ONA BABA DEMEYEN KİM VARDI:
60 yıl aynı kadını sevdim ve onun kollarında ölüyorum ve çekilen 500 film.
Ona baba demeyen kim vardı ki; sadece Yeşilçam’ın değil tüm Türkiye'nin babasıydı o.
Tepesini attırmayacaksınız ama affetmez basar 5 kardeşi o sinir küpü olup bağırıp çağırsa bile daha sonra kıyamayıp üzüleceğini, söylediklerinden pişman olacağını önceden biliriz.Önceden olacakları bilsek bile onun o sıcacık mimiklerini görmek için filmi izlemeye devam ederiz Bir insana iki tokat dâhi atsa sonra kucaklayıp da sevecekmiş gibi duruyordu her an, hele bir de mutluysa o pos bıyıklarını okşar o karizmatik yüzüyle gülümserdi bize. Bir film Hulusi Kentmen ile final yapmazsa bir şeyler eksik kalmış derdik ya ne karakolu memur bey düğüne diyecekti ya da aşıkları kavuşturacaktı, yani onunla bitecekti her şey, sadece bir oyuncudan ibaret değildi o ayrıca usta bir kemancı ve fotoğrafçıydı minik torunuyla keman çalıp bizi büyüleyişini hiç unutmadık.
O 1940 lı yıllarında 50 lerinde 60 larında 70 lerinde 80 lerin de oyuncusuydu ama 90 kuşağının en bahtsız olduğu hikayelerinde biri bu, o bazıları doğmadan göçüp gitmişti.
Bu öykü öyle sıradan bir adamın öyküsü değil 500 den fazla filmde rol alan, her rolün hakkını veren, onlarca yıl sonra bile unutulmayıp adına şarkı yazılan(Burak Ekinil) her daim zengin fabrikatör rollerinde görsek de, köşklerde yalılarda yaşasa da gerçek hayatta belediye otobüsüyle eve gidecebilecek kadar parası olan, küçük yaşlarda onu izleyip “Yaaa keşke benim dedem olsaydı” dediğimiz, öldükten sonra bile dizilere konu olan(ulan İstanbul), diğer Yeşilçam oyuncularının aksine 60 yıl aynı kadını sevip ona bağlı kalan bir adamın öyküsü:
Hulusi; kelime anlamı olarak “Saf, halis, içi temiz, içten, candan” manasına geliyor.
Sanki Hulusi Kentmen’in ailesi nasıl bir çocuk, nasıl bir genç, nasıl bir baba, nasıl bir tonton olacağını önceden sezmiş de adını ona göre koymuştu. Hadi bir düşünün; “Yumurcak filmini” izleyip de rolündeki “babacan” tavrına, gizliden döktüğü gözyaşlarına üzülmeyen var mı? Ya da “Oh Olsun” filminde oğullarına despot bir baba görüntüsü çizerken sonunda dayanamayışını.
Baktığımız ve gördüğümüz her yerde duruşunu, göz süzüşünü, pos bıyıklarının altından ince ince gülüşünü hangimiz sevmedik.
Rol gereği savcı da olsa asker de olsa köşk sahibi de olsa o hep sevecen ve altın kalpliydi bilirdik dayanmazdı sonunda evlatlarına, sevdiklerine.
Hulusi, 20 Ocak 1912’de, Bulgaristan Krallığı’na bağlı Tirnova şehrinde doğdu, göçler sırasında ailesi Türkiye’ye göçtü, çocukluğu İzmit Körfezi’nde geçti, şen şakrak, sokaklarda koşturan, oyunbaz bir çocuktu Hulusi, Akçakoca İlkokulu ile eğitim hayatına başladı, okulun tiyatro salonunda koşturarak büyüdü.
Oyunculuk, damarlarına işte buralardan girdi, içine bu aşkı mühürleyip eğitim hayatının ve ailesinin koşullarına göre yoluna devam etti. Deniz Astsubay Okulu’ndan mezun oldu ve bir gün emekli olup da sanat yapana kadar Türk Deniz Kuvvetleri’nde Astsubay olarak çalıştı, doludizgin bir çocukluk sonrası askeriyenin disiplini altında çalışan, ama asla içindeki oyunculuk ateşini söndüremeyen Hulusi, 1961’de mesleğini sonlandırdı, mesleğinin de hakkını vermişti.
Saygısında ve disiplininde asla kusuru olmadı, üstleri de askerlik mesleği boyunca sanat yapmasına hoşgörü gösterdi, belki de bir gün pos bıyıklı, sert görünümünün altında yufka bir yürek taşıyan o ak saçlı dedemizi, Hulusi Kentmen’i hayatımızın bir parçası yapan da bunların toplamıydı…
Hulusi’nin oyunculuğa aşkı okuduğu ilkokulun tiyatro salonunda doğdu ve muhtemelen ölümsüzlüğü buldu. Gençlik yaşını bulduğunda Halkevlerinde tiyatro yapmaya başladı, bilindik oyunlarını ise Rahmi Dilligil’in kurduğu Ses Tiyatrosu’nda oynadı, tiyatro yolundaki profesyonelliğini Reşit Baran’ın yönettiği “Hisse-i Şaiya” oyunuyla kazandı. Hulusi, artık oyunculuk alanında kendini tanıtan bir isim olmuştu. Hala asker olarak görevi de devam ediyordu ve üstlerinin hoşgörüsü de onu keşfeden ve sinemaya tanıtan isim, Burhan Tepsi oldu.Evliliği de yüreği gibi temiz ve güzeldi. Bu başlık aslında başlı başına bir konu olabilirdi, çünkü burada çok büyük bir aşk var. Bu, Refika ve Hulusi’nin ömürlük aşkının hikayesi ilk aşka düştüklerinde Refika 17’sindeydi, Hulusi ise 27 olmuştu. Refika’nın yaşının küçük oluşu, aralarındaki yaş farkı; hiçbir şey onlara engel olamadı.
26 Kasım 1938’de attıkları imza sadece evlilikleri için değil, ömürlük sürecek bir aşkın, hatta dostluğun nişanesi olarak atılmıştı.
Volkan adlı bir oğlu ve daha sonra iki torunu oldu. Amatör olarak fotoğrafçılıkla da ilgilendi ve keman çaldı. 1980 yılında İzmir Fuarı'nda Akasyalar Gazinosu'nda Hülya Koçyiğit'in kadrosunda çıktı; keman çalıp parodiler yaptı. Türk sinemasında bir klasik olan oyuncu 81 yaşında 20 Aralık 1993'te böbrek yetmezliği sonucu yaşamını yitirdi. Karacaahmet Mezarlığı'nda yatmaktadır.
Sanatçının aslına oldukça benzer balmumu heykeli yapıldı, Hulusi Kentmen’in 1956 model aracı da bu etkinlikte sergilendi.
Ekim 2020'de İzmit'te hayatının bir bölümünün geçtiği evin müze yapılması kararlaştırıldı.
Mekanın cennet olsun Hulusi Baba, Nurlar için de uyu. Düzelti. @taç
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlişki Durumu: BİLİMSEL KARIŞIK
RandomGeçmişe dair toplumsal, bilimsel, siyasal, sanatsal vs. makaleler