Karanlığın kollarındaydım. Beni doğurmuş ve yetiştirmişti. Kanımda kendine yer edinen karanlık, her geçen saniye bedenimi ele geçiriyordu.
Ait olduğum yer burası mıydı?
Aitlik hissi karanlıktan ibaret değil miydi?
Gecenin bize hediye olarak bıraktığı küçük yıldızlar bir bir sönerken, elimde patlıyordu bütün umutları.
Sertçe çiseleyen yağmura aldanmadan var gücümle ve hızlı adımlarla evime doğru koşuyordum. Islanan uzun saçlarımdan birkaç tutamı yüzüme yapışırken, üzerimdeki hırkanın bir kolu çoktan geriye doğru düşmüştü ve omzumu açıkta bırakmıştı. Peşimde birisi olduğunu biliyordum, çünkü adım seslerini duyuyordum ama geriye dönüp baktığımda kocaman bir boşluktan başka hiçbir şey görmüyordum. Bunu kaçıncı yaşayışım olduğunu saymayı bırakmıştım artık. Aslında çocukluğumdan beri yanımda hep birisinin varlığını hissederdim ama şu anda o varlık beni kovalıyormuş gibi hissediyordum ve bu beni fazlasıyla korkutuyordu. Bastığım yağmur birikintilerinin çıkardığı tok ses karanlık sokaklarda bıraktığım adım izlerimdi. Nefes alışverişlerim düzensizdi ve kalbim duracak kadar hızlı atıyordu.
"Durmalısın," dedim kendi kendime. "Dur ve yüzleş o karanlık boşlukla..."
Mümkünmüş gibi daha hızlı koşmaya çalıştım. Ne kadar zamandır koştuğumu bilmiyordum ve artık evimin yolunu bulamayacak hale gelmiştim.
Gözlerimde akmayı bekleyen yaşlar bir bir akarken derman kalmayan dizlerim koşmayı reddetti ve şiddetle yere düştüm. Yüzleşmekten korktuğum için titreyen ellerimle yüzümü kapattım ve bağırdım. "Lütfen, Yalvarırım dur! Dur ve bana zarar verme!"
Annemi istiyordum çünkü o varken boşluk kayboluyor ve ben normal hissediyordum. Arkamdaki adım seslerinin durduğunu hissetim ve tam arkamda bir ürperti hissetim. Neden beni kovaladığını bilmiyordum. Oysa onu hep hissederdim ama şimdi bana zarar verecekmiş gibi hissediyordum.
Yardım bekleyen bir yanım bunun mümkün olmadığını bir türlü kabullenemiyordu. Gerçekten söyledikleri kadar korkunç mu gözüküyordum? "Bırak artık peşimi!" diye bağırdım.
Lütfen birileri sesimi duysun diye bağırdım ama bunu sesli söyleyip söylemediğim konusunda emin olamıyordum. Sesim beynimin içinde dalgalanıp dururken dışarıya sesimi duyuramıyor gibiydim.
Kafamı yerde duran dizlerime doğru eğerken artık tamamen vazgeçmiş gibi görünüyordum ama sonra bir şeyler oldu ve ikimizin varlığı dışında başka birinin daha varlığını hissetim. İlk önce bana doğru gelen adımlarını duydum ve sonra tam dibimde durduğunu. Yavaşça eğilerek yüzümle kapattığım ellerimi tuttu ve Kafamı yukarı doğru kaldırdı. "İyisin,"dediğin duydum. Ellerimi yüzümden çekerken bana zarar vermekten korkuyormuş gibi oldukça narin davrandı ama ben gözlerimi açamadım. Artık o benim yüzümü rahatlıkla görüyordu ama ben ona bakamayacak kadar korkaktım. "kimse yok." dedi. "Gözlerini aç ve etrafa bak."
"Korkuyorum" diye mırıldandım. "Arkamda olduğunu biliyorum, onun nefesini duyabiliyorum."
Ellerini ellerimden çekerek kulaklarıma götürdü ve bastırmadan önce "Sana yardım edeceğim.." dedi. Bütün sesler kesilirken artık sadece onun varlığını hissediyordum. Onun gerçek olduğunu düşündüm çünkü gerçek olmayan hiçbir şey benimle konuşmazdı. Sessizlik beni bir nebze olsun rahatlatırken gözlerimi açtım ve onun doğruda gözlerime bakan deniz mavileriyle karşılaştım. Gözlerinde gördüğüm korku sadece benim kafamda kurduğum bir şey olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ İRİS +18
FantasyBedenimde yer edinen kurşun izleri sanki istediklerini elde etmiş gibi beni alevler içinde bırakırken ellerim titriyordu. Ellerim neden titriyordu? Ateşten korkmam mı gerekiyordu? Ben ateştim. Ben alevdim. Ben yangındım. Peki o neydi? Elindeki silah...