3. bölüm

80 11 0
                                    

Yorgunca etrafı kolaçan etti. Yorulmuştu... İnsanlar bıkmıştı, kendisinden bile nefret ediyordu. Aylardır uyuyamıyordu. Gözünü kapattığı an bir cehennemin tam ortasına düşüyordu. Neden böyle oluyordu. Normal bir insan olmak istemişti bu güne kadar... Ne herkesin sevdiği ne de nefret ettiği, sıradan, huzurlu bir hayat sürmek istemişti.

Uğraştıkça dibe batıyordu. Bağırmak, haykırmak, ağlamak istiyordu. İnatla gözünden bir damla yaş düşmüyordu. Bu durumlarda sessizleşiyordu. Uzun uzun düşünüyordu. Hiçbir anlamı yoktu. Kendisi bir leke gibiydi. Neye elini atsa kirleniyordu.

Doğuştan kirliydi, hiçbir zaman saf ve temiz olmamıştı. Kötüydü, acımasızdı... Bunları kabulleneli çok olmuştu. Kusurlarını görmezden gelemezdi. Bunu biliyordu... Ne kadar nefret etse de kötü yönlerinden törpüleyemiyordu.

Ölecekti. Belki bugün belki yarın diye düşündü. Önemi yoktu. Bu kendisine artık normal geliyordu. Güneş yeni yeni doğarken başının ağrıdığını düşündü. İçki içtiği günlere nazaran daha az ağrısa da dayanılmaz oluyordu gün geçtikçe...

Derin bir nefes alıp üstünü değiştirdi. Siyah giyinmişti. Kendisini yansıtıyordu. Kötülüğün simgesi, karanlık ve öngörülmez.

İçinde kötü bir his vardı. Ne olacaktı bilmiyordu. Yoksa sonum geldi mi diye düşündü. Güldü... Mutlu olduğu için gülmemişti. İçten içe kendisi ile alay ediyordu. Sanırım kafayı yedim diye düşündü.

Birkaç işi vardı onları halletti. Sarayda yemek yemiyordu. Onun yerine odasına koyduğu, güvendiği yiyecekleri yiyordu. Birkaç şey atıştırıp büyük salona ilerledi. İki karşı aile yerlerini alırken tahta oturdu ve kendisine altan alta nefret ile bakan insanlara göz gezdirdi.

Birkaç önemsiz konudan sonra kim ailesinin en genç üyesi olan hyun söz aldı ve" Efendim bahar yaklaştı. Tahta ani bir şekilde çıktığız için tam olarak kutlanmadı. Sizde uygun görürseniz bir dini tören ve ardından şenlik ile bu olayın kutlanmasını öneriyorum. Bahar bereket demektir. Sizin gelişiniz de bizim için bereket olduğunu düşünüyorum" dedi. Wo güldü ne kadar da sahtekar diye düşündü.

" Bereket ha?! Oysa bu krallığın başına gelmiş bir felaket olarak tasfir etmiyor musunuz beni?" Dedi. Genç oğlan rahatsızca yerinden kapırdandı. " Diğerlerini bilemem ama bana göre bereketli bir yıl oldu. 5 sefer düzenlediniz hepsini de kazandık. Topraklarımız genişledi. Hazine maliyeti arttı ve halk eskiye göre bolluk bereket içinde yaşıyor" dedi. Kral kaşlarını kaldırarak çocuğun suratına baktı. 20-21 yaşlarında duruyordu. Bu kadar bilgili olması onu şaşırtmıştı.

" İsmin hyun 'du öyle değil mi?" Diye sordu. Genç çocuk başıyla onaylarken" yapalım bakalım" dedi. Genç çocuk " tamam efendim. Bütün hazırlıklar ile izninizle ben ilgilenmek istiyorum" dedi. Kral 'ın bir daha gözüne girerken müteşekkir bir ifade ile onayladı.

