Pazar akşamı, Taehyung telefonda Jimin'le konuşmuştu. Herkes yattıktan sonra olmuştu bu, araya bir şey girmemesi için.
"Sıra sende," dedi Jimin hattın diğer ucundan yumuşak bir şekilde.
"Tamam..." dedi Taehyung hmmlayarak. "Imm... Kaseti çöpe attıktan sonra neden arkasından gittin?"
"Bunu gördün mü?"
"Biraz... yakınınızda oturuyor gibiydim. Ve onu sana verme konusunda oldukça gergindim bu yüzden ister istemez fark ettim."
"...Üzgünüm."
"Olma." dedi ve konuşmaya devam etti Taehyung, "Sonuçta arkasından gittin."
"Evet... arkadaşım beni bunun üzerinde, senin o kasete ne kadar emek verdiğini düşünmeye itti. Ve sanırım ben de içten içe merak ediyordum."
"Neyi?"
"Kimin beni bunu yapacak kadar önemsediğini. Dinledikten sonra kimin benimle ilgili bu şekilde düşündüğünü merak etmeye başladım. The Cranberries'i seçmek zorunda mıydın..."
Taehyung güldü ve küçücük bir melodi mırıldanmaya başladı. Sesi Dolores gibi değildi ancak yine de iş görürdü. "You're so pretty the way you are, you're so pretty the way you are."
Jimin de "Luna"dan sözlerle Taehyung'a karşılık verdi: "I'll sing for you if you want me to."
Jimin şarkı söylemeye devam etti ve Taehyung da dinlemeye, ta ki Jimin durana kadar. "Soru sorma sırası bende, değil mi?"
"Zorunda değilsin. Senin şarkı söylemeni dinlemek beni çok mutlu ediyor."
Jimin sızlandı ve Taehyung onun kızardığını resmen görebiliyordu. "Kes şunu... Benimle ilgili fark ettiğin ilk şey?"
Buna cevap vermek için düşünmesine bile gerek yoktu. "Lisenin ilk günüydü. Eylül... dört yıl önce. Geç kalmıştın. Ve ben kaybolmuştum. O zaman binaya geldiğimde ilk olarak seni gördüm ancak beni fark ettiğini sanmıyorum. Giydiğin her şey beyazdı," Taehyung kıkırdadı. "Bunu hatırlıyorum. Beyaz tişört, beyaz spor ayakkabılar, vans giymiştin. Beyaz bir saatin bile vardı... Senin bir meleğe benzediğini düşünmedim çünkü o zamanlar bu kadar sulu bir tip değildim."
Jimin güldü.
"Ama fark ettiğim ilk şey? Gülümsemen. Derse on dakika falan geç kalmıştın ama paniklemiş görünmüyordun. Yüzünde öyle bir gülümseme vardı ki sanki derse gidiyor olmak senin için yeterince iyiymiş gibi. Gülümseyişini hatırlıyorum çünkü benim de gülümsememi sağladın. O zamandan beri sana bakıp gülümsemediğim tek bir an olmadı."
Jimin uzunca bir süre sessiz kaldı, Taehyung telefonu kapattığını sanmıştı. Ardından Jimin derin ve hülyalı bir şekilde iç geçirip sesi boğuk bir şekilde "Bunları öylece söylemezsin Taehyung." dedi.
"Neden?"
"Çünkü seni öpmek istememe neden oluyorsun ve yarına kadar bunu yapamam."
Taehyung kendini boş odada kızarırken ve sarıldığı yastığını göğsüne daha da fazla bastırırken buldu. Sonraki cümlelerini kurarken tereddütlüydü. "Ben hiç... Kimse beni... Ben daha önce kimseyle çıkmadım. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Umarım berbat değilimdir."
Jimin inanamaz bir şekilde sessizce güldü, "Bana özel kasetler serisi yaptın en tatlı mektuplarla birlikte. Sen daha şimdiden dünyadaki en iyi erkek arkadaşsın."
Ah. Taehyung şimdi anlamıştı. "Evet," dedi. "Böyle söyleme. Çünkü ben de seni öpmek istiyorum."
İkisi de hiçbir şey söylemedi, sessizlikte suratlarında aptal bir gülümsemeyle oturuyor, parmaklarını telefonun kablosuna doluyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mudlands & yellow acacia | VMIN (Çeviri)
Fanfictionorijinal hikaye ao3'te nonheather tarafından yazılmıştır. *** Lisedeki son yılının ilk gününde Jimin dolabını açtığında bir not ve "The end of summer" başlıklı bir kaset bulur.