On dakika kadar sonra Jin Ling hala Sizhui'nin yardımıyla rahatlamak için uğraşıyordu. Ama ne mümkün. Polen hayaletlerinin gücünün bir parçası olarak polene maruz kalan erkekler ne yaparsa yapsın öyle kolayca rahatlayamıyordu anlaşılan. Ve eğer tek başına olurlarsa rahatlamaya ya da o hissi görmezden gelmeye çalışırken güçsüz düşüp sonunda ölüyorlardı.
Sizhui ne yapması gerektiğini düşünürken birden geçenlerde annesinden dinlediği hikayelerden birinde annesinin babasıyla aynı duruma daha önce düştüğü geldi. Annesi onun yeterince büyük olduğunu düşünüp babasını nasıl kurtardığını birazda olsa detaylandırarak anlatmıştı. Hissettikleri hariç. Zaten o hisler anlatılsa da anlaşılacak şeyler değildi. Ancak yaşamak lazımdı. Sizhui tarihin tekerrür ettiğini fark etti. Peki aynı şey şimdi de işe yarar mıydı? Denemekten zarar gelmezdi.
Jin Ling her ne kadar canı çok yanıyor olsa da hâlâ Sizhui'nin her bir hareketini takip ediyordu gözleriyle. Onun ellerinin erkekliğini bırakıp uzaklaştığını hissettiğinde öleceğini sandı. Çünkü o an için Sizhui onu rahatlatmaktan vazgeçmiş gibi gelmişti ona. Ama ellerin geri çekildiği yere Sizhui'nin başının yaklaştığını gördüğünde dili tutuldu. Sonra erkekliğinin etrafındaki sıcak ıslaklığı hissetti. Bir anda kollarına güç geldi ve kendini doğrulttu. Sizhui'nin ne yaptığını tam anlamıyla gördüğünde kendini kasılmaktan alıkoyamadı. Boşalabilmek için kendini deli gibi zorluyordu. Aynı zamanda Hanguang-Jun'un asaletini, erdemini ve ahlakını örnek alarak büyüyen bu delikanlının kendisine yaptığı muamelenin bilincinde daha da beter oluyordu. Sonunda Lan Sizhui Jin Ling'in erkekliğini ağzına alıp boğazına doğru ittiğinde Jin Ling kendini tutamayıp elini A-Yuan'ın saçlarına atıp kendine daha çok bastırdı. Beyni hatalı olduğunu bağırsa da hormonları çok beter bir haldeydi ve zirveyi görmesi için yalvarıyordu. Jin Ling ise beynini dinleyecek durumda değildi zaten.
Bir kaç dakika sonra Sizhui artık başındaki baskıya dayanamadığı için kafasını zor da olsa kaldırdı. Bir kaç kez nefes aldıktan sonra kafasını Jin Ling'e çevirdi ve sordu," Bu işe yarıyor mu?"
Jin Ling başını evet anlamda salladı ve ekledi," Y- Yarıyor. Ama zirveyi görmem için biraz daha uğraşmanız, yani senin uğraşman gerek. Kendi başıma uğraşırsam ölmeden rahatlayamam. Boşalmam gerek. L- Lütfen, yardım et. Son kez!" Sizhui başını sallayıp tekrar kıvranan çocuğun erkekliğine doğru eğildi. Bir an Jin Ling onu durdurmaya yeltendi ama sonra vazgeçti. Şu an mecburiyetten de olsa maruz kaldığı bu muameleyi seven bir tarafı da vardı. Hemde çok seven. Sizhui bir kaç kez daha sertleşmiş erkekliği emdi. Sonra ağzından çıkardı ve diliyle dibini sertçe yalamaya başladı.
....
Sonunda Jin Ling kefeni yırtmıştı çünkü Sizhui ne kadar tehlikeli, edepsizce, ahlâk kurallarına aykırı ya da iğrenç olduğunu önemsemeden onu kurtarabilmek için herşeyi yapmıştı. Canını ve şerefini tehlikeye atmıştı. Şimdi ikisi de dış cüppelerini giymiş, birbirlerinin yüzüne bakamadan - sırt sırta- o ağacın çatalında oturuyor, uzaklardan gelen bir kaç ses haricinde ortamda oluşan sessizliği diğerinin bozmasını bekliyordu. Sonunda Jin Ling derin bir nefes aldı ve " Teşekkür ederim." dedi. Ve ekledi" Herşey için."
Artık sessizlik bozulmuştu ve sorulacak sorular vardı. Lan Sizhui karşılık verdi, " Önemli değil. Ölmenize izin veremezdim sonuçta. Ama Genç Efendi Jin, bir haftadır neredeydiniz? Sizi günlerce aramadığımız yer kalmadı. Başınızdan ne geçti? Neden ortadan kayboldunuz? Ne Yummeng'a ne de Jin Lintai'ye dönmediğinizin haberi bize, siz Gusu'dan ayrıldıktan üç gün sonra geldi. Ve ben sizi bir haftadır arıyorum. Ne Gusu çevresinde ne de diğer her hangi bir yerde sizi günlerce bulamadık. Eğer ben Hanguang-Jun ve Wei Wuxian'dan aldığım yeteneklere güvenip buraya girmeseydim ve sizi bulamasaydım ölmüş olurdunuz. Neler oldu?"
