Kimse Hak Etmezdi

51 6 0
                                    

Her şey ve bütün renkler harikaydı, resmen kusursuzlardı. İnsanoğlu ne kadar bencil, ne kadar kötü ve ne kadar düşüncesiz olursa olsun renkler her zaman onların aksiydi. Mutlu, iyi olmak ve yenilenmek için her zaman bir sebep bulurlardı ama bu kadar güzel olan dünyaları değişmek üzereydi. Her ne kadar farklı dünyalarda olduklarını söyleselerde, söylesekte onlar aynı dünyadanlardı. İnsanların bu denli karmaşık, bencil ve duygusuz olması artık onların dünyasını da etkilemeye başlamıştı. Onları farklı kılan hissetmedikleri kötü duygulardı ama artık onlarda değişiyordu resmen karamsarlaşıyorlardı. Bir gün gece oldu ve Beyaz bütün karamsarlığıyla böldü herkesi. Çok kıskanç, çok tahammülsüz ve çok acımasız biriydi. Maviye aşıktı ama hiçbir zaman sevilmeyeceğini biliyordu çünkü derinlerde bir yerlerde, geçmişte onu kimse sevmedi. Sürekli oradan oraya savrulup durdu sonbaharda ağaç yapraklarının rüzgarla beraber oradan oraya savrulduğu gibi. Sevgi görmeyişi onu yaraladı ve o yaralandıkça yarasını kimse sarmadı. Beyaz; gün geçtikçe kötü birisine dönüştü, gün geçtikçe kendi yaralarını sarmaya çalıştı ancak sardığını sandığı yaraları her geçen gün daha da çok kanadı. O geldi ve renklerin dünyası bütünüyle altüst oldu. ''Biliyorum yakalanacağımı ama ben de hak ediyordum mutlu olmayı. Siz mutluluğumu elimden aldınız. Sevilmedim, sevmeyeceğim.'' dedi. Mutsuz olmayı hak etmediğini biliyorum çünkü kimse etmezdi. Üzülen biri tıpkı dağın tepesinden en aşağıya doğru süzülen bir çığ gibi aşağıya kayar, kötülükler yapar ve yolundan şaşardı. Çığlar büyüklüğünden dolayı çoğu canlının canını yakabilir, can ve birçok kayıp sağlayabilirdi. Beyaz da öyleydi. Dağın tepesinde o kadar fazla darbe almıştı ki artık tutunamaz olmuş, aşağıya doğru sürüklenip herkese zarar vermeye başlamıştı.
Aslında bütün renkler Maviyi çok severdi ve aynı onun gibi olmak isterlerdi çünkü Pembe'nin de söylediği gibi, o çok güzeldi. Diğer renklerden farklı olarak Beyaz, Maviye aşıktı. Beyaz, insanlar için çoğu zaman bakıldığında kötü bir çağrışım sağlamazdı fakat Siyah renginin sağladığından çok daha fazla yakabilirdi istekleriyle canları. Çok fazla Beyaz demek; soğuk, yalnızlık ve boşluk gibi duygular demektir. Aslında bunların yanında çokta boğucudur. Kavuştuğunuzda boğulmayacağınızdan emin olduğunuz fakat yavaş yavaş boğan bir boğuculuktur onunkisi. Onun için ölmeyi dilerdi çünkü hiçbir zaman onun boğulmasını, etrafın kendisi gibi olmasını istemezdi. Her ne kadar Beyaz'a karşı bu kadar sevgisiz davranılsa da o, Maviyi çok severdi. ''Sevmeyeceğim.'' diyerek sevdi Mavi'yi fakat artık dayanamıyordu, çok bencilleşmişti. Onu bu hale getiren Maviyle Pembe'nin aşkına kendi gözleriyle şahitlik ediyor oluşuydu. Ölmeyi dileyebilecek kadar çok seven Beyaz, artık kendisi gibi gözlerini de buğulamıştı ve bu iki aşığı ayırmaya yemin etmişti. Mavi'nin renkleri ayırt edemediğini biliyordu, bu yüzden onun kusurundan yararlanacaktı. Aslında bu bir kusur değildi. Bunu kusur yapan şey Beyaz'ın düşünceleri ve yapmak istediği acımasızlıklardı. Günler birbirini kovalıyordu ve her geçen gün Maviyle Pembe'nin aşkı artıyordu. Birbirlerine olan sevgileri o kadar sonsuz, uçsuz bucaksızdı ki birbirlerinden asla vazgeçemezlerdi. Sevgileri de kendileri gibi çok güzel ve özeldi çünkü ikisi de kimseye karşı böyle hissetmemişti.


Renklerin aşkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin