(0.9) Yılan fobisi*

7.6K 877 591
                                    

Bu bölüm düz yazı bebeklerim. Umarım beğenirsiniz. Çok uzatmayacağım sizi seviyorum♥︎

_________________________________________

İyi okumalar.

Sizi seviyorum <333

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfenn ♥︎♥︎♥︎






♥︎♥︎





Yatağımda, oturur pozisyonda; karşımdaki kitaplığı izliyordum. Uyanalı en fazla 1-2 saat olmuştu, fakat beynimin içi günlerce uykusuz kalmış gibi dönüyor ve bulunduğum gerçekliği sorgulamama neden oluyordu. Ne olduysa dün olmuştu. Keşke, keşke hiç gitmeseydim okula. Hiç girmeseydim o lanet sınıfa. Ve hiç açmasaydım o kutuyu...

~

"Jisung! Tanrım, neredesin sen bir saattir. Beklemekten ayaklarım yosun tuttu!" Felix, bir yandan bana bağırıyor, bir yandan elimden tutmuş, hızlı hızlı yürüyor; beni de peşinden okula doğru sürüklüyordu.

Açıkçası hiç ama hiç gitmek istemiyordum o cehenneme. Hele ki Minho ile olan mesajlaşmamızdan sonra... Resmen, ciddi ciddi tehdit etmiştim onu (!) Ama bunu sonuna kadar hak etmişti! Duygularımla oynuyordu, -ne kadar bunun farkında olmasa da- beni kullanıyordu, yakamdan çekip; dudaklarıma yapışıp, sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıp gidiyordu. Aklıma mukayyet olmaya çalışıyordum fakat nafile. Yıllardır, gizliden gizliye izlediğim çocuk, aşkından yanıp tutuştuğum çocuk, beni benden daha beter eden çocuk, sevip de söyleyemediğim, bakıp da yanına gidemediğim çocuk, Lee Minho... Benim ilkokul, ortaokul ve lise aşkım; benim tek aşkım. Evet, o kadar uzun süredir, bıkmadan, usanmadan, sevdim onu. Her şeyine rağmen. Beni görmeyişine; duymayışına rağmen... Ancak o gün, çıplak ve sarhoş bir halde okul bahçesinde deli gibi koştururken o kadar masum, o kadar aptal, ve aynı zamanda o kadar tatlı duruyordu ki.. ne yapacağımı bilemedim, çektim fotoğrafını. Ama yemin ederim isteyerek paylaşmadım. Paylaşmam ki zaten, nasıl paylaşırım sevdiğim çocuğun 'çıplak' fotoğrafını bütün okulla? Nasıl yaparım bu kötülüğü hem ona hem kendime? Sadece bir hataydı. Ve o hata sayesinde hiç fark etmediği kadar fark etti beni. Benimle konuştu; benimle mesajlaştı; beni öptü. Tanrım, beni öptü! O tapılası dudaklarının tadına baktım. Hissettim. Ve girdiğim şoktan çıktığımda, o çoktan gitmişti... Hiçbir şey demeden, öylece, beni orada bırakarak gitmişti. Bende bir karar aldım. Madem o benimle oynuyordu, ben de onunla oynayacaktım. Hem de sonuna kadar!

"Heyy! Kime sesleniyorum ben ya (?!) Burada mısın sen?" arkadaşımın çıldırma noktasına geldiğini fark etmemle, yol boyu daldığım düşüncelerden kurtulmuş; kahvelerimi, onun endişeyle yüzümde dolanan göz bebeklerine çıkarmıştım. "Felix! Tanrım, tabiki de buradayım! Sadece biraz dalmışım. Gücün yetse döveceksin beni (?)" Sona doğru samimi bir gülümseme sunmuştum ona; sırf bana karşı duyduğu endişe biraz bile olsa azalsın diye. Öylede olmuştu. Onunda yüzünde samimi ve güneş gibi parlayan bir gülümseme yer edindiğinde, içim rahatlamıştı. Arkadaşlarımın benim için endişlenmelerini ve strese girmelerini istemiyordum. Biz birazdan olacağımız İngilizce quizi haricinde her şey hakkında konuşurken, sınıfa Minho ve tayfası girdi. Evet. Evet, aynı sınıftayız. Bu benim için yıllardır bir velinimet. Çünkü ilkokuldan beri aynı sınıftayız. Fakat beyimiz beni bu sene 'ifşa'sını yaydıktan sonra fark edebildi!

Onlar girdikten sonra sessizleşen sınıf ile ben ve Felix'de kafamızı onlara doğru çevirmiştik. İşte o an bir kutu fark ettim Minho'nun elinde. Çok takmamaya çalıştım ama her zaman meraklı bir insan olmuşumdur. Önce yanımdaki Felix'e baktım, ardından tekrar kutuya, ve tekrar Felix'e. O, bana 'yapma' sinyalleri gönderirken, ben çoktan yerimden kalkmış; Minho'nun masasına doğru yol almıştım. Masanın başına geldiğimde, kutunun gerçekten de büyük olduğuna kanaat getirdim. "Hey, ne o? Sınıfa bomba mı soktunuz yoksa?" hafif gülerek söylediğim sözlere karşın, Minho'nun dudağının yanı kıvrılmış ve oturduğu yerden ayağa kalmış; boylarımızı hizalamıştı. "Hı-hım, önce seni, sonra sınıfı patlatacağım. Ondan getirdim bu kutuyuda." dediği şeyle kaşlarım hafif çatılmış, gözlerim ve dudaklarım dahada meraklandığımı belli edecek bir hâle bürünmüştü. "Ciddiyim! Ne var o kutuda Lee Minho!?" bir an gözünden alaycı kırıntılar geçti. Ardından kutuyu elleri arasına alıp bana doğru uzattı. "Al. Senin için bir hediye. Yaptıklarımdan ötürü kendimi kötü hissediyorum ve umarım bu hediye beni affetmene yardımcı olur." kafam allak bullak olmuştu. Ne diyordu bu çocuk? Kafası yerinde değildi sanırım (?) Ya da... Ahh saçmalık! Gerçekten kendini affettirmek için bana hediye alamazdı değil mi? Değil mi!? Bilmiyordum fakat sözlerinden sonra merakım kat ve kat artmıştı. "Ne!?" diyebildim sadece, zihnimde dolanan onca sözcüğü rağmen. "Duydun. Beni tanıyorsun Jisung. Sana durduk yere hediye verecek bir insan değilim. Alıp, almamakta sana kalmış. Ben sadece kendimi affettirmeye çalışıyorum,o kadar." neden bilmiyorum ama söyledikleri çok içten ve samimi geliyordu. Belki de ben çok salaktım (?) Yinede aldım o kutuyu elinden. Ardından kutunun üzerinde gezen bebeklerimi tekrar onun kahvelerine çıkarttım. Çok, çok güzel bakıyordu. Anlatamayacağım, betimlemesine cümlelerin yetmeyeceği kadar güzel ve özel bakıyordu bana. 'Neden?' diye sormak istedim sadece. 'Neden bana öyle bakıyorsun?', 'Neden her şeyinmişim gibi izliyorsun beni!?' ancak tek yapabildiğim ufak bir tebessüm ile sessiz bir teşekkür edip, sırama geri geçmekti. Ben kutuya, kutu bana, Felix ise bir kutuya bir bana bakıyordu. Hoca gelmemişti. Doğal olarak quiz iptaldi. Mutlu olmam gerekiyordu; tabii şu aptal kutu olmasaydı. Elim yavaşça üzerindeki kurdeleye gitti. Çekip açtım, ardından bir kenara koydum özenle bağlanmış kurdelesini. Kapağı açıp açmamakta kararsız olsamda, yaptım. Artık düşünmeye gerek duymadan kaldırdım o kapağı ve işte o an olan oldu.

Kutu. İçinde; belki de iki kolumun birleşiminden daha uzun; kendi etrafında sarılmış; uyuyan bir 'yılan', arkadan kahkaha sesleri yükselen Minho ve arkadaşları, beni sakinleştirmeye çalışan Felix, kutunun içindekini gördükten sonra çığlık çığlığa kaçan öğrenciler, sınıfa daha yeni giren Jeongin ve Chan, olayı fark ettikten sonra Minho'ya kafa-göz dalan Chan, ayrıca en önemlisi; yılanla bakışın ben ve gözlerini açan yılan.

Ne ara tüm sınıfı susturacak, tüm dikkatleri üzerime çekecek ve bütün okulu sınıfa toplayacak kadar güçlü bir çığlık attım bilmiyorum. Ne ara yere düştüm, ne ara gözlerim görüş alanını kaybetti, ne ara nefes alamaz hâle geldim onuda bilmiyorum.

Fakat şunu çok iyi biliyorum ki; bugün bana bunu yapan; sabaha kadar hastanelerde sürünmeme sebebiyet veren, ağlamaktan gözümde yaş kalmamasına neden olan, kafama bin bir türlü ağrı saplanmasının sebebi; Lee Minho'yu asla affetmeyeceğim.






♥︎♥︎













Nanno'dan sevgilerle...

ya bırak ya bırak ya ☆ minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin