BİR KADIN..HAYATSIZ BİR KADIN..
AYŞE TÜKRÜKÇÜ.Çocukken Amcasının Tecavüzüne Uğrayan, Kocası Tarafından Geneleve Satılan 'Hayatsız Kadın' Ayşe Tükrükçü'nün İnanılmaz Hikayesi ;
Bazen hayat bizleri ne kadar da zorlar, nasıl da isyan ettirir bilirsiniz. En kötü şeylerin hep bizim başımıza geldiğini düşünür, nefes alacak gücü bile bazen kendimizde bulamayız. Fakat bazı hayatlar var ki, onca kötülüğün, çaresizliğin içinden sıyrılarak herkesten ve her şeyden güçlü bir abide gibi durur karşımızda.
Şimdi size Ayşe Tükrükçü'nün güçlü ve muhteşem kalpli hikayesini anlatacağım. O "hayatsız bir kadın". Boğazınız düğümlenecek ama sonuna geldiğinizde Ayşe Hanım'a hayran olacaksınız...
Bu kadının yüzündeki ifadeye iyi bakın çünkü orada hayatsız bir yaşamın izleri var. En başa gidip anlatalım olanları...
Antepli gurbetçi bir ailenin çocuğu Ayşe. Ailesi ablasıyla birlikte Ayşe'yi Antep'te bırakıyor ve yanlarına iki oğullarına alıp Almanya'ya gidiyor.
Ayşe'nin abisi Berlin'de sokakta yürürken bir çukura düşüyor ve boğuluyor. O noktadan sonra aslında aile de o çukurda boğulmaya başlıyor ama kimse farkında değil.
Daha 15 günlükken babaannesinin yanına bırakılan Ayşe'nin yanına bir de yeni doğan kardeş İlknur ekleniyor. İki kardeş Antep'te babaanneyle büyüyor.
Fakat bir süre sonra ailesi Ayşe'yi yanına, Almanya'ya alıyor. Yaşı henüz 7. Sevgisiz bir ailede yeni hayatına alışmaya çalışırken baba "yemeğin tuzu yok" diye anneyi dövüyor; anne de hırsını almak için çocukları dövüyor. Şiddet, nefret, sevgisizlik her şey var...
Bir süre sonra günün birinde Antep'te yaşayan babaanneden "Çocukları benden aldınız, yapayalnız kaldım. Bari birini gönderin" diye mektup yazınca Ayşe koşa koşa geri dönüyor.
İşte o gidiş, Ayşe'nin kötü hayatının başlangıcı...
Antep'e döndüğünde Ayşe'nin amcası Ayşe'yi ve kendi çocuklarını Antalya'ya tatile götürüyor...
Güya... Lanet olsun o amcaya!
Ayşe o sıra 9 yaşında. Amca, çocukları babaanneden alıp Antalya'ya götürüyor.
Bir gece uykusunda üstünde bir ağırlıkla ve alkol kokan bir nefesle uyanıyor Ayşe.
Yan yatakta amcasının kızı Şengül de yatıyor üstelik. 9 yaşındaki Ayşe'nin ağzını kapatıyor ses çıkartmasın diye, çamaşırlarını yırtıyor ve kaçamasın diye meyve bıçağını sırtına saplıyor, tecavüz ediyor.
Amca her gün Ayşe'yi kendi elleriyle yıkayıp akşama hazırlıyor; kaçamıyor 9 yaşındaki çocuk.
Antep'e döndüklerinde amca, "Konuşursan seni öldürürüm" tehditleri savuruyor Ayşe'ye. İnsanlara da “Yazık! Bu öksüz, babası yok” diyerek sahte bir şefkat gösterisi yapıyor.
6 ay sonra baba gelip Ayşe'yi yeniden Almanya'ya götürüyor ama durumdan haberdar değil, zaten anlayacak bir adam da değil.
Bu sefer evde şiddet başlıyor, her gün dayak yiyor babadan.
Ayşe'nin vücudundaki morlukları fark eden öğretmeni sosyal hizmetlere haber veriyor Ayşe aileden alınıp yetiştirme yurduna veriliyor. Vücudunda tam 72 tane morluk tespit ediliyor.
Yetiştirme yurdu, Ayşe'nin belki de en hayatında en huzurlu olduğu zaman dilimi.
Tecavüze uğradığını 11 yaşına kadar söyleyemiyor.
Bir gün yurtta duş aldıktan sonra kurulanırken bacaklarından akan kanı görüyor öğretmeni ve bir şey olduğunu düşünüyor önce.
Ayşe
"Ali Rıza yaptığında da böyle olmuştu" diye çığlıkla ağlamaya başlayınca yurttaki öğretmeni bir şeyler olduğunun farkına varıyor.
Tecavüze uğradığını 11 yaşına kadar söyleyemiyor.
Bir gün yurtta duş aldıktan sonra kurulanırken bacaklarından akan kanı görüyor öğretmeni ve bir şey olduğunu düşünüyor önce.
Ayşe
"Ali Rıza yaptığında da böyle olmuştu" diye çığlıkla ağlamaya başlayınca yurttaki öğretmeni bir şeyler olduğunun farkına varıyor.
Ayşe aslında her genç kız gibi regl olmuş o sırada. O feryattan sonra Ayşe'nin tecavüze uğradığı anlaşılıyor ve yetkililer aileye dava açıyorlar.
Aile Ayşe'yi sahiplenmek yerine "Orospu oldun sen" diyor, iyice dışlıyor.
16 yaşında yurttan ayrılınca ailesinin yanına dönmek zorunda kalıyor Ayşe. İşte o zaman amcasının kızı Şengül "Evet, Ayşe'ye babam tecavüz etti" diyor aileye.
Değişen bir şey oluyor mu peki?
Hayır...
23 yaşına kadar Almanya'da yaşadıktan sonra Türkiye'ye geliyor ve kendisine ilk evlilik teklifi eden adamla evleniyor kurtulmak için.
Futbolcu olan eşine durumu anlatıyor, kabul ediyor. Ancak bu sefer de kocasının abisi tarafından şiddet görüyor, hem de 6 aylık hamileyken.
Köydeki evlerinin tuvaletine gittiğinde çocuğunu, o lağım çukuruna düşürüveriyor yediği dayaklar yüzünden.
Eğilip çukurdan almak istiyor, alamıyor... Bir süre sonra Hasan'la boşanıyorlar.
"Dul bir kadın" olarak Antep'e dönüyor Ayşe. Kolay mı "dul kadın" olmak?
Almanca bildiği için bir avukatın yanında işe başlıyor Antep'te. Bahri ile de orada tanışıyor. Olmaz olası Bahri!
"Akraba ziyareti" diye şehir şehir geziyorlar Bahri'yle fakat akrabaların hepsi erkek. Ziyaretten önce de Bahri "saçını başını yaptır, güzel giyin" diye tembihliyor Ayşe'yi.
Meğer o akraba denilen adamlar, genelev patronlarıymış. Ayşe'ye
"evlilik için lazım" diyerek bir sürü kağıt imzalatıyor Bahri.
İşte o kağıtlar, Ayşe'nin geneleve satıldığını belgeleyen kağıtlar!
Kocası tarafından Mersin Genelevine satılıyor Ayşe. Kaçmak istiyor, kaçamıyor.Türkiye'de 7 genelevde çalışmak zorunda kalıyor.
365 gün çalışıyor her genelev kadını gibi. Regl olduğunda bile tamponla kanı durdurup çalışmak zorunda bırakılıyor.
Günde bazen 60-70 adamla birlikte olmak zorunda kalıyor. 365 gün boyunca! İçerdeki kadınların %70'i tecavüz mağduru.
2,5 yıl boyunca başına gelmeyen kalmıyor Ayşe'nin. Gitmek istediğinde gözünün önüne kafası, bedeninden ayrılan arkadaşları geliyor.
İlişki sırasında kalp krizi geçirerek üstünde ölen müşteriler mi dersiniz yoksa 18 yaşın altına yasak olan geneleve müşteri olarak gelerek Ayşe ile beraber olan 16 yaşında çocuklar mı dersiniz... Neler neler...
"Bir kadın, o haldeki bir erkekle yatmaz, yatamaz! Yüreği kaldırmaz. Ama erkekler yatabiliyor"
İnsanlık dışı şartlarda çalıştığını söylüyor Ayşe. Ve kadınla erkek arasındaki en net farkın da bu olduğunu söylüyor:
"Bir kadın, o haldeki bir erkekle yatmaz, yatamaz! Yüreği kaldırmaz. Ama erkekler yatabiliyor. Adam geliyor seninle yatıyor. Sonra, “Kızım, sen niye orospu oldun?” diyor. “Kızım” diyor, çünkü kızı yaşındayım."
Geneleve girdikten sonra ailesine "İşte şimdi orospu oldum!" diye haber veriyor. Nasıl bir yazgı bu?
"Namussuz dedin, orospu dedin, işte şimdi orospu oldum!
Ali Rıza’nın 9 yaşında bilmem ne yaptığı kızın, şimdi vesikalı çalışıyor. Gel gör istersen!” diye mektup yazmış annesine.
"Peki bu haberden sonra kimse onu kurtarmaya gelmemiş mi?"
diye düşünebilirsiniz.
Gelmiş tabii. Eniştesi gelmiş, müşteri olarak!
Kendisine aşık olan bir müşterisi Ayşe ile evlenmek istemiş ama genelevden çıkmak o kadar kolay değil.
Önce o borçlar ödenecek!
Adam evlenmek istemiş ama düğün parası yokmuş ve Ayşe'nin kendisine borç olarak çıkartılan sigorta parası, işçi parası, yemek parası, kuaför parası, vekil parası, yakıt parası, su parası, elektrik parasını ödemesi gerekmiş. Bunun için de tam 700 erkekle daha birlikte olması gerekmiş. Düğünün neden şart olduğunu şimdi anlayacaksınız...
Emniyetin şartı şu: "Genelevden çıkarken düğün yapacaksın, videoya çektireceksin."
"Videocu para, kına para, pasta para, en çok zoruma giden da imamın aldığı 30 bin lira oldu. Ama sonunda düğün oldu." diyor Ayşe.
6 yıl sonra da eşinden boşanmış çünkü yoğun bir "Sen genelevden çıktın" baskısı yaşamış. Sonrasında da bulaşıkçılık yapmış, yemek yapmış, hasta bakıcılığı yapmış ve hatta, 4 buçuk ay sokakta bile yaşamış.
Ama asla geneleve dönmemiş. O günden sonra da 20 yıl geçmiş...
"Genelevden düğünle çıkan kadın" diye haber olunca Şefkat-Der başkanı kendisine ulaşmış.
Yaşadıkları için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş Ayşe.
Hatta Şefkat-Der, kendisinin bağımsız milletvekili adayı olması için de destekte bulunmuş. Amaç meclise girmek değil, farkındalık yaratmak.
Son eşinden ayrıldıktan sonra hastanelerin acil servislerinde yatmak, lokantaların artıklarıyla beslenmek zorunda kalmış...
Bir dönem sokaklarda yatan bir insan olarak kimsesizlerin halini çok iyi bildiğini söylüyor Ayşe Tükrükçü.
Bu yüzden gece kimsesizler için çorba yaparak dağıtmaya başlamış.
Semt semt dolaşarak banklarda, sokaklarda, derme çatma yerlerde yatan insanların başucuna çorba bırakmış.
Peki şimdi Ayşe Tükrükçü ne yapıyor biliyor musunuz?
Çorba ile başlayan bir gönüllü hareketini daha da ileri götürerek kimsesizlere aş oluyor, şefkat oluyor...
Sokakta yaşayanlara destek vermek için oluşturulan "Hayata Sarıl" isimli sosyal sorumluluk projesi ortaya çıkıyor zamanla. Daha sonra bu proje dernek statüsüne geçiyor, daha da büyüyor.
Gönüllülerin de el vermesiyle Beyoğlu'ndaki bir dükkanı tadilat ediyorlar hep birlikte. Sonra işte o sıcacık "Hayata Sarıl Lokantası" ortaya çıkıyor.
Gündüz saatlerinde herkesin parasıyla yemek yiyebileceği, akşam da evsizlere ücretsiz yemek dağıtan bu muhteşem projenin başında şimdi Ayşe Tükrükçü.
Sadece yemek değil üstelik, iş ve yaşam imkanı da sağlıyorlar ihtiyacı olanlar için.
Üstelik her ay ünlü bir şef gelip bu lokantada menüye katkıda bulunuyor, ekiple birlikte yemek yapıyor.
Bu "Hayatsız Kadın"ın ne kadar güçlü ve hayata nasıl tutunduğunu, üstelik başkalarının hayatını da nasıl ısıttığını bir düşünün şimdi.
Ayşe Tükrükçü, yaşadığımız çağın en önemli kahramanlarından biri. Saygıyla eğilmeyip ne yapacağız?Çok yaşa sen Ayşe Abla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlişki Durumu: BİLİMSEL KARIŞIK
DiversosGeçmişe dair toplumsal, bilimsel, siyasal, sanatsal vs. makaleler