Abdallar 2

3 0 0
                                    

ABDALLAR – 2
Yunus Emre - Nesimi Abdal olarak düşünebileceğimiz en önemli kişi Hoca Ahmet Yesevi’dir. Hoca Ahmet Yesevi Türklerin ilk din hocası olarak kabul edilir. O da diğer hâceler gibi şiirsel anlatımı etkin olarak kullanmıştır. Abdallığın ilk hareketleri Horasan’da başlamış olmasına rağmen en büyük gelişmesini Anadolu’da sağladı. Hoca Ahmet Yesevi’nin öğrencisi Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu’ya gelip önce Baba İlyas Horasani’ye mürit oldu. Daha sonra Kırşehir’de kurduğu dergâhta mürşit olup kendi müritlerini yetiştirdi. El verip yetiştirdiği müritleri kendi hüküm sürdükleri bölgelerde Bektaşi’nin öğretilerini sürdürdüler. Bektaşi de saz ile olmasa da söz ile gönüllere hükmetmeyi sürdürdü. Bektaşi’nin müritlerinden Tapduk Emre ve Edebali gibi şeyhler mürşitleri Bektaşi gibi kendi dergahlarından hocalarının öğretilerini ve İslam’ın uygulanma şekli konularında kendilerine bağlı insanlara hizmet vermekteydiler. Her ne kadar İslam’ın öğretilmesi ile ilgili görev almış kişilere Abdal adı verilmiş olsa da aslında Abdallık Türkçede gezgin dervişlere verilen isim olarak tanımlanıyordu. Bir anlamda gerçek Abdallar Yunus Emre gibi, Nesimi ya da Pir Sultan Abdal veya Kul Himmet gibi sazıyla sözüyle oradan oraya Anadolu’yu karış karış gezenlere verilen isimdi. Anadolu Abdallarında görülen en önemli farklılık bağlı oldukları dergâh ile ilgilidir. Bunlardan Yunus Emre Anadolu’ya ait bir derviş olup bağlı olduğu son dergâh mürşidi Tapduk Emre idi. Oysa daha sonra ortaya çıkan diğer Abdallar ise Türk olmalarına rağmen çoğunlukla Safevi ya da İran kökenli dergahlara bağlı olan dervişlerdi. Hepsi de arı Türkçe kullanmalarına rağmen dergâhlarının Anadolu dışından olması bir nevi siyasi hareketlerin uçları olmalarını sağlıyordu. Yunus Emre’yi diğerlerinden ayrı bir yere koymak gerekir. Onun, hiçbir gücün temsilciliğini yapmadan yalnızca Tanrı yolunda ve insana hizmet etme amacı güden bir yapısı vardı. Yunus Emre önce Bektaşi’nin dergâhına gitse de asıl olgunlaşmasını gönderildiği Tapduk Emre dergâhında kazanmıştı. Daha sonra da Anadolu’nun ayak basmadık yeri kalmamacasına dolaşıp ilim irfan dağıtmıştır. Yunus Emre halk tarafından çok sevilen bir Abdal idi. Bu yüzden hakkında rivayetler yapılmış ve ağızdan ağıza dolanarak efsane haline gelmiştir. Bu rivayetlerden birinde Yunus’un 3000 şiir yazdığı söylenir. Molla Kasım tarafından şeriata uygun görülmediği için şiirlerin 1000 tanesi yakılarak yok edilmiş, diğer 1000 tanesi ise suya atılmıştı. Molla şiirleri okumaya devam ederken bir tanesinde rastladığı “Derviş Yûnus bu sözü eğri büğrü söyleme / Seni sîygaya çeken bir Molla Kasım gelir” beytini okuyunca Yunus’un veliliğine inanıp tövbe ederek diğer şiirlere dokunmamıştır. Ve yine derler ki yakılan şiirler gökteki melekler, suya atılan şiirler denizdeki balıklar ve geri kalan şiirler de insanlar tarafından okunmaktadır. Yunus Emre’nin bilinen 417 şiiri vardır. Bunun 138’i aruz geri kalanı hece vezni ile yazılmıştır. Ben dervişim diyene / Bir ün edesim gelir Tanıyuban şimdiden / Varup yetesim gelir Sırat kıldan incedir / Kılıçtan keskincedir Varıp anın üstüne / Evler yapasım gelir Altında gayya vardır / İçi nâr ile pürdür Varıp ol gölgelikte / Biraz yatasım gelir Ta'n eylemen hocalar / Hatırınız hoş olsun Varuban ol tamu'da / Biraz yanasım gelir Ben günahımca yanam / Rahmet suyunda yunam İki kanat takınam / Biraz uçasım gelir Andan Cennet'e varam / Hak'kı Cennet'te görem Hûri ile gılmanı / Bir bir koçasım gelir Derviş Yunus bu sözü / Eğri büğrü söyleme Seni sıygaya çeker / Bir Molla Kasım gelir Bir de diğer Abdallar vardı ki onların dergâhları başka bir Türk devletleri olan Safevi ya da Memlük diyarlarındaydı. Aşık Nesimi ya da lakapları ile beraber Seyid Ali İmameddin Nesimi, Bağdat’ın Nesim mahallesinde doğduğu için Nesimi adını aldığı söylenir. Babası iyi eğitimli biri olduğu ve soyunun Muhammed’e kadar dayandığı için Seyid adını aldığı da iddia edilenler arasındadır. Hayatının bir süresi Şirvan’da İslami tarzda eğitim veren pozitif bilim merkezlerinde geçti. Hurufiliğin kurucusu Fazlullah Esterabadî Naimi dergâhında eğitim aldı. Hurufilik İslamiyet’te harf ve kelimelerin sayısı, sırası ve dizilişi ile ilgili oluşan rakamların (Ebced) şifreler olduğunu savunan bir tarikat olarak ortaya çıktı. Nesimi bu dergâhta eğitim alırken daha sonra da Naimi’nin müridi, mürşidi, halefi ve damadı oldu. Bölge coğrafyasındaki Azerbaycan, İran ve Arap diyarlarında dolaştıktan sonra I. Murat döneminde Anadolu’ya Bursa’ya kadar geldiği fakat pek de hoş karşılanmadığı bilinir. Hacı Bayram Veli ile görüşmek istemesine rağmen Hurufilik ile ilgili düşünceleri nedeniyle huzura kabul edilmedi. Daha sonra Halep’e doğru yaptığı yolculukta seyahati sırasında görüştüğü bazı Anadolu Beyleri, Dulkadiroğulları Beyleri ve Karakoyunlu Cihan Şah onun fikirlerinden etkilendiler. Nesimi sazıyla sözüyle fikirlerini yaymaya çalışsa da açıklamaları Halep Uleması tarafından Şeriata uygun olmadığı, İslam’a aykırı olduğu kabul edildi. Halep Uleması tarafından verilen fetva sonrasında Memlük Sultanı Muaveyd Şeyh’ten onay alan Halep Emiri Yeşbek tarafından 1417 yılında boynu vurularak idam edildi. Daha sonra da derisi yüzdürülerek Halep’te 7 gün halka teşhir edildi. Cesedi parçalara ayrılarak onun etkisi altına girmiş olan Dulkadiroğulları beyliğine (Şehsuvaroğlu Ali Bey, kardeşi Nasırüddin ve Kara Yülük Osman) gönderildi. (Hurufilikte vücut organlarının rakamsal değerlerinden dolayı şifreleri olduğuna inanılıyordu. Parçalara ayırarak göndermek aslında bir mesajdı) Ey Nesimi can Nesimi ol gani mihman iken Yarın şefaatkârım Ahmed-i Muhtar iken Cümlenin rızkını veren ol gani Settar iken Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem... Sedat Karadayı Devam edecek

İlişki Durumu: BİLİMSEL KARIŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin