HARRAN DA MAR İLAHE İNANCI
Güney doğu Anadolu bölgemizde bulunan Harran, ( Eski çağlarda Ön Asya, Kapadokya, Anotalia ) dinler tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir. Son bulgulara göre tarihçesi Mö. 6000'lere ulaşan yerleşke, özellikle Asurlular döneminde merkezi bir hale gelerek ve Kral yolu üzerinde olması nedeniyle de Karum ve Vabartum ( Ticaret kolonileri ) güzergahlarında konaklama yeri olarak kullanılmıştır. Medeniyetlerin buluştuğu ve harmanlandığı Harran medinesi, dinlerin gelişiminde de rol oynamıştır. Keldanililerin de bulunduğu Ur ( Mezopotamya - Bereketli hilalin Basra körfezi ayağı ) şehrinden sonra ikinci SİN tapınımının merkezi konumundadır. Asurluların yıkılmasından sonra Babil, Pers ve Yunan hakimiyetinde kalmış, Hellenistik çağ döneminde, Roma'nın İseviliği kabül edişine kadar pagan dinlerinin yaşandığı bir şehir olmuştur. Kilise oluşumu ile beraber açılan İsevi akademilerinden birisi de Harran da kurulmuş, burada yetişen öğretmenler, Nusaybin, Ruha, Yesrib, Hirah, Basra, Şam ve Bağdat'a dağılmışlardır.
Harran, bir nevi sürgün yeri olarak bütün dinleri içinde barındırıp harman etse de Sin şehrin asıl tanrısı olarak devam etmiştir. Harran’da tanrıların tanrısı (ilu ša ilâni), tanrıların kralı (šar ilâni) ve tanrıların efendisi (bel ilâni), Roma döneminde tanrıların efendisi, RABBİ (mar ilâhe), tanrıların tanrısı (ilâhü’l-âlihah), tanrıların rabbi (rabbü’l-âlihah) gibi isimle anılmıştır.
Harraniler ( İsevilikle beraber Sabiiler olarak anılmıştır ) Hiyerarşik politeist yapı da Moneteist bir dine inanmışlardır. Anlaşılan o ki Roma da 3 yy da başlayan Henotik düzlemdeki Sol İnvictus ( İmparatorluk kültü ve Roma'nın koruyucusu baş tanrı güneş kültü ) inancı Harran'ı da etkisi altına almıştır. İnanca göre Sin Eril halde baş tanrı olarak evreni yaratmış ve yönetmesi için diğer tanrıları görevlendirerek görünmeyen bir varlık olarak arşa yükselmiştir. Allah ( Sin ) varlığın ilk sebebi, insanlardan uzak, tek tanrıdır. Dünya işlerine müdahale etmez. Yönetme işini de kendi yarattığı tanrılar vasıtasıyla idare ederdi.
Harraniler ( İsevilikle beraber Sabiiler olarak anılmıştır ) Hiyerarşik politeist yapı da Moneteist bir dine inanmışlardır. Anlaşılan o ki Roma da 3 yy da başlayan Henotik düzlemdeki Sol İnvictus ( İmparatorluk kültü ve Roma'nın koruyucusu baş tanrı güneş kültü ) inancı Harran'ı da etkisi altına almıştır. İnanca göre Sin Eril halde baş tanrı olarak evreni yaratmış ve yönetmesi için diğer tanrıları görevlendirerek görünmeyen bir varlık olarak arşa yükselmiştir. Allah ( Sin ) varlığın ilk sebebi, insanlardan uzak, tek tanrıdır. Dünya işlerine müdahale etmez. Yönetme işini de kendi yarattığı tanrılar vasıtasıyla idare ederdi.
Bu varlığın sıfatları şöyle sıralanabilir: Hakim, mukaddes, noksan sıfatlardan münezzeh, yaratılmamış, yaratılan hiçbir şeye benzemez, onlara ait sıfat ve niteliklerle tanımlanamaz, yarattığı varlıklara yol gösterici olarak peygamberler göndermiş, yapıp ettiklerinden sorumlu tutmuş, celâl ve azametine ulaşılması imkânsız, ancak ruhlar vasıtasıyla kendisine yaklaşılabilen bir yaratıcıdır.( Prof.Dr. Ali Bakkal - Harran Okulu - 48 sayfa )
Bağdadi'nin aktarımına göre ise Yunanlılardan bir grup ( Pagan kökenli İseviler ) “evren sonradan meydana gelmiştir. Evrenin hiçbir şeye benzemeyen bir yapıcısı, yaratıcısı (Sâni‘) vardır.” şeklinde tanımlamaktadır.
Sabiler geniş tanımla iki ekole ayrılmışlardır. Yıldız tapınımı ve aracılığıyla Sin'e ulaşmak isteyenler ilk grubu temsil ederler. Onlara göre görünmeyen engin varlığa 7 yıldız ile ulaşılabilirdi. Diğer grup ise 7 gezegeni göksel baba sıfatıyla put olarak tasvir etmiş ve bedenleşmiş putlar aracılığıyla Allah'a ulaşılabileceğine inanmışlardır. Ay tanrısı olan Sin Harranilerdeki evriminden sonra görünmeyen, aşkın bir varlık haline geldiği söylenebilir ve ona ulaşmak için onun yarattığı diğer varlıklara inanmak gerekmektedir. Evren, baş tanrının birer uzvu olarak görülmüş ve maddesel alemde hulul ettiği düşünülmüştür.
Harraniler sadece Roma İseviliğinden değil Sasani Zerdüştlüğünden de kendi inançlarına eklemeler yapmışlardır. Onlara göre Allah sadece iyiliği yaratır, kötülükleri yaratmaktan uzaktır. Bu görüş İyilik tanrısı Ahura Mazda ve kötülük tanrısı Ehrimanın mücadelesini andırmakta, Allah ve şeytan olgusunu harman etmektedir. Harranilerin baba dediği gezegensel tanrılar, Ay, güneş ve yedi gezegenin içine hulul ettirilen ruhudur. Bu ruh Allah tarafından verilmiştir ve öz ona aittir. Asıl tanrı bu ruh aracılığıyla gezegenleri yönetmekte, gezegenlerde evrenin gök kısmını idare etmektedir. İkincil tanrıları ise yere aittir. Ateş, su, hava, toprak Ana olarak nitelendirilir. Baba ve Ana tanrıların birleşmesinden insan ve diğer canlılar meydana gelir. Yıldızların ise çeşitli tanrısal varlıkların ruhlarını taşıyan semavî cisimler olduklarını hatta bir kısım Harranlılar yıldızların melek olduğunu düşünmekteydiler. Onların yemeleri ve içmeleri; tesbih, takdîs, tehlîl, temcîd ve temhîd olup maddî hayatları yoktur. Allah’ı zikir ve O’na itaatla ünsiyet bulurlar. Daima, kıyam, rukû ve secde halindedirler. ( Harran okulu sayfa 58 )
İnanca göre, evren 36425 yıllık bir döngü de tekrar değişir. Hayat bir sonraki evre de tekrar dünya da başlar. Peygamberler aracılığıyla bildirilen kıyamet evrelerin başlangıcı olarak kabül edilir ve Nuh tufanı da bu evrelerden biridir. Ölümden sonra hayat yoktur sadece günah işleyen ruhun tekamülü söz konusudur. Harrânîler Cin ve şeytanlar tanrısı Şamal, şans tanrısı Gad, yağmur tanrısı Adadi gibi gezegensel tanrılardan daha aşağıda bulunan ve bazı tanrısal güçlere sahip olan varlıklara da inanmaktadırlar.
Harraniler, Allahın yarattığı 7 gezegeni tanrı ( yönetici vasfıyla ) kabül ettikleri için ibadetlerini ve günlük yaşamlarını da baba sıfatı verdikleri bu arketiplere göre ayarlarlardı. Örneğin günleri Pazargününü Güneş’e, pazartesini Ay’a, salıyı Mars’a, çarşambayı Merkür’e, perşembeyi Jüpiter’e, cumayı Venüs’e ve cumartesi gününü Satürn’e hasretmişlerdir. Her bir gezegenin belli saatleri vardır. Bu vakitlerde hem Allaha ve hem de günün sahibi olan gezegenlere salat ederlerdi. Onlara göre, gezegenler tanrısal ruhun görülen bedenselleşmiş birer haliydi. Tapınılan aslında maddesel gezegen değil ona özü veren ruh dolayısıyla Allah'ın ( Sin'in ) kendisiydi. Yıldızları temsil etmesi için yapılan putlarda tapınılan bir nesne değil, tanrısal ruhu taşıdığı inanılan bedensel maddenin şekillendirilmesiydi.
İsevi mezheplerinde görülen Aristocu bakış dolayısıyla Neo Eflatun( Platon ) felsefesi Harranilerde de bulunmaktadır. Şehristani sabilerin bu etkilenmesini şöyle açıklar. “Yaratıcı Tanrı, Bir ve Çoktur. Birdir çünkü ezelî ve ebedîdir. Çoktur, çünkü gözle görülen şahıslarda çoğalır. Bu şahıslar yeri idare edenler ve yerdeki şahıslardır. Yerdeki şahıslar ise en değerliler, bilenler ve faziletlilerdir. Zira Tanrı bunlarda görülür, onların varlıklarında şahıs haline gelir. Bununla varlığındaki birlik bozulmaz.”
Allah birdir ancak varlık alemindeki görünümü çoktur. Bu çokluk onun tekilliğini bozmaz. Tanrı kutsal ruhunu değerli gördükleri varlıklara gönderir. Bu varlıklar gezegen ya da yıldızlar olduğu gibi insan da olabilir. Peygamberler bu ruhu alabilir ve Allah adına varlık alemine seslenebilir. Böylelikle Tenasuh ve Hulul inancı vücud bulur. Tenasuh sonsuza kadar giden bir devinimdir. Suç ve ceza dünya da verilir. Kıyamet peygamber aracılığıyla geldikten sonra diğer devre geçilir. Hulul ise tanrının şahışlaşmasıdır. Tamamıyla ya da bir kısmı ile bütünleşme yaşanır. ( Platonik felsefe )
Harraniler, medeniyetlerinin kökenini mezopotamya paganizminden almış ve tevhidi düzlemde birleştirmiş bir topluluk olarak karşımıza çıkar. Hiyerarşik tanrılar düzleminde eşit tanrıları değiştirmiş, baş tanrı olarak ise görünmeyen ve aşkın bir varlığı ( Allah'ı ) yerleştirmişlerdir. Gezegenler, tanrısal ruha sahip babalar olarak görülmüş, yıldızlar putlarla melekleştirilmiş böylelikle henotik bir yapıya bürünmüştür.
Yazan: Haşim ural
Görsel - Soğmatar antik kenti. Ay ve güneş tanrısı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlişki Durumu: BİLİMSEL KARIŞIK
RastgeleGeçmişe dair toplumsal, bilimsel, siyasal, sanatsal vs. makaleler