22;

250 49 29
                                    

Gecenin bir yarısı, genç, kapının zili ile zorla kapattığı gözlerini açtı. İlk başta gelen sesin hayal ürünü olduğunu düşünüp uzandığı yerden kıpırdamadı ama zil tekrar evin içinde yankılanınca zorla yatağından kalktı.

Kol saatine baktığında korku bütün bedenini sarmıştı çünkü biliyordu tanıdığı biri asla bu saatte gelmezdi. Sessizce ve yavaş adımlarla kapıya yöneldi.

Bir kez daha zil bütün evde yankılanınca adımlarını hızlandırıp kapıya ulaştı. Yavaşça dürbüne yaklaşıp dışarıdaki kişiye baktı.

Bu sefer bedenini saran korku yerini heyecana bırakmıştı çünkü iki hafta sonunda o tam karşısında duruyordu hem de ona ödünç verdiği kıyafetlerle.

Zil tekrar çalınca düşüncelerinden sıyrılıp kapıyı açtı. Hyunjin kocaman gülümseyerek ona bakıyordu, gamzesi olduğunu daha yeni fark eden Minho bir süre gözlerini o çukurdan alamadı.

Sonra tekrar bakışlarını Hyunjin'e çevirdi.

"Bu saatte gelmemeliydim biliyorum ama işlerim bitti ve seni görmek istedim. En azından iyi olduğunu bilmem gerekiyormuş gibi hissetim."

Minho gülümseyerek başını salladı.

"Evinden buraya bu pijamalarla mı geldin?"

Hyunjin mahçup bir şekilde gülümseyip elini ensesine koydu başını salladı.

"İçeriye geçsene."

Kapının önünden çekilip çocuğun geçmesi için yol vermişti. Hyunjin'de fazla beklemeden içeriye girip daha önce uyuduğu koltuğa oturdu.

"Uzun zaman oldu sana ulaşabileceğim hiçbir şey de yoktu ve gerçekten seni merak ettim."

Minho kahve için su hazırlarken söylemişti bunları.

"Üzgünüm biraz düşüncesizlik ettim ve kim sadece 1 gündür tanıdığı kişiyi merak eder ki diye düşündüm o yüzden gelmedim."

"Ama sen de benim iyi olup olmadığımı merak etmişsin?"

Sonunda hazırladığı fincanları alıp odaya gelmişti.

"Eh evet biraz öyle oldu."

Minho'nun uzattığı kahve fincanını alıp burnuna yaklaştırdı.

"Çok güzel kokuyor."

Minho başını sallamakla yetindi. Sadece karşısındaki çocuğa bakıyordu içinde daha önce hissetmediği duyguları anlamdırmaya çalışırken.

Hyunjin kahvesini yudumlayıp fincanı masaya bıraktı.

"Neden bu saatte geldiğimi sormayacak mısın?"

"Yani... insanların yaptığı şeyleri pek sorgulamam."

"Ama beni sorgulamalısın."

"Pekâlâ, neden geldin?"

"Seni bir yere götüreceğim."

Genç çocuk gözlerini kırpıştırarak ona gülümseyen sarışına baktı.

"Hadi ama mızmızlanmayacaksın değil mi? Hem bu saatte gelme sebebim seni götüreceğim yerin ancak bu saatlerde sessiz olması."

Minho tedirginlikle Hyunjin'e bakıyordu bunu yapabilir miydi emin değildi.

"Hyunjin bunu yapabileceğimi düşünmüyorum."

"Ama, ama lütfen. Hem neden yapamayasın ki?"

"Dışarıya pek sık çıkmıyorum."

"Ama benim durakta olduğum gece çıkmıştın."

"Evet o nasıl oldu bilmiyorum."

Genç yerinden kalkıp Minho'nun yanına oturdu ve ellerini tuttu.

"Söz veriyorum, sen ve ben dışında kimseyle karşılaşmayacaksın."

Minho ani temasla irkilse bile tepkisiz kalmaya kendini zorladı. Ona güvenmek istiyordu ama merak ettiği şey gerçekten Hyunjin'e güvenmek istemesi miydi yoksa sadece birine güvenmek istemesi miydi?

"Minho?"

Bakışları buluşunca Hyunjin'i istekle ona bakarken buldu.

"Neden sana hayır diyemiyorum ki?!"

Hyunjin zaferle gülümserken ayağıya kalkıp Minho'yu da oturduğu yerden kaldırdı.

"Hadi! Hadi! Hadi!"

"Tamam ya hazırlanıyorum."

Minho odasına ilerlerken Hyunjin arkasından seslenmişti.

"İlk tanıştığımız gece giydiğin pijamalarını giy!"

Minho, Hyunjin'in ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı ama onu heyecanı kendine de bulaşmıştı.

Öyle ki evden çıktıklarında bile Hyunjin çocuk gibi ordan oraya zıplıyordu. Minho'nun bütün odağı ondaydı çünkü biliyordu çevresine bakarsa arkasına bakmadan eve geri dönecekti.

Ne kadar yürümüşlerdi bilmiyordu ama Hyunjin,

"Geldik!"

Diye heyecan ve beklentiyle Minho'ya bakınca Minho bakışlarını korkuyla önlerindeki yere çevirdi ama korkusunun yersin olduğunu anlamıştı ve bundandır ki anında dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı.

"Vay canına!"

...

silent cry; hyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin