Planlar kuruyordu, sonra hiç birini yapamadan gün bitiyordu. Bazen bir şeyler yapıyor, neden yaptığını bilmiyor ama yapıyordu... Sonra Eline bir plak alıyor Adreanne, müzik dinlemeye çalışıyor ama olmuyor, kafasının içinde dolanan ses o kadar acı çektiriyor ki ruhuna, Adreanne kendi sesini bile duyamıyor. İnsanları yok sayıyor, sonra insanlar onu deli sanıyor.
Gecenin üçünde karnına ağrılar saplanıyor, nasıl başa çıkacağını bilmiyor. Günlerdir hissettiği tek şey ara sıra hissettiği adrenalinden başka bir şey değil.
Riskli görevler yapıyor. Ancak o kadar normal karşılıyor ki bu riski artık etki bile etmiyor.
Zorlanıyor ancak bir çözüm buluyor günün sonunda, başı sıkıştığında dertlenmiyor veya streslenmiyor. Çünkü en sonunda Adreanne bir çözüm bulamasa bile Voldemortun onun için bir çözüm bulacağını biliyordu.O ise bilmiyor. Yemin bile edebilirdi ki bilmiyordu. Nasıl devasa bir boşlukta olduğunu, nelerle savaştığını, nelerle uğraştığını, neler yüzünden tüm bu aptal şeylerle uğraştığını yemin ederdi ki bilmiyor. Hoş, umrunda olduğunu da pek sanmıyordu Adreanne.
Defalarca tekrarladı bu sözleri. Beyninin içinde hala devam eden uyuşukluk benliğini sararken yağan sağanak yağmurun altında inadına daha çok ıslandı.Astronomi kulesindeydi. Deli gibi Yağmur yağıyordu, hatta o kadar fazla yağıyordu ki sessizliğin sesini bile duyamıyordu Adreanne. Bir elinde babasının kızına yolladığı mektup, diğer elinde hogwarts kabul mektubu.
Yeni görevinin yazdığı mektup o kadar kısa ve netki sanki bir bebeğin yeni doğduğunda konuşamıyor olması kadar açık...
"Onu öldür, büyük Black oğlanını."
V.
Yutkundu Adreanne. Birinin ölümünü dilemek bu kadar basit miydi onun gözünde?
Aptal duygu sömürülerinden yapmayacaktı. Eğer bu mektupta adı geçen kişi tanımadığı biri olsaydı onu öldürmek için tereddüt bile etmezdi.Sirius Black... Eline verseler emindi ki bir kaşık suda boğardı Adreanne'i. Çünkü onun da gözünde, Voldemorttan farksız biriydi, olması gerektiği gibi. Ancak gerçekten bunu mu istiyordu Adreanne?
Ondan nefret ediyordu. Hatta bu okuldan gitse arkasından en son üzülecek kişi oydu.Okuldan gitmek... Ne kadar da normal geliyordu Adreanne'e, eğer bu okulda başka bir öğrenciye bu okuldan gitmesi gerektiğini söylese hiç şüphesiz hayatının mahvolacağını düşünürdü.
Adreanne içinse işler oldukça farklı yürümüştü.Hogwarts'a gelecek olma düşüncesi en baştan beri riskti onun için. Biri kızı öğrenirse hayatının geri kalanını Azkaban'da geçirecek olma düşüncesi... Ancak gelmişti, çünkü Adreanne bu risk için eğitilmişti ve şimdi bir gün bu okuldan gidecek olacağı düşüncesi pek can yakmıyordu.
Black'i öldürmek zor değildi. Zor olan onunla birlikte her şeyinin gidecek olmasıydı. Kabul etmek zor gelse de Adreanne, Sirius'ta yaşamak istediği hayatı görüyordu. Evet, o bir Riddle olmaktan gurur duyuyordu ancak Adreanne Voldemort'un kızı olmaktan gurur falan duymuyordu.
Onun Gryffindor olmuş olmasına şaşırmamak gerekiyordu. Adreanne soy adını şu an için asla bırakamazdı, buna cesareti yetmezdi ve en başta izinde verilmezdi. Onun Sirius gibi ihanet şansı bile yoktu, İhanet ettiği an ölürdü.
Ayağa kalkmaya çalıştı. Ancak doğrulduğu an aniden gelen baş dönmesi dengesinii kaybedip masalara çarpmasına neden oldu. Masaların üstünde duran bir kaç iksir şişesi yere düştüğünde dengesini koruyamayıp üstlerine düştü. Dizlerinin üstünde yerde dururken ellerine ve ayaklarına camlar saplanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tabu - S.B
FanfictionEvrendeki en karanlık büyücüyü, Sonra da ona kan bağı olarak en yakın olan kişinin siz olduğunuzu hayal edin, sadece kısa bir an. Ardından size bir görev verdiğini, size hayatınızda bahçe sınırlarından çıkmadığınız evinizden ayrılıp bambaşka bir yer...