Çantamı olduğu yerden kapıp aşağı indim. Ayakkabılarımı aceleyle ayağıma geçirip koşmaya başladım.
Kahretsinki yine geç kalmıştïm.
Koştum. Koştum ve koştum. Okulum yürüme mesafesinde olduğu için hemen gelmiştim. Fakat maalesef yinede geç kalmıştım. Bunu okulun bahçesinde kimsenin olmamasından anladım. Çeşitli fikirlerle kendimi teselli etmeye çalışıyordum. Ama nafile. Gözüm saatime gittiğinde bakmadan edemedim.
Gözlerim birden büyüdü.
Tam 15 dakika geç kalmıştım . Hele Ceyda Hocanın bu geç kalışıma çok sinirleneceği gerçeğiyle yürümeye devam ettim. Kapının önüne geldiğimde elim ve kalbimin hakimiyetinde değildim. Hazır olduğumda kapıyı çalıp içeri girdim.
Birden bütün sınıfın gözlerini üzerimde bulduğumda gerçekten rahatsız olmuştum. Pişman gözlerle Ceyda hocaya baktım. Ama aksine o bana her an alev püskürtebilecek bir nefretle bakıyordu. Anlaşılan bu dönemki önemli denemelerinden birini yapıyordu ve bu sinirini bir şekilde üzerimde hissedeceğime emindim.
"Sanem kaç dakika geç kaldığının farkında mısın? Çık dışarı şimdi seninle sonra konuşacağız." Gözlerimi devirip sınıftan çıktım.
Kampüste biraz dolaşmak iyi bir fikirdi. Kimse yoktu, kendimi temiz havanın çarpıcı ferahlığına attım. Ve bir kaç adım önümdeki banka oturup çantamı yanıma bıraktım. Fakat bir süre sonra şaşırdığım bir olay yaşanacaktı. Nereden bileyim ki yani? Cihan karşıdan çıkagelince kalbim daha fazla kan pompalama ihtiyacı duymaya başlamıştı. Kaç yaşında kızdım, neden böyle oluyordu ki hâla? Cihan benim deliler gibi sevdiğim çocuk. Bir saplantı haline getirişim işleri çok daha zorlaştırıyordu. Hani lisede vardır ya gizemli takılmayı seven havalı tipler. Onların büyümüş versiyonuydu Cihan. Ama beni O'na çeken bir şeyler vardı. Ona hissettiğim şeylerin bir saplantıya kurban giden zayıf yanım mı, yoksa gerçekten bu adamı seviyor olmam mı bilemiyordum. Ama ne zaman onla konuşmaya çalışsam iletişim kuramıyorduk. Bu canımı sıksa da yakınlaşmaya çalışmıyordum. Arada bakışlarını yakalasam da bunu hiçbir zaman bir elektiriklenmeye yormamıştım. Cihan gelip yanıma oturunca, o an bir şeylerin başlangıcının olacağını hissetmiş gibiydim. Kalbim daha fazla atıyordu."Mert'in düzenlediği şu saçma partiler"
Ağzından dökülen kelimeleri hem anlayamamıştım, hem de bana mı söylüyor diye birkaç kez etrafta biri var mı diye bakınma gereği duymuştum.
"A-anlamadım."
"Fakülteden Mert, yakın arkadaşım. Bayılıyor saçma partