eight

107 21 24
                                    


Bunların hepsi yalnızca bir rüya mıydı?


Yedi yaşındaydı.
Sınıfta okumayı ilk öğrendiği için ödül olarak parka gitme şansı kazanmıştı. Parka gelebildiği nadir ve bir o kadar özel bir gündü.
Orada çilleri olan küçük bir çocukla tanıştı.
Çilli çocuğun burnu akıyordu ve üstü başı çamur içindeydi. Çocuk ona tavşan kovalamayı teklif etti ve Soobin'i peşine taktı.

Yeni arkadaşı eline bir sopa verdi ve ceplerini iri taşlarla doldurdu. Soobin bilmediği bu oyunda ona ayak uydurdu.
Beraber güneş batana kadar tavşanı yakalamaya çalıştılar. Amaçları onu yakalamak falan değildi. O yaşta amaçsızca koşmak bile tatlı bir oyundu. Soobin ilk defa eksik dişlerini göstererek gülmüştü. Ellerinde sopalar, ceplerinde ağır taşlarla koşuşturup durdular.
Soobin, annesi onu durdurmadan ilk defa bu kadar uzun koşuyordu. Hatta terlemişti bile.
Mutluydu, parka gelip eğlenen her çocuk gibi.

Sonra bir şey oldu.
Çilli çocuk oyunu bozup tavşanı yakaladı. O, kötü bir şey yaptı. İyi çocukların asla yapmayacağı bir şey.

Tavşan orada, ağacın altında öylece yatıyordu.
Kıpırdamıyor, artık kaçmıyordu.

Neden uyuyor? Niye kıpırdamıyor? Kaçması gerekiyor, kaçmaya devam ederse çilli çocuk ve o ikisi tekrar koşabilirler.
Tavşan uyanmalı, Soobin annesi gelmeden biraz daha koşmalı.

Tavşanın tüylerine yavaş yavaş bir renk karıştı.
Üzerine reçel dökülmüş gibi.
Pamuk tüylerinin üzerine biri reçel dökmüş sanki.

Çilli çocuk ağlayarak Soobin'i işaret etti.
"O yaptı, o yaptı."

Soobin sadece tavşana bakıyordu.
Hipnoz olmuş gibiydi.

Anneleri gelmiş ikisinide yanlarına çekmişti. Soobin ağlamıyordu.
Sadece yerde yatan, çoktan nefes almayı bırakmış hayvana bakıyordu.
O artık yemek yiyemeyecek, tuvalete gidemeyek, eğer yavruları varsa onları besleyemeyecekti.

Çilli çocuk tekrarladı.
"O yaptı anne. O yaptı."

Soobin bir kere bile havaya kaldırmadığı sopasına ve cebindeki eksilmemiş taşlarına baktı.
Hayır, o yapmamıştı.

Ama annesi öyle dehşetle bakmıştı ki suratına, Soobin şaşırdı. İlk defa gördü o korkulu ve dehşet içindeki gözleri.
Gizlice şeker yediği, bahçedeki çiçekleri yolduğu, ders çalışmayıp uyuduğu için çok kızdığı olmuştu annesinin, ama bu ilkti.
Farklı bir korku vardı kadında.
Onu delirtebilecek güçlü bir korku.

İşte o gün annesinin korkusundan zevk aldı Soobin. Tavşana büyük taşı atan çilli çocuk olmasına rağmen annesindeki telaştan mutluluk duydu.

Ona acı çektirmek bu kadar kolay mıydı?

Soobin sonradan annesine sarılıp ağlamaya başladı.
Çocuk yeni oyununu sevdi.
Bu güneşe koşup tavşan kovalamaktan bile eğlenceliydi.

Serin bir kış sabahıydı. Aşağıdan yumurta kokusu geliyordu. İki yumurta ve biraz haşlanmış sebze. Klasik kahvaltıları bundan ibaretti. İlk iş tuvalete gidip işlerini halletti. Vücudunun her tarafı ağrıyordu. Koca gece büyük bir taşı sırtında zirveye kadar taşımış gibi.
Dişlerini fırçalarken bir yandan da kendi kendine omuzlarını ovdu.
Biliyordu taş taşıdığı için değil, bütün gece ayakta olduğu için ağırdı vücudu.

Gece boyu ders çalışmış, annesi elindeki şekersiz kahvesiyle kapıda adeta nöbet tutmuştu.
Sıradan bir sınav haftası geçiriyordu. Yoğun ve yorgundu. Her şey normaldi. Hayatında ters giden bir şeyler mevcut değildi.

Sick Thoughts | SoobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin