ÜRDÜN'DEN
Farklı kültürleri ve geçmiş uygarlıkları tanıma çalışmalarıma Ürdün ile devam ettim. Çok yararlı bilgilerle geri döndüm. Olayın İçine tam girip konuya ciddi eğilmeyince çok şey kaçırıyormuşuz. Ürdün'ü cazip ve çekici kılan bugünkü Ürdün değil. Binlerce yıl önceki Ürdün. Çünkü bugünkü Ürdün birinci dünya savaşı sonunda İngilizlerce sınırları çizilip, İngilizlerce atanan kukla bir yönetimle kuruldu. 1946'da bağımsızlığını kazanıp 1949'da Ürdün Haşimi Krallığı adını alsa da İngilizlerin atadığı kukla kral ve çocuklarının yönettiği tam bağımsız olmayan bir ülke olmaya devam etti. Sırayla Kral Abdullah, Kral Hüseyin ve oğlu Kral Abdullah ile devam eden Ürdün yönetimi, Abdullah'tan sonrası için şimdiden Abdullah'ın genç oğlunun resmini duvarlara veliaht olarak asmaya başlamışlar. Krallıktan ve şekilsel şeriatten taviz vermeyen ama meclisi de bulunan bir idare. Milleti Arap dili Arapça. Komşuları Suriye, İsrail, Irak ve Suudi Arabistan. Şeriat kuralları Suudi Arabistan kadar katı değil. En anlamsız yanı ise parasının dolardan daha değerli olması. Bir dinar, 1.41 dolar değerinde. Yani Türk lirasının 24 katından fazla. Bunun için bir dinardan ucuz su yok. Suya bir dinar verdiğiniz zaman 24 Türk lirası yapıyor. Bir küçük kola 2 dinar, yani 48 liradan fazla. Şimdi Ürdün gibi ciddi sanayisi olmayan(var olan bitkaç fabrika da yabancılara ait), çok ciddi üretimi, ihracatı olmayan ülkenin parasının çok değerli olmasının hiçbir mantıklı yanı yok. Tamamen siyasi. Yani hala İngiliz sömürgesi olmasındandır. Sterlin'e yakın para değeri belirlenmesi ancak böyle açıklanabilir. Başka bir açıklaması yok. Ürdün şeriat hukukuyla, şeriat kültürüyle yönetiliyor. Tabiki şeriatın Hz. Muhammed yorumu değil, İngiliz kraliyetinin ve Ürdün kraliyet ailesinin menfaatlerine asla zarar vermeyen politik din yorumu hakim. Yani dönüşte bir kilo hurma alalım, boş gitmeyelim dedik. İnan ki aynı marka bir kilo hurma 2 dinar ile 16 dinar arasında büyük farklı fiyatlarla satılıyor. Yalan ve kazıklamanın sınırı yok. Tabiki almadık. (16 dinar yaklaşık 350-400 Türk lirası). Yani diğer bir esnafta en fazla 100 tl olan 1 kilo hurmaya 400 tl isteyen ürdünlü dindar esnaf, bizi 4 kat fazla kazıklayıp sonra da namaza duracak. Toplumun zihni: ilerlemeye, kalkınmaya, bilimsel üretime ve bağımsızlığa kapalı. Bunun için bugünkü Ürdün halkının yaratıcı zekası, hurafe din anlayışı ile ve dış egemen siyasi otorite yoluyla çok kısırlaştırılmış. Zihinsel, düşünsel, kültürel kısırlaştırma. Bugünkü Ürdün şehirleri aynı renk, aynı mimari ve ağaçsız, yeşilsiz özelliksiz yapılaşmadan ibaret. Yani bugünkü Ürdün'ü görmeseniz de olur. Ama binlerce yıl önceki Ürdün şehirleri mutlaka görülmeli. Petra diye bir eski şehir var. M.Ö 4. Yüzyıllarda yapılmaya başlanmış. Tamamen kayaları oyarak oluşturulmuş, şehrin bugüne kalan kısmı bile Mısır piramitleri kadar şaşırtıcı sanat, mimari, matematik ve gelişmiş teknik bilimler içeriyor. Yani sadece vasıfsız yoğun insan emeğinden ibaret değil. Nebatiler krallığı adıyla anılan bir uygarlık tarafından inşa edilmiş. Nebatileri bazı kaynaklar Arap kökenli bir millet olarak tahmin etse de, Arap ve diğer bazı milletlerin karışımından oluşan bir medeniyet olduğu anlaşılıyor. Taşlar üzerinde Arami dilinde yazılar mevcut. Yani Arapça değil. Diğer bir hayranlık uyandıran bölge ise Amman'ın merkezinde M.S 160 yıllarında yapılmaya başlanan Jerash(ceraş) antik kenti. O da M.Ö yapımına başlanan ve milattan sonra Roma hakimiyetiyle imparator Adrianus döneminde muhteşem bir şehir haline getirilen bir bölge. Burada da bugüne kalan antik kent, ülkemizdeki Efes harabelerinin 5-6 katı büyüklüğünde muhteşem sanat, mimari, teknoloji ve gelişmiş bilimsel çalışma üzerine kurulu bir şaheser. Şimdi insanoğlunun geçirdiği uygarlık aşamalarını karşılaştırınca şaşırmamak ve ders almamak mümkün değil. Düşünün ki bir ülkede iki bin yıl önceki kent yapısı ve yaşamı, sanat, fizik, kimya, mimari, matematik, sağlamlık ve yaratıcı zeka eseri olarak bugünkünden çok büyük farkla ileri bir gelişmişlik ürünü. Bilimin bütün dallarından en üst seviyede yararlanılmış. Yani bugünkü Ürdün iki bin yıl öncekinin yanında çok ilkel kalıyor. Gezimizin bir bölümünde Kızıldeniz'e, Akabe körfezine ulaştık. Bu nokta, Ürdün, İsrail, Mısır ve Suudi Arabistan'ın birleştiği nokta. Burada en dikkat çekici şeyler, Suudi otelleri, Suudi Sarayları, Suudi krallarının satın aldığı araziler. Yani Hz. Musa'nın, Yahya'nın, Harun'un, Şuayp Peygamberin yaşadığı, her adımda kutsallığından söz edilen bu topraklarda, Suudi kraliyet ailesinin sınırsız hırsızlık paralarıyla oluşturulan yazlık, kışlık, hovardalık, eğlencelik lüks yaşam alanları hakim. Hemen yakınında İsrail'in sürüp attığı milyonlarca sığınmacı Müslüman Filistinliler gecekondu ve çadır barınaklarda yaşıyor. Ülkenin kuzeyinde de milyonlarca Suriyeli sığınmacı zor şartlarda yaşıyordu. Ardından Lut gölüne geçtik. Dini yayınların ve dini hutbelerin en çok değindiği Lut kavmi'nin yaşadığı bölge ve Lut Gölü'nü gördük. Deniz seviyesinden 420 metre aşağıda. %33 oranında tuzluluk oranı olduğundan içinde hiçbir canlı yaşamıyor. Lut kavminin Kutsal kitaplarda - eşcinselliğin çok fazlalaşması nedeniyle- Allah tarafından helak edildiği anlatılıyor. Bugün batıda birçok ülkede eşcinsellik çok büyük oranlara ulaştı. O zaman bunları da helak etmesi lazım. Ama buna Allah'ın karışmadığını görüyoruz. Yaratılışta belirlenen, canlının yaratılış ve yaşayış kuralları çerçevesi dışında Yaratıcının ayrı bir müdahelede bulunmadığını biliyoruz. Tanrının tabiatın işleyişi için belirlediği Fiziki, biyolojik ve kültürel sonuçları dışında özel ödül veya ceza yöntemine başvurmadığını biliyoruz. Bu durum Peygamberler için de böyleydi. Peygamberler Tanrının belirlediği, tabiatın sunduğu kurallar dışında mucizeler gösteren sihirbazlar değildir. Yani Hz. Musa şu taşa asasını vurdu su fışkırdı, asasını yere attı yılan oldu yada şöyle yaptı deniz ikiye yarıldı misali mucizeler doğru değildir. Peygamberlerin mucizeleri, dönemlerinde yaşayan diğer insanlardan daha ileri görüşlü, daha ahlaklı, adaletli ve kendi dışındaki diğer insanların haklarını savunma ve bunu akılcı bir disipline oturtma mücadelesi içinde olmalarıdır. Yani Peygamberler sihirbaz değildir. Bu yaklaşım, bu inanış Peygamberlerin tamamen akla, mantığa, ileri görüşlülüğe, ahlaka ve adalete dayalı mücadelelerini önemsizleştirir. Sonraki yüzyıllarda ve bugün olduğu gibi kutsal din kurumunu saltanat düşkünü, sahtekar, yalancı dini ve siyasi idarecilerin elinde oyuncak yapar. İnanç maddi kazanca ve kandırmaya dönüşür. Bakınız tüm Ortadoğu ve tüm Müslüman ülkelerin hali aynen böyledir. Milli bağımsızlık duygusunu kaybedip, hurafe efsanelerle kendilerine dini değerler oluşturanlar, dinin dahi milletlerin hür, güçlü, kalkınmış ve egemen yaşaması için var olduğunu düşünüp hayata geçiren İsrail gibi ülkelerin kölesi olurlar. KENAN ÖZEK
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlişki Durumu: BİLİMSEL KARIŞIK
AcakGeçmişe dair toplumsal, bilimsel, siyasal, sanatsal vs. makaleler