Merhaba merhaba merhaba
Nasılsınızz??
Arkadaşımlayım ona rağmen bölümü düzenliyorum bi anda yazma aşkıyla doldum🧚♀️🧚♀️🧚♀️
İyi okumalarr🥹🥹
•^•
Heyecanla saate bakıp dersin bitmesi için içimden geriye saymaya başladım. Seokjin hocanın dedikleri bir kulağımdan girip, diğer kulağımdan çıkıyordu. Aslında gayet güzel ve eğlenceli bir şekilde ders işlese bile ben şu an onu dinleyecek durumda değildim.
Sonunda o beklediğim zil sesini duyunca hızla ayağa kalktım. Biraz fazla abartmış olacaktım ki, sandalyem gürültülü bir sesle yere düştü ve bu da bütün gözlerin bana dönmesine sebep oldu.
"Ne oldu Jeon? Ne bu acele? O kadar mı sıkıldın dersten?" dedi Seokjin hoca ve gözlerini bana dikti.
Pekala, bu hiç iyi olmamıştı.
Şimdi iki saat beni oyalıp geç kalmama neden olacaktı ve eğer yanlış bir cümle kurarsam da tüm sene bunun hakkında konuşacaktı. Ne desem de beni oyalamasını engellesem diye düşünürken Hoseok lafa atladı.
"Sizinle alakası yok hocam. Klasik aşk konuları."
Gerizekalı.
Seokjin hocanın gözleri adeta parlarken yüzümü buruşturdum ve iç çektim.
Sınıftakiler bizimle ilgilenmeden eşyalarını toplayıp yavaş yavaş çıkmaya başlarken, Seokjin hoca gülümseyerek yanıma geldi ve elini omzuma koydu. Geniş omuzları ve uzun boyu yüzünden kafamı kaldırmam gerekmişti. Kısa bir insan değildim ama bu adam dev gibiydi.
"Sonunda! Nihayet birini buldun mu? Kim? Bu sınıftan mı? Söyle ki sizi yan yana oturtayım." dedi heyecanla. Tanrım, tam bir çöpçatandı.
"Yok hocam bu sınıftan değil. İsm-" cümlemin devamını getiremeden sustum. Neredeyse onun ismini söyleyecektim. Aslında söyleyebilirdim ama Taehyung bir erkekti. Seokjin hocanın kötü bir şey diyeceğini sanmıyordum -en azından gözlemlediğim kadarıyla- ama yine de çekinmiştim.
Seokjin hoca cümlemin devamını getirmem için beni beklerken tek kaşını kaldırdı.
"Neyse hocam, bu konuyu yarın konuşuruz. İzninizle şimdi gitmemiz lazım. Biraz acelemiz var da."dedi Hoseok mahçup bir tavırla. Minnetle ona baktım. Arada işe yarıyordu.
Seokjin hoca bize şüpheyle baktıktan sonra geniş omuzlarını silkti ve gitmeden bana son bir bakış attı.
"Yarın elimden kurtulamazsın Jeon."
O gider gitmez topladığım çantamı omzuma astım ve Hoseok'a baktım.
"Gitmiştir değil mi? Geç kaldım." dedim üzüntüyle. Hoseok gülümsedi ve arkama geçerek beni sırtımdan kapıya doğru ittirdi.
"Hemen kaybetme umudunu. Belki gitmemiştir." dedi.
Gülümsedim ve el sallayarak sınıftan çıktım. Koşarak merdivenleri inerken, umarım onu görürüm diye içimden geçiriyordum.
Taehyung'un annesinin bir çiçekçi dükkanı vardı ama annesi hasta olduğu için çoğunlukla oraya okul çıkışları Taehyung bakıyordu. Tabii bu yüzden aceleyle okuldan çıkıyordu. Ben de evime giderken onun geçtiği yolu kullanıyordum. Açıkcası yolum baya bir uzuyordu ama yapacak bir şey yoktu.
Bazen sapık gibi hissedip suçluluk duyduğum oluyordu ama onu birkaç dakika daha görmek istiyordum.
