Taehyung kendini öncesine kıyasla çok daha fazla vermişti gitarına. Parmakları acıyana kadar çalışıyordu şarkılar üzerinde ve ardından biraz daha çalışıyordu.
The Smashing Pumpkins'in "Luna"sını öğrenmişti. Nirvana'nın "Heart-shaped box"ını öğrenmişti. "Stairway to Heaven" ve "Bad Moon Rising" ve Janis Joplin'in "Summertime"ını öğrenmişti. Queen'in bütün diskografisi üzerinde çalışmış ve sonra T-Rex'e başlamıştı.
Öğrenebildiği tüm şarkıları öğrenmişti ve öğrenmeye de devam ediyordu çünkü akorlar üzerinde düşünmek atmaya kıyamadığı ve hala masasının üzerinde duran kolye üzerine düşünmekten daha kolay ve rahatlatıcıydı. Onu görmezden gelme konusunda iyi iş çıkarmıştı ancak kendisini de tutması belli bir yere kadardı sonuçta. Namjoon ile öğle yemeği için tekrar bir araya geldiklerinde bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkındaydı ve Taehyung'u teselli etmek için bulduğu yöntem şuydu: "Ne düşündüğün umurumda değil, seni yeni insanlarla tanıştırmak istiyorum."
"Yemek yemeyecek miyiz?" diye sordu Taehyung Namjoon'un arabasındaki yolcu koltuğuna otururken.
"Onu sonra hallederiz. Hala pratik yapıyorsun değil mi?"
"Evet."
"Güzel," Namjoon motoru başlattı. "Tanışmanı istediğim bazı arkadaşlarım var."
Namjoon Taehyung'un sorduğu diğer sorulara cevap vermedi ancak Namjoon'un üniversite okuduğu şehrin yakınlarında bir barın önüne arabayı çektiğinde Taehyung'un tüm soruları cevap bulmuştu.
Dört kişi vardı. Dohyeon, Yesong, Jason ve yalnızca "Squid" lakabını kullanan kişi. Muhtemelen ya çok cesur ya da çok aptalca bir şey yaparken kazanılan o lakaplardan biriydi.
Taehyung bu insanlar ona kendisini enstrümanlarıyla birlikte tanıttığında daha da iyi anlamıştı. Jason'un elinde bateri bagetleri vardı, "Squid"in bir bası, Yesong'un gitarı vardı ve Dohyeon arkada bir orgun önünde duruyordu selam verdiğinde.
"Çaldığını duyduk," dedi Jason sahnedeki gitarı işaret ederek.
"Ben..." Taehyung Namjoon'a baktı. "Arada uğraşıyorum, sanırım."
"Cool. Biraz bizle çalmak ister misin?"
"Ben... gitarım yanımda değil."
Yesong kendi gitarını ona uzattı. "Neyse ki tüm gitarlar aynı şekilde çalışıyor."
Diğerleri de sahnede oturduğu yerden kalktı. Görünen o ki mekanın sahibi orası açılmadan önce prova yapmalarına izin verdiği için vakitleri vardı. Ve ücretsiz içkileri. Genelde alkolsüz.
Taehyung Namjoon'a baktı panik bir şekilde. Namjoon ise yalnızca başını salladı belli belirsiz. "Git."
"Hangi şarkıları biliyorsun?" diye sordu Yesong sahnedeki diğer gitarı alırken.
"Imm... Janis Joplin'i biliyor musunuz?"
Yesong sırıttı. "Evet, sanırım herkes bilir. Hangi şarkısı?"
"Piece of my Heart'?"
"Tamamdır. Hazırlanın."
Ve herkes kendi kısmını çalmaya başladı. Birlikte biraz uyumsuz başladılar, diğerleri hiç Taehyung'la çalmamıştı ve Taehyung da, yani... hiç kimseyle çalmamıştı. Ama çok geçmeden bir ritim tutturmuş ve birbirlerini hissetmeye başlamışlardı.
Taehyung kendini bir anlamda – söylemekten nefret ediyordu ancak – heyecanlanmış hissediyordu. Müzik onların paylaştığı ortak bir noktaydı, herkes kendi müziğini yapıyordu ancak bunu birbirleriyle birlikte çalarken uyumlu bir şeye dönüştürmek. Bunu daha önce birkaç şarkıda duymuş, ancak hiçbir zaman yapmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mudlands & yellow acacia | VMIN (Çeviri)
Fanfictionorijinal hikaye ao3'te nonheather tarafından yazılmıştır. *** Lisedeki son yılının ilk gününde Jimin dolabını açtığında bir not ve "The end of summer" başlıklı bir kaset bulur.