MİKEN VE MİNOS UYGARLIKLARI
KARDEŞLİĞİ
Mikenler ve Minoslular kalıtımsal olarak birbirlerine
benzerler. Genetik yapılarında ise, Batı Anadolu ve
Ege’deki Neolitik çiftçiler ile Kafkasya ve İran’la
bağlantılı toplumları içeren en az dörtte üçlük bir
benzerlik var. Homeros’un zamanından bu yana
Yunanlılar, epik şiirlerde ve klasik trajedilerde bahsi
geçen Mikenli atalarını idealleştirdiler. Bu eserler
Odysseia, Kral Agamemnon ve Yunan tanrılarının
lehindeki ve aleyhindeki diğer kahramanların
başarılarını yücelten çalışmalardı. Bu Mikenler hayali
de olsa bilim insanları arasında günümüz Yunanlıların
gerçek Miken halkından geliyor olması tartışma
konusuydu. Mikenler, yaklaşık MÖ 1600 yılından MÖ
1200’e kadar Yunan anakarası ve Ege denizi üzerinde
üstünlüğe sahip büyük bir uygarlık kurdular. Diğer bir
ihtimal ise bu Miken uygarlığının bölgeden tamamıyla
kaybolmuş olmasıydı. Antik DNA araştırmaları
gösteriyor ki günümüz Yunanlıları kesinlikle
Mikenlerden geliyor ve DNA’larının sadece küçük bir
bölümü sonraki dönemlerde Yunanistan’a yapılan
göçleri içeriyor. Aynı zamanda, yapılan çalışmaya göre
Mikenler, MÖ 2600 yılından MÖ 1400’e kadar Girit
Adası’nda büyük bir uygarlık olan ve ismini mitolojik
kral Minos’tan alan Minoslularla yakın akraba oldukları
ortaya çıktı. Bu araştırmada analiz edilen antik DNA, 19
tane bireyin dişinden elde edildi. Bu bireyler, MÖ
2900’dan 1700’e tarihlenen Girit Adası’ndaki 10
Minosluyu, Miken arkeolojik sit alanından ve MÖ
1700’den 1200 arası olarak tarihlenen ve Yunan
anakarasındaki diğer mezarlıklardan 4 Mikenliyi, ve
Yunanistan ve Türkiye’deki erken çiftçilik döneminden
veya Tunç Çağı’ndan (MÖ 5430’dan MÖ 1340’a kadar)
5 insanı içeriyor. Dünya genelindeki 334 antik insana ve
30 günümüz Yunanlısına ait genomlarda bulunan 1.2
milyon harflik genetik kodun karşılaştırılması ile
araştırmacılar bu insanların nasıl birbirleriyle bağlantılı
olduklarını gösterebilecek bilgiye ulaşmış oldular.
Araştırma grubunun Nature dergisindeki yayınına göre
antik Mikenler ve Minoslular birbirleriyle yakından
akrabalar ve DNA’larının dörtte üçünü Yunanistan’da ve
Anadolu’nun güneybatısında yaşamış olan erken
çiftçilerden aldılar. Her iki kültür de ilaveten doğu
Kafkasya’daki ve günümüz Iran yakınlarındaki
insanlardan DNA almışlar. Bu da demek oluyor ki erken
çiftçilerin oraya yerleşmelerinden sonra fakat
Mikenlerin Minoslulardan ayrılmalarından önce
insanlar tarafından doğudan erken bir göç alınmış. Aynı
zamanda, Mikenler önemli bir farklılığa da sahipler:
DNA’larının %4 ila %16’lık bir bölümünü, Doğu Avrupa
veya Sibirya’dan gelen kuzeydeki akrabalarından
almışlar. Harvard Üniversitesi’nden popülasyon
genetikçisi Iosif Lazaridis’in dediğine göre bu durum
Doğu Avrupa veya Ermenistan üzerinden geçilerek
Avrasya bozkırlarından, Girit’e ulaşmadan, Yunan
anakarasına ikinci bir göçün yapıldığını gösteriyor.
Beklendiği üzere Minoslular ve Mikenler birbirlerine
fiziksel olarak benziyorlardı. Yani iki grup da
kahverengi saç ve kahverengi göz oluşumu sağlayan
genleri taşıyorlardı. Farklı dilleri yazıp konuşmalarına
rağmen her iki kültürden de sanatçılar duvar
resimlerinin ve çömleklerin üzerine birbirlerine benzeyen
koyu-renk saçlı ve gözlü insanları resmettiler. Mikenler,
mızrak ve savaş sahneleriyle dolup taşan sanat ürünleri
ile daha militaristlerdi. Hâlbuki Minos sanatı çok az
savaş izleri taşıyordu. Minos yazılarında hiyeroglif
kullanımı dolayısıyla arkeologlar, Minosluların kısmen
Mısırlı olduklarını düşünüyordu ki böyle bir durumun
gerçek olmadığı ortaya çıktı. Makalenin eş
yazarlarından biri olan Seattle’daki Washington
Üniversitesi’nden George Stamatoyannopoulos,
Mikenler ve günümüz insanları arasındaki süreklilik
hakkında “Ege’nin binlerce yıldır medeniyetler arası
bir geçiş noktası olduğu göz önüne alındığında bu
durum gerçekten dikkat çekici” diyor. Bu durum
Yunanlı soyunu oluşturan parçaların zaten Tunç Çağı
var olduğunu yani erken çiftçilerin Anadolu’dan göç
etmesinin Yunanlıların ve hatta Avrupalıların genetik
oluşumunda şablon oluşturduğunu gösteriyor.
Cambridge Üniversitesi’nden arkeolog Colin Kingdom
“Çiftçi popülasyonların yayılması, Yunan
popülasyonundaki temel unsurlar sağlanmasında
belirleyici nokta haline geldi.” diyor. Renfrew’in
dediğine göre sonuçlar aynı zamanda doğu Akdeniz’in
sıcak ve kuru arazilerden de antik DNA elde etmenin
mümkün olduğunu gösteriyor. Renfrew ve diğerleri MÖ
2000 yılından önce Anadolu’ya gelmiş olan esrarengiz
Hititler gibi farklı gruplardan da DNA elde etmeyi
umuyorlar ki böylece Mikenlerin ve bölgede bulunan
erken Hint-Avrupa dillerindeki Kafkasya soyunun
kaynağı olup olmadığını ortaya çıkarabilirler. İsveç,
Gothenburg Üniversitesi’nden arkeolog Kristian
Kristiansen araştırmayı “Bu sonuçlar, batı Avrasya’nın
genetik tarihinde yeni bir dönem açtı aynı zamanda
Akdeniz Tun Çağı’nda da.” diyerek yorumladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlişki Durumu: BİLİMSEL KARIŞIK
RandomGeçmişe dair toplumsal, bilimsel, siyasal, sanatsal vs. makaleler