Okuldan çıkınca temiz havayı içime çektim ve etrafıma baktım. Nefes nefese kalmıştım. Benim gibi koşuşturan ve arkadaşlarıyla sohbet eden bedenlerin içinde onu göremeyince omuzlarım çöktü. Buradan dükkana çok bir mesafe yoktu. Büyük ihtimalle şimdi oraya varmıştı. Dudaklarım istemsizce büzüldü.
En azından bugün Taehyung ile bakışmıştık. Bu bana birkaç hafta yeterdi.
İçimden acınası düşüncelerime güldüm. Çatık kaşlarımla yere bakarak okulun bahçe kapısına yaklaşıyordum ki gördüğüm bedenle dondum.
Taehyung.
Hemen karşımda sırtını okulu çevreleyen eskimiş duvarlara yaslamış ve kollarını göğüsünde birleştirmişti. Gömleğinin birkaç düğmesi açıktı ve streslice sağ bacağını sallayıp kol saatine bakıyordu. Yüzündeki huysuz ifade ise rahatlıkla seçiliyordu.
Onu gördüğüme inanamıyordum. Gözlerim kocaman olmuş, kaskatı kesilmiştim ve o an kalbimi durduracak bir şey daha oldu.
Bal rengi gözleriyle ikinci defa göz göze geldik.
Beni görünce salladığı bacağı bir anda durdu. İkimiz de olağanüstü bir manzara varmış gibi birbirimize bakarken dışarıdan çok garip göründüğümüze emindim. Ama umrumda değildi.
Uzun kirpiklerini kırpıştırdı ve dudaklarını yaladı. Ardından kendine gelmek için silkelendi ve duvara yaslanmayı bırakıp okuldan çıktı.
Hala onun durduğu yere bakarken sırtımda bir el hissettim.
"Az önce sizi izlerken kulağımda K-dramalardaki müziklerden çalıyor- lan çocuk gidiyor. Gitsene peşinden!" dedi Hoseok ve beni ikinci defa sırtımdan itti. Onun itmesiyle gerçek hayata geri dönmüş ve koşarak bahçeden çıkmıştım.
Çok uzakta değildi. Siyah saçları ve yıpranmış mavi çantasıyla minik adımlar atan bedenini görebiliyordum. Hızlı adımlarımla onu yakaladım ama rahatsız etmek istemediğimden hep yaptığım gibi onunla arama uzun sayılabilecek bir mesafe koydum.
Bugün neden çıkış kapısında beklediğini bilmiyordum. Birisini beklediği açıktı ama kimdi? İçimden bir ses ben olduğumu söylüyordu çünkü beni görünce sanki beklediği benmişim gibi gitmişti.
Düşüncelerimin saçmalığına gülerken kendime sövmeye başladım. Aynen çocuğun da işi gücü yoktu bir de beni bekleyecekti. Beni tanımıyordu bile! Ufacık bir bakışmadan kendi kendime gelin güvey olmuştum.
Derin bir nefes aldım ve ona odaklandım. Saçma düşüncelere gerek yoktu. Sadece sırtını görebilsemde ona bakmak bana ilaç gibi geliyordu. Bazen onun bir büyücü olduğunu düşünüyordum.
Dükkanlarının önüne varınca bu kadar çabuk geçen zamandan dolayı sinirlendim. İstediğimde bir türlü geçmek bilmeyen vakit, ben onunlayken su gibi akıyordu.
Adımlarım ister istemez yavaşlamıştı ve her zamanki gibi çiçeklerle dolu dükkana girmesini bekliyordum. Cam kapıyı açmadan önce durdu ve beklemeye başladı. Bunu hep yapıyordu. Sebebini bir türlü anlayamıyordum.
Titreyen ellerimle arkasından geçip giderken kafamı çevirip arkaya bakmaya utandım.
Oysa baksam benim gidişimi gülümseyerek izleyen esmer bedeni görebilirdim.
•^•
Çok tatlılar kafayı yicem