one

336 39 83
                                    

Saat gecenin ikisiydi. Belki de biri. Çocuk zamandan emin olamıyor, okuldan geldiğinden beri geçen zamanı kestiremiyordu.
Epeydir hareket etmeden koltukta oturduğunu biliyordu sadece. Ve havanın çok önceden karardığını.
Sırtı ağrımaya başlamış, ayakları iyice uyuşmuştu.

Yorgun ve halsizdi.

Çocuğun aksine gece ve yıldızlar, bu gece oldukça haylazdı. Kibirli birkaç yıldız lacivert gökyüzüne seyrekçe dağılmıştı.
Dedikoducu gece ile kendi aralarında  fısıldaşıyorlardı. Pencerenin aralık kısmından çocuğu izliyorlar, onun arkasından konuşup sessizce kıkırdıyorlardı.

Soobin, bunu hissetmiş gibi kafasını hafifçe sola, pencereye doğru çevirdi. Karanlık geceye kinli bir bakış armağan ettiğinde, dedikoducu gece, esen rüzgarın yardımıyla tülün ardına gizlendi.

Çocuk kafasını tekrar duvara çevirdi ve bir cesaretle yukarıya baktı. Bulanık gözleriyle saati görmeye çalıştı. Fakat hiçbir şey gördüğü yoktu. Sayılar saatin içinde oynaşıyor, her şey birbirine giriyordu.
Soobin saati göremiyordu.

Bu lanetli körlüğün sebebi gözlüğünü yukarıda unutması değildi.
Göremiyordu. Çünkü gözlerinde oynaşıp duran tuzlu bir sıvı vardı. İşte o sıvı kimi bulunduğu oyukta dalgalanıyor, kimi taşıp çocuğun yanaklarından akıp gidiyordu.
Çocuk, boş bir kuyuyu andıran gözlerini gömleğine silsede göremeyecek gibiydi.

Yanakları ve gözleri ıslaktı. Ve Soobin gözlerini kurulamadı.
Dilini sertçe bir kere daha ısırdı.

"Nasıl hissediyorsun şimdi?" dedi hemen çaprazında, dimdik oturan annesi. Soobin'in dakikalardır beklediği soruyu sormuştu sonunda. Ve çocuk artık kafasını kaldırmaya hak kazanmıştı.

Sorunun cevabını düşündü.

Ne hissediyordu peki?

Cevabı biliyordu.

Hiç. Büyük bir hiç. Hiçbir şey.

Bu önemli soruya cevabı buydu.

İçinde bulunduğu şu durumda hiçbir şey hissetmiyordu.

İçinde annesinin hissetmesini umduğu hiçbir duygu mevcut değildi.
Üzüntü, çaresizlik, pişmanlık...
Bunların hiçbirini hissetmiyordu.

Sessiz bir boşluk hissi vardı sadece.
Bomboş bir oda gibiydi içi. Odanın bir köşesindede sakince atan bir kalp vardı.

Soobin kafasını kaldırmadan burnunu çekti. Sağ eli ile titreyen parmaklarını tuttu ve,"Üzgün," dedi. "Üzgün hissediyorum anne."

Evde oluşan sessizlik boğucuydu. Babası odanın köşesinde kıpırdandı. Seyirci olmak onun için oldukça yorucu ve sıkıcı olmuş olmalıydı. Annesinin konuştuğu, kriz geçirdiği dakikalar boyunca orada ayakta dikilmek zorunda kalmıştı.

"Güzel," dedi annesi memnuniyetle. Çocuğun üzgün hissetmesini doğru buluyordu. Yüzündeki berbat ifadeyide. Doğru olan buydu ona göre.
İnsan bir hata yaptıysa eğer, bedelini ilk önce üzülerek ödemeliydi.
O yüzden üzgün kelimesini doğru buldu kadın.
Onun kitabında hataya yer yoktu. Eğer olursada elbette bedelleri vardı.

Çocuğu okumak istermiş gibi bir kere daha baktı kadın oğluna.
Bu bakışı iyi biliyordu çocuk. Dış görüntüsüne bakarak onu çözümlemek, içinde var olan her şeyi bilmek istiyordu kadın. Soobin'in bütün düşüncelerini öğrenmek istiyordu.

Annesi çocuğun bedenini yarıp içini boşaltsada asla gerçekte ne hissettiğini ve neler yaptığını bilemeyecekti. Deneyecek ama başaramayacaktı.
İşte Soobin'i kazanan taraf yapan buydu.

Sick Thoughts | SoobinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin