5. bölüm

81 12 0
                                    

Kang dae yaşlı kadının evine uğradıktan sonra evine doğru yol almaya başladı. Gecenin zifiri karanlığında karşıdaki dağın yamacından gelen ses ile irkildi. " Anne?!" Durdu. Birisinin başı dertteydi. Farkına varmıştı. " Buradayım" diye bir ses yükseldi. Dağın altındaki kavaklık kısmından geliyordu. Durdu. Eski hatıraları zihninde dolarken nefesini tuttu.

Ormanın aşağısında yaşayan bir kurt sürüsü vardı. Eğer birisi yaralıysa onu mutlaka hisseder ve gelirlerdi. Hızlı adımlarla aşağı inmeye başladı. " Yardım edin" diye bir çağrı gelirken kesesini beline iyice bağlayıp koşmaya başladı. Hızla kavaklığa ulaşırken gözleri ile etrafı taradı. Arkası dönük bir şekilde uzaklaşan bir kadın ve yere yatan beden ile nefesini tuttu. Kadın dağın yamacına ulaşıp gözden kaybolurken büyük adımlarla yerde yatan adamın yanına geldi. Eliyle nabzını yokladı. Yaşıyordu.

Ayağa kalkacakken elini sıkıca kavradı. Cılız bir ses ile" ne olur, bırakma beni" dedi. Diğer elini genç adamın eline koyup" bırakmayacağım. Kulübeme kadar seni taşıyacak bir şey bulmalıyım." Dedi. Bilinçsiz yatan beden " Anne..." Dedi. Kang dae put gibi kesilirken yerde yatan bedene baktı.

Derince bir iç çekip kuşağını belinden çıkardı. Yarasına sıkıca bastırıp saç bandı ile de sardı. Onu taşıması hele de git gide artan kar ile neredeyse imkansızdı. Yanından da ayrılamazdı. Çünkü başında bekleyip ona sahip çıkacak kimse yoktu. Onu doğrultup sırtına aldı. Sıcak bir nefes boynuna doğru düşerken" dayan lütfen. Seni iyi edeceğim." Diye fısıldadı. Kafa iyice ona gömüldü. Boynunda bir ıslaklık hissettiğinde ağladığını anladı.

" Anne, bırakma beni" yutkundu. Zorda olsa iri bedenle doğruldu ve çelimsiz bacakları ile dağın öbür ucundaki kulübesine doğru yol aldı. Derin derin nefesler alıp tepeyi tırmanırken kar ormanı beyaz bir tabakaya bürümüştü.

Ayağı yavaş yavaş kayarken iri bedenin kolu yana doğru düştü. Tepeye gelmişti. Seyrekleşen nefes ile durakladı" şimdi ölemezsin. Az kaldı. Lütfen dayan. Ölme!" Dedi. Bedeni yukarıya doğru biraz daha kaldırıp aşağı doğru inmeye başladı.

Kolları ağırlıktan dolayı ağrıyor bacakları tir tir titriyordu. Derince iç çekip kulubesine baktı. Aceleci adımlar ile aşağı inmeye başlarken ayağı kaydı ve sırtındaki beden ile aşağı savruldu. Sert bir şekilde düşmüştü. Ama onun için kendi can açısından öncelik vardı. Hızla yerinden doğrulup " hayır hayır hayır. Allah kahretsin. " Diyerek bedenin yanına ulaştı. Başı kanıyordu ve nefes alamıyor gibiydi. Bedenini çevirip göğsünü dinlerken kalbinin attığını işitti. " Yaşıyor, yaşıyor. Ulu tanrım şükürler olsun" dedi ve iri bedeni tekrar sırtına aldı.

Bir süreden sonra kulübeye vardılar. Onu sedire yatırıp ocağın üstündeki sıcak suyu alıp bir kaba döktü. Eline bir bez ve hazırladığı merhemi de alıp yanına vardı.

