Lan Wangji flüt sesiyle afalamış bir halde dondu. Bu kesinlikle beklediği şeyler listesinde en sonda bile değildi. Dinlenmeye başladı. Kendisi guqin çalmayı durdurduğu halde flüt devam ediyordu. Lan Wangji bir süre duyduğu sesin bir hayalden ibaret olduğunu sandı. Ama düşününce bu şarkıyı sadece ikisi biliyordu ve Lan Wangji onun bu şarkıyı çaldığını daha önce hiç duymamıştı. Yani gerçek olmalıydı çünkü hayal olması için en az bir kez gerçeğini duymak gerekirdi. Bu gerçek Lan Wangji'nin kafasına dank ettiğinde hemen kalktı olduğu yerden ve sesi takip etmeye başladı. Şarkı henüz bitmediği için flüt sesi de henüz durmamıştı. Sonunda Gusu yakınlarında bir ormana geldiğinde şarkı bitti, flüt sesi kesildi. Ama Lan Wangji'nin umrunda bile değildi. Ona bu kadar yaklaşmışken geri dönmesi söz konusu bile olamazdı. Wei Wuxian'ın oradaki varlığını resmen hissediyordu. Ancak onu göremiyordu. Hayatı boyunca ilk kez bu kadar heyecanlanmıştı. Öyle ki heyecandan bedeninin tüm gücü çekilmiş gibiydi.
Ormanın ortasında etrafına bakınıp duruyordu. Kimseyi göremediğinde tüm gücüyle çığlık atarcasına seslendi. "Neredesin?!" Ses ormanda yankılandı. Etrafta ne kadar kuş varsa hepsini korkutup kaçırdı. Lan Wangji cevap alamadığında tekrar bağırdı. "Neredesin?! Çok ortaya!" Sonunda dayanamayıp olduğu yere çöktü ve ekledi."Lütfen, yalvarırım. Artık çık ortaya." Cümlenin sonunda doğru sesi o kadar kısılmıştı ki bir metre yakınında bile olsanız duymazdınız.
Lan Wangji o an o kadar yoğun duygular içindeydi ki göz yaşlarını tutamadı. Çöktüğü yerde gözlerini kapattı ve sakinleşmek için beklemeye başladı. Sakinleşmeden ayağa bile kalkamazdı. Ancak sakinleşmeden önce bir kaç damla gözyaşı dökeceği kesindi. Bir damla... İki damla... Ve üç damla... Yumuşacık ve pürüzsüz bir el üçüncü gözyaşını nazikçe sildi. Lan Wangji yüzünde hissettiği yabancı ve aynı zamanda bir o kadar da tanıdık eli fark ettiğinde anında gözlerini açtı. Karşısında gördüğü yüzle birlikte eğer herşey o an kaybolursa Lan Wangji bir rüya gördüğüne kesinlikle emin olur ve sorgulamazdı. Ancak daha ne olduğunu bile anlayamadan kalbinin sesi rahatça kulağına gelecek şekilde artmıştı. O kadar heyecana o bile dayanamadı ve Lan Wangji'nin kendinden geçmesine sebep oldu. Wei Wuxian'ın kollarında...
...
...
...
Yaklaşık 10-15 dakika kadar sonra Lan Wangji yavaşça gözlerini açtı. Gözlerini tam olarak aralamadan önce burnuna dolan tanıdık kokuyla daha tam uyanamadan şaşırmaya başladı. Ama bunu boşvermeyi seçti. Nadiren de olsa bu tür rüyalar görmüştü yıllar boyunca. Yine öyle bir rüyada olduğunu sandı. Ama gözlerini tamamen açtığında karşısında ona bakan iki çelik grisi göz o kadar gerçekçiydi ki gerçekten ne olduğundan emin olmak istedi. Aklın gelen ilk fikirle kendine sert bir tokat attı. Acımıştı. Ama hiç bir acı bu kadar mutlu edemezdi onu.
"Wei Ying!" dedi. Emin olmak istiyordu. Wei Wuxian onu başıyla onayladı ve " Lan Zhan, benim." dedi. Yüzünde, yirmi yıl önce Lan Wangji'yle ilk tanıştıklarında Lan Wangji'ye sunduğu gülümsemesi vardı. Lan Wangji gerçekliği tam anlamıyla kavradığında Wei Wuxian'a sarılmamak için kendini zorluyordu. Ancak Wei Ying'i kollarının arasına alma istediği o kadar güçlüydü ki bastırmaya çalışması bedenini açıkça tir tir titretiyordu. Yine de kendini tutmak konusunda hala iyi iş çıkardığı söylenebilirdi. Ta ki Wei Wuxian birden ona sarılıp başını Lan Wangji'nin boynuna gömene kadar. Tam o an Lan Wangji artık tüm kontrolü kaybetti ve Wei Ying'in sarılışına karşılık verdi. Kemiklerini kırmak istermiş kadar sıkı bir şekilde hemde.
Lan Wangji sessizce fısıldadı. "Seni çok özledim." Aynı zamanda her saniye Wei Wuxian'ı daha sıkı sarıyordu ve bir noktadan sonra Wei Wuxian nefes almakta zorlanır gibi oldu. Ama bozuntuya vermedi. Onun yerine küçük bir delilik yaptı. Lan Zhan'nın boynuna küçük bir öpücük bırakıp fısıldadı." Bende."