Jin Ling tekrar derin bir nefes aldı. Konuşurken yüzüne bakmak için alışkanlıkla başını çevirdi. Ancak Sizhui'nin kızarmış kulaklarını gördüğünde onun yüzünü henüz görmeden başını geri çevirip konuşmaya başladı. " Wei Wu- Wei dayımın, annemle babama olanlarda aslında suçu olmadığını duyduğumda şok geçirdim. Gusu'dan nereye gittiğimi bilmeden ayrıldım. Günlerce nereye gideceğini bilmeden rastgele yollara girip, nerede akşam olursa orda kaldım. Gerçekler sindirmem için çok sertti. Altı ya da yedi gün ne yaptığımın farkında olmadan ıssız yerlerde dolaştım. Sonunda gerçekleri biraz da olsa hazmedebildiğim zaman bir ormandaydım ama neresi olduğunu bilmiyordum. Bu kez dikkatlice yola devam ettim ama bir türlü ormandan çıkıp insanların olduğu bir yer bulamadım. Kılıcımla uçarak çıkmayı denedim ama tuhaf bir şekilde ne kadar yükselirsem yükseleyim ağaçlar görüş açımdan asla çıkmadı. Sonunda vazgeçtim. Yürümeye devam ettim. Sadece bir ara sanırım olduğum ormandan başka birine geçiş yapmıştım. Çünkü genel olarak görülen ağaç çeşidi değişmişti. Sonunda acıktığımı hissettiğimde avlanmak istedim ama avlamak için takip ettiğim bir kaç sülün beni kelebeklerle ve zarif çiçeklerle dolu bir açıklığa götürdü. Çiçekler o kadar güzeldi ki durup biraz onlara bakmaktan kendimi alamadım. Ama sonra çiçekler birden hareketlenip şekilden şekle girmeye başladılar. Sonra da bana toz gibi bir şey püskürttüler. Ürktüm ve oradan koşarak ayrıldım. Sonra senin adımı seslendiğini duydum ve sesini takip ettim. Sonra olanları ise zaten biliyorsun."
Jin Ling tek yalan söylemeden her şeyi anlatmış, Sizhui ise tek kelime etmeden dinlemişti. Şimdi aralarında bilinmeyen hiç bir şey yoktu. Lan Sizhui birden Jin Ling'in esnediğini duydu. Çocuk kim bilir ne zamandır etrafta aç susuz dolaşıyordu. Sizhui onu ürkütmek istemiyormuş gibi yavaşça Jin Ling'e döndü ve omzuna dokundu. Jin Ling irkildi ancak bozuntuya vermemeye çalışarak yavaşça Sizhui'ye döndü. " Ne oldu?" dedi hafif kısık sesiyle. A-Yuan'ın gözlerine bakamıyordu bile. Ona arkasını dönmüşken konuşmak daha kolaydı. Sizhui Jin Ling'in utandığını anlamıştı ve yapmayı düşündüğü teklif konusunda biraz tereddüt etti. Sonra tereddütlü yanını görmezden geldi ve konuştu." Genç Efendi Jin, eğer yorgunsanız ve uykunuz varsa burada uyuyabilirsiniz. Siz uyandığınızda buradan çıkabiliriz. Burası yasaklamış orman ve labirantten farksız. Çıkmamız için yeterince güçlü olmalıyız." Sizhui bunları söylerken kucağını işaret etmişti ve Jin Ling açıkça kızarmıştı. Ama şaşırtıcı olarak kabul de etmiş ve başını Sizhui'nin kucağına olabildiğince rahat olacak şekilde yerleştirmişti.
Beş dakika kadar sonra Jin Ling'in zar zor bastırdığı uykusu ona baskın gelmiş ve en rahat yeri bulduğunda çocuğu rahatlatıcı karanlığa çekmişti. Lan Sizhui Jin Ling'in uyuduğuna emin olduğunda onu incelemekten kendini alıkoyamadı. Hoş yüz hatları, Sizhui'ye dünyadaki herşeyden daha çekici gelen dudakları ve tenine çok yakışan, alnında duran, lal rengindeki nokta... Saçları yüzüne düştüğünde Sizhui onları geri yerine itmek için elini uzatmak konusunda kendine engel olamadı. Normalde babası kadar sabırlı olsa da konu bu çocuk olunca içgüdüleri daha baskın oluyordu. Ama nereden bilebilirdi ki herşeyiyle Jiang dayısının kopyası gibi davranan bu çocuğun uyku konusunda hiç tanımadığı ve senelerce nefret ettiği diğer dayısına benzediğini. Çocuk uykusunda bir şeylere sarılmayı seviyordu. Ve Sizhui'nin eli yüzüne iyice yakaladığında sanki bunu hissetmiş gibi ani bir hareketle delikanlının eline sarılıp sıkıca göğsüne bastırdı. A-Yuan şaşkınlıktan faltaşı gibi açılmış gözlerle bir kaç saniye öylece kalakaldı. Sonra ufak bir tebessümle ve aklında deli düşüncelerle kucağında eline sarılmış halde ,gizlemeye çalışsa da hâla bir bebek kadar sevimli olan çocuğun uyanmasını beklemeye başladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/285570119-288-k6717.jpg)