Üstünü çıkartıp yarasına baktı. Temizleyip merhem sürdü. Yarasını sararken nabzını yokladı, atıyordu. Ama nefesleri hala seyrekti ve terliyordu. Babaannesinin yıllar önce askerler için yaptığı bir şurup biliyordu. Evinde az da olsa olacaktı. Nereye koymuştu.

Evi alt üst edip şurubu bulurken sedirde yatan adamın bütün vücudu ter ile kaplanmıştı. İlacı içirip" bu seni iyi yapacak" dedi. İlacı içtikten sonra acıyla bir süre inleyip uykusuna geri döndü. Kang dae de vücudunu bezle silip başına bir bez koydu.

Saatler geçmişti. Ara ara vücudunu silmişti. Güneş yeni yeni doğarken nefesleri düzelmiş rahat bir şekilde nefes alıp vererek uyuyordu.

Soba sönmek üzereydi. Kang dae ortalığı toplayıp sobayı yaktı. Odun azdı. Birkaç saate tekrar sönebilirdi. Ocağın üstüne biraz pirinç koyup baltasını alıp dışarıya çıktı.

Bir süre sonra eve döndüğünde genç adamın uyandığını gördü. Çatın kaşları ile kendini süzüyordu. Kang dae derin bir nefes alıp şevkat ile sordu. " İyi misin?" Karşısındaki adam hala kendisini incelerken rahatsızca kıpırdandı. " Kimsin sen?" Gözlerini tekrar onunla buluştururken aceleyle. "ben sizi ormanın bir köşesinde yatarken buldum. İsmim Le kang-dae "diye açıklamada bulundu.

Adam bir süre kendine baktıktan sonra dudakları yavaşça yukarıya kıvrıldı. " Kang dae ha?!" Dedi. Çocuk içeriye girerken odunları ocağa bıraktı. " Evet lordum" adam yerinden doğrulurken" lordum?!" Dedi.

Kang dae arkasını dönüp" üstünüzdeki kıyafetler pahalı duruyor. Büyük bir mecradan geldiğiniz belli. O yüzden lordum dedim" diyerek açıklamada bulundu.

Adam bir süre durup" evet bir lordum. Chung ailesine mensubum" çocuk saygıyla egilip" memnun oldum lord chung" dedi. Adam daha çok gülümseyip" tek mi yaşıyorsun" dedi. Çocuk " evet efendim" diye yanıtladı.
Üstünü giyerken" kaç yaşındasın?" Diye sordu. " 23 "diye yanıtladı. "Ailen nerede" ailem yok efendim" bakışlarını hızla genç çocuğa çevirirken" nasıl yok" dedi.

Çocuk parmakları ile oynarken" ben çok küçükken öldüler" dedi. Boğazını temizleyip" anladım" dedi.

Ayakkabılarını da giyerken çocuk ocağın üstündeki kazanı yere indirdi. Kapıya doğru yönelip kulübeden çıkacakken çocuk kolunu kavradı" Lordum dışarıda çok fazla kar var. Dindikten sonra yola çıksanız daha iyi olur. Hem karnınızda açtır. Bir şeyler yiyip öyle gidin" kaşlarını çatıp" karşılığında ne istiyorsun?" Dedi. Çocuk anlamamış gibi" neyin efendim?" Dedi.

Kolunu çocuğun elinden kurtarıp" bu yaptığın iyiliklerin karşılığında ne istiyorsun?" Dedi. Çocuk bir süre yüzüne bakıp" hiçbir şey istemiyorum. Adı üstünde iyilik. Karşılıklı yapılan bir şey değil. Zor durumdaydınız. Benimde sizi orada o şekilde bırakacak kadar kötü bir kalbim yoktu. Şimdi gelin ve birkaç şey atıştırın. Kar dindikten sonra gidersiniz. Ve sizden naçizane bir isteğim var. Bu kulübeyi unutun efendim. Burada gizlice yaşıyorum. Kral ve askerleri tarafından tutuklanmak istemiyorum" dedi.

Kral;

Kang dae;

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kang dae;

Kang dae;

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
payitaht (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin