wangji'ye söylemesi oldukça zor gelen o yalanı söyleyip Wei Wuxian'ı Gusu'ya sokmuştu Işık Taşıyıcısı. Sonra da doğruca Jingshi'ye gitmişlerdi. Onların beraberce Lan Wangji'nin evine girdiğini gören herkes şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibi oluyordu. Jingshi'nin bahçesine bile Lan Wangji hariç sadece Lan Sizhui girebiliyordu ve o bile evin içine girmek için izin almak zorundaydı. Şimdi bu yabancı kimdi ki hem Lan Wangji'nin yanında bu kadar rahat davranıp bir de üstüne onun evine rahatça giriyordu? Lan Wangji bir mürite Lan Sizhui'yü çağırmasını söyledi.
Beş dakika kadar sonra Lan Sizhui Jingshi'nin kapısındaydı. İçindeki tuhaf heyecanın sebebi ise belirsizdi. Daha önce buraya defalarca gelmişti ama ilk kez böyle hissediyordu. Bir kaç saniye sonra kapıyı çalıp " Gir." komutunu duyduğunda kapıyı açtı ve gördüğü manzara karşısında sessizlik efsununa maruz kalmış gibi kalakaldı. Bu gün Gusu'nun her yerinde lafı dolaşan yabancı bunca yıldır babası bildiği Lan Wangji'nin kucağına başını koymuş, Lan Sizhui'ye doğru dönmüş yerde uzanıyordu. Ve Lan Wangji yüzünde belli belirsiz bir tebessümle bu adamın saçlarını okşuyordu. Sizhui bir an hayal gördüğünü sandı. Ya da hayal gördüğüne inanmak istedi. Babası bildiği adam her daim tek birini aramış, tek birini beklemişti. Şimdi kimdi bu yabancı?
"Kimsin?" diye sordu birden kontrolünü kaybederek ve kendini toparlayamadan kabaca devam etti Lan Sizhui "Babamın kucağında ne işin var?"
"Babamın" kelimesi üzerine Wei Wuxian bakışlarını Lan Wangji'ye çevirip "O neyden bahsediyor?" der gibi baktı. Lan Wangji hiç hiç uzatmadan söyledi," Wei Ying, bu Lan Sizhui. Eski adıyla Wen Yuan."
"Sizhui, bu Wei Ying. Ona 'Xian-Gege' ya da 'anne' diyebilirsin. Değil mi Wei Ying?"Hem Sizhui hem Wei Wuxian dilleri tutulmuş gibi birbirlerine bakıyorlardı. Sizhui içindeki heyecanın sebebini şimdi anlamıştı. Yıllardır aradığı annesinin bulunduğunu resmen hissetmişti. Öte yandan Wei Wuxian olduğu duruma inanamıyordu. Karşısında en son on yedi sene önce gördüğü ancak şimdiye çoktan öldüğünü sandığı çocuğun delikanlı olmuş hali vardı. Kanlı canlı. Hemen kocasına döndü," Sürpriz o muydu?" diye sordu. Lan Wangji başını evet anlamında salladı ve sordu," Beğendin mi?"
Wei Wuxian başını evet anlamında salladı ve ekledi," Seninle bir çocuğumuz olmasını hep isterdim. Ama cinsiyetimizden kaynaklı tek umut evlat edinmekti. Ve benim evladım olmasını en çok istediğim çocuğu mükemmel şekilde büyütmüşsün. Bunu onun gözlerinde görüyorum. Senin bir yansıman gibi duruyor. Yani... Büyük oranda. Yabancı birine verdiği tepki daha çok benim vereceğim türden gibi."
Wei Wuxian lafını bitirdiğinde ayağa kalkıp hala ağzı açık kendisine bakan delikanlıya yaklaştı. Elini Sizhui'nin gözü önünde hafifçe sakladığında birden boynuna dolanan kollar onu afallattı. Ardından duyduğu "Anne, seni çok özledim!" lafından sonra dizlerinin bağı çözüldü. Tam düşecekti ki birden kocasının kolları beline sarıldı. Düşmedi, herkes ve herşey bir süreliğine durdu. Wei Wuxian o an ne kadar inanılmaz görünen bir sahnenin içinde bulunduğunu düşündü. Bu en güzel hayallerinden birinin gerçek olması gibi hissettiriyordu. Üstelik başka ne zaman böyle bir anları olacağını hiç bilmiyordu. Bir anlığına da olsa o huzura kendini bıraktı.