Wei Wuxian bu kez yanlış yapmayacaktı. Denediği yeni bir şeyin elinde patlaması ilk değildi ama son olmalıydı. Mutlu bir hayatı vardı ancak içini kemiren düşüncelerden kurtulamıyordu. Eğer o zamanlar olan biteni ve yaşadıklarını Lan Wangji'ye anlatsaydı neler olurdu? Lan Wangji'ni onu asla yalnız bırakmayacağını bu kadar geç anladığı için kendine o kadar çok küfretmişti ki haddi hesabı yoktu.
Şimdi ise geçmişine bir ziyaret yapabilmenin bir yolunu bulmak için uğraşıyordu. Minik kızı ve oğlu artık on iki yaşındalardı. Şu an farklı alanlarda dersleri vardı. Kızı nakış öğrenirken oğlu Lan aile kurallarını öğrenmekle meşguldü. Kılıç kullanma, yakın dövüş, tarih, siyaset, matematik, edebiyat, insanlarla ilişkiler gibi pek çok alanda dersleri beraberdi. İkizleri birbirlerinden ayrı durmaya ikna etmek zordu.
Wei Wuxian çocuklarının ders saati bitmeden, elinde uğraştığı yeni büyüde biraz daha ilerlemeyi umuyordu. Çok küçük bir işinin kaldığına, aslında çok ufak bir şeyi gözden kaçırdığına emindi ama göremiyordu. Karşısındaki büyüyü başarılı hale getirmek için ufacık bir değişiklik lazımdı ama tam olarak ne? Bulamıyordu ve yanlış yerleri değiştirip elinde patlamasından bıkmıştı. Sonunda o gün için yeterince bıktığı vakit çocuklarının dışarıdan gelen seslerini duyuyordu. Minikleri, abisinin onlara anlattığı bir şeylere şaşkın tepkiler veriyor, sonrasında da eğlenceli bir şey duymuş gibi gülüyorlardı. Gerçi daha çok minik kızının kahkahaları duyuluyordu. Kendisi papasının küçük bir kopyası olmuştu. Tabi karşı cins olarak farkları vardı ama onlar hariç Wei soyadının hakkını vermekten asla geri durmuyordu. Minik oğlu ise babasına daha çok benziyordu. Açıkça Lan Wangji'nin küçüklüğü gibi duruyordu. Sadece -yetiştiği ailesi sağolsun- Lan Wangji'nin zamanında sahip olduğu tamamen ifadesiz surat yerine daha güler yüzlüydü. Yine de yalnızca mütevazı bir eğlence ifadesiydi yüzündeki.
Wei Wuxian zamanın bu kadar geçtiğini fark etmemişti. Elindeki işini bir kenara bıraktı ve dış kapıya yöneldi. Çocuklarını kapıda karşılamak alışkanlık olmuştu. İki erkek ve bir kız evlat. Mükemmel bir eş. Hem de her alanda mükemmel. Varlıklı, sorunsuzca süren bir hayat. Mutlu bir aile. Dışarıdan bakanlar her daim "Bir insan daha ne isteyebilir ki?" diye düşünüyorlardı. Wei Wuxian da kabusları geri dönene ve kafasında acabalar uçuşana kadar aynı şekilde düşünüyordu. Bir insan daha ne isteyebilirdi ki? Hayatı artık mükemmedi. Düşmanlar yoktu. Ölüm yoktu. Daha önce verilen kayıplar her daim bir burukluk bırakırdı ama bu konuda elden bir şey gelmezdi sonuçta. Yani ablasını ya da manevi ailesini ya da belki kendisini kurtaramazdı. Değil mi?
Bir an gözü dalmıştı ve kızı şu an kucağına atlamak üzere kendisine koşuyordu. Wei QiJi papasının kucağına artık atlayamasa bile beline sarılabilirdi ve onun incecik belini kırmak istiyormuşcasına her gün de sarılırdı. Bu aslında Wei Wuxian'a " Bu gün daha güçlü müyüm?" diye sorma şekliydi bir nevi. Wei Wuxian da her gün bir önceki günden daha güçlü hâle geldiğini söylerdi. Wei QiJi eve girdi ve ardından Lan TianShi papasına saygıyla selam verip mütevazı bir şekilde gülümsedi. "Lan Tian, bana bu saygılı halinle yaklaşmaya kalkma. Seni ben doğurdum. İçeride baban yok. Biliyorsun."
Wei Wuxian Lan TianShi'ye "Lan TianShi" değil "Lan Tian" diyordu. Henüz miniklerin saygı adları yoktu oğlunun doğum adı uzun geliyordu nedense. O yüzden son heceyi çıkarıyordu. Tabi böyle, kelime anlamını kaybetmiş gibi oluyordu ama sorun değildi. Lan TianShi sırıtışa yakın bir gülüşle " Peki papa." diyebildi sadece. Sonra o da içeri geçti. Son olarak Sizhui kapıda öylece Wei Wuxian'a bakıyordu. Ellerini önünde birleştirip manevi babasını selamladı. "Selef-" "A-Yuan, seninde bana papa demen konusunda kaç kere anlaştık. Önceden anne derdin. Sonra cinsiyetim yüzünden bundan vazgeçtin. E çocuklar gibi sen de papa desen mis gibi olurdu ama inatla 'Selef-Wei' demeye devam etmeye çalışıyorsun. Seni ben doğurmadım ama sen benim ilk evladımsın. İtiraz istemiyorum. Bana papa demeye alış artık. Ve içeri gel. Baban az sonra gelir. Hep beraber yemek yiyelim." Sizhui tek kelime etmeden, edemeden, mahcup bir şekilde başını eğerek kardeşlerinin ardından içeri girdi.