Büyük salondan dışarıya çıkarken Hyun denilen çocuk kralın arkasından hızla ilerlemeye başladı. Kral öfkeyle arkasına bakarken" Neden beni takip ediyorsun?" Diye sordu. Genç oğlan" sizinle önemli bir konuda konuşmak istemiyorum. Sizde uygun görürseniz" dedi. Kral üsten üsten bakarken" konuş!" Dedi. Çocuk tedirgin bir vaziyette etrafına bakarken" Burada olmaz efendim. Sizinle yanlız konuşmak istiyorum." Dedi.

Kral bu gizliliğe bir anlam veremezken " Yürü" diye mırıldandı. Hyun büyük adımlar atarak onu takip ederken dar bir koridordan sarayın iç kesimlerine geçti. Askerlerin olmadığı bir yerden giderken Hyun burayı ilk defa gördüğü için şaşkınca etrafına bakıyordu. Kral bir odaya girdi. Hyun da içeriye girince kapıyı örttü.

" Söyle bakalım neymiş bu kadar önemli olan" dedi. "Efendim ben bildiğiniz üzere Kim joon seo'nun üvey çocuğuyum. Sizin sayenizde de bu mertebeye geldim. Babamla hiçbir bağım yoktur. " Kral kapıya yaslanıp" Eee?" Diyerek uzattı. Alay eder bir tavrı vardı. Hyun kendisini dalgaya alan adama altan altan bakıp" Dün gece köşkün ücra bir köşesinde üvey babam ile Park ailesinden Park woo jin'i konuşurken duydum. Bir suikasttan bahsediyorlardı. Tam olarak dinleyemedim. İsminizi, baharın 12. Gününü ve ölümü duydum. O yüzden içeride bahar şenliklerinin yapılmasında bu kadar direttim. Efendim ben sizin tahtan inmenizi istemiyorum. " Kral çatık kaşlar ile" neden istemiyorsun?" Dedi. Çocuk" siz benim kurtarıcımsınız" dedi.

Çocuk umutla ona bakarken" ben senin kurtarıcın değilim " dedi. Çocuk" öylesiniz ben 5 yaşımdayken benim ve annemin hayatını kurtardınız" dedi. Kral doğruldu ve " bana bak ufaklık, anlıyorum dışarıdan beni gördüğün kadar iyi birisi olarak kafanda tasarlanmışsın. Ama diğer insanlar haklı. Ben bir canavarım" çocuk bir adım daha yaklaşıp" Değilsiniz efendim. Siz bir canavar değilsiniz. Bence buradaki kurban sizsiniz. Sadece sizi kötü gösterip tahtınızı ele geçirmeye çalışıyorlar. Sizse onlarla tek başınıza mücadele etmeye çalışıyorsunuz" dedi.

Kral bir söz bulamadı. Yıllarca haykırmak istediği şeyleri başkasının ağzından duymak garipti. " Nitekim dediğin gibi olsun. Sana nasıl güveneceğim" dedi. Genç çocuk bir süre düşünüp" çünkü bende sizin gibi tam ortadayım. Ne kim ailesi ne de Park ailesinin bir taraftarıyım. Ben sadece adaletten yanayım. Hiçbiri ile bir akrabalık yanım yok. Yani tahtan indiğiniz anda mertebemin yerle bir olması an meselesi. Sizce ben bunu riske atacak kadar salak mıyım?" Dedi.

Kral güldü" Seni burada tutacağımı kim söyledi. Belki seni de öldüreceğim" dedi. " O  zamana kadar size bağlı kalıp hizmet edeceğim efendim. Beni kurtaran sizdiniz sonumu da siz getirirsenizde gam yemem" dedi.

" Pekala dediklerini düşüneceğim. O zaman a kadar seni tam arkamda görmek istiyorum. Arkamdan bıçaklamadığın her gün yaşayacağım. Bakalım hançeri ne zaman yiyeceğim" dedi.

O gün ilk defa birine güvenmek istemişti. Çünkü biliyordu ki tek başına yürümesi git gide zorlanmıştı. Her türlü tahtan indirilecekti. Ama en azından bunun bir yabancı tarafından olmasını tercih ederdi.

payitaht (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin