19

758 50 2
                                    

Felix pov

Chan'la ayrıldıktan sonra göz yaşlarımı sildim.
Bir süre birbirimize bakarken ondan birkaç adım uzaklaştım.
"Konuşmamız gerekiyor Chan."
Kafasıyla onayladı ve arabaya doğru ilerlerdi, bende arkasından ilerlerken düşünüyordum. Bunları neden yapmıştı? Bana her şeyi anlatabilirdi zamanında oysaki.

Onun evine geldiğimizde karnıma ağrı girmişti, aklıma hep eski zamanlar geliyordu.
Beni içeri davet ederken alışkın olduğum yerlerden yürüdüm ve geniş salona geçtim.
"Bir şeyler içmek ister misin?"
Onu onaylarken o ara salonda gözlerimi gezdirdim. Çoğu şey hala aynıydı fakat bana ait hiçbir şey yoktu tabikide.
Chan elinde viski bardaklarıyla geri dönmüştü. Direkt karşımdaki koltuğa oturduğunda boğazımı temizleyip konuşmaya hazırlamıştım.

"Hyunjin'le olanlar neydi Chan? Bunların hiçbirini neden bana söylemedin?"
Viskisinden yudum alırken bende birkaç yudum aldım.
"Bana inanmayacağını düşündüm Felix. Beni dinlemeyeceğini de biliyordum."
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Hayır. Dinlerdim ve inanırdım. Neden biliyor musun Chan?"
Biraz durdum ve derince bi nefes aldım.

"Çünkü ben sen değilim. Senin gibi her şeyi yanlış anlayıp ona göre hayatımı düzenlemiyorum. Seni her zaman dinledim, her zaman ilk sana inandım. Çünkü benim bu hayattaki en güvendiğim insan sendin. Sen benim hayatımdaki en doğru şeydin ama senin gözünde ben aynı değildim. Senin gözünde hep ilk diğerlerinin lafını dinlemek vardı. Hatırlıyor musun bi keresinde ben Hyunjin'deyken seni arayıp beni almanı istedim. O gün bana beni sevdiğini, senin beni sevmediğini söyledi ama ben hemen ordan gittim. Çünkü doğruyu biliyorum sen beni seviyorsun ve ben senden başka kimseyle olamayacağımı da biliyordum. Tabi çok fazla da emin olmamak gerekiyormuş çünkü görüyorsun şu anki halimizi. Neyse Chan daha fazla senin kafanı şişirmek istemiyorum. Malum işlerin olabilir başka şeyler olabilir sana alı koymak istemem ama emin ol bu yaşananları saklamak zorunda değildin. Seungmin seni her zaman dinlerdi. Aynı şekilde Minho'da. Belki bunları duymak şu an hoşuna gitmez ama bunların hepsini kendin kendine yaşattın Chan."

bardağını yudumlarken söylediklerimi düşünüyor gibi bi hal vardı. Yerimden kalkarken o da kalkmıştı.
"gidiyor musun?"
"Gitmeyeyim mi?"
Bir şey diyemeyeceğini bildiğim için onun suratına öylece baktım.
"Gitme."
Yanıma yaklaşırken olduğum yerde kaskatı kesilmiştim resmen.
"Felix bunu bize yapma."
Elleriyle ellerimi sararken ona sadece bakabiliyordum. Hiçbir şey söyleyemiyorum.
"Ben çok pişmanım. Binlerce kez özür dilerim, yaptıklarımı geri alamayacağımı da biliyorum ama bana bi şans daha versen, tekrar denesek? Felix biz senle öylece ayrılıp iki farklı yerlere kopacak insanlar değiliz. Bunu sende çok iyi biliyorsun. Lütfen gitme. Deneyelim."

Gözlerim dolmak için yer ararken kendimi tuttum ve ona kendimden emin bir şekilde bakarak süzdüm.
"Bunu bize yapan sendin Chan. Ben kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey yapmadım. Benim kalmamı bu kadar istiyorsan baştan gitmemi engelleyecektin."
Ona son bir kez bakıp kapıdan çıktım ve alışık olduğum yollarda yürümeye başladım.

Herkese yalan söyleyebiliyordum ama kendime yapamıyordum. Kendime her zaman Chan'ı unutacağımı ve hayatıma yeniden başlayacağımı söylemiştim. Yaptım da ama onu her gördüğümde kalbim acıyor. Ona tekrar sarılıp, onunla uyuyup, onunla yemek yapmak istiyorum. Onu hayatımda hem istiyordum hem istemiyordum. Böyle bi karışıklıkta nasıl tek başıma başa çıkacağımı asla bilmiyorum.

Yolum yine her zamanki gibi Minho'yla gelmişti. Minho kapıyı hemen açıp kucaklamıştı beni. İçeriye geçerken Seonghwa ve Seungmin sohbet ediyordu. İkiside beni gördüğü gibi konuyu kapatıp bana dönmüşlerdi.
"Nasıl hissediyorsun? Şimdi yemekten kalktık sana da bi tabak vereyim mi?"
Minho aynı bi anne gibi başımın dibimde konuşurken hiçbir şey istemediğimi belli edecek şekilde kafamı salladım.
"Nasıl hissettiğimi bilmiyorum. Bana gitmememi söyledi. Tekrar denemek istiyormuş ama ben ne yapacağımı bilmiyorum. Hiçbir şeyden emin değilim. Korkuyorum aynı şeyleri tekrar yaşayacağım diye."

Seungmin kolunu omzuma atıp beni kendine çekerken Minho da yaptığı kahveyi önüme koydu.
"Yani burda olayı hiç bilmeyen, sadece Minho'dan duyduğum kadarıyla bildiğim şeyi söylemek istiyorum. Bence kendine biraz zaman tanı Felix. Hatta sadece kendine değil, kendinize. Zor zamanlardan geçiyorsunuz, özellikle bu gün bayağı kaoslu olaylar olmuş. En iyisi zamana bırakmak. Eğer Avustralya'ya geri dönmek istiyorsan, dön. Eğer içindeki ses burada kalmanı söylüyorsa kal. Onun bunun için değil. Kendin istediğin için yap."
Seonghwa gülümseyerek konuşurken Minho sevgilisinin bu davranışı hoşuna gitmiş olacaktı ki dudaklarına yapışmıştı resmen Seungmin hem kendi gözlerini hemde benim gözlerimi kapatırken gülmüştüm.

"Sevgilim doğru söylüyor Felix. Kalbin ne diyorsa onu yap ama mantığını da kullanmayı unutma. Geçmişte takılı kalmanı istemiyorum ama aynı şeyleri yaşamaktan korkuyorsan sana yaşattığı şeyleri sakın unutma ve ona da bunu belli et."
Minho Seonghwa'nın yanağını çürütücek kadar öperken aynı zamanda bana tavsiye de vermeye çalışıyordu.
Seungmin ayağı kalkınca gözlerimiz ona dönmüştü.
"Tanrı aşkına Felix kalk bu iki denyo birazdan önümüzde sevişecekler gel gidelim."
Minho oturmamız için yalvarsa da Seungmin haklı olduğu için onu reddedip evden ayrılmıştık. Seungmin'in arabasına binerken bana dönmüştü.
"Eee nereye gitmek istersin?"
"Sen nereye istersen MR. Kim."
İkimizde gülerken arabayı çalıştırıp bir yerlere doğru sürmeye başladı. Arabayı bir yere park ettiğinde etrafa baktım. Tanıdık bir yere benzemiyordu.
"Nereye geldik?"
"Girince görürsün."
Bir apartman dairesinin önüne geldiğimizde hala sormaya devam ediyordum.
"Nereye geldik tanrı aşkına? Saat gecenin kaçı oldu?"
"Merak etme Felix."
Kapı gürültü bir şekilde açılınca içeriden Wooyoung ve yanında uzun bir çocuk çıkmıştı.

F U Till I F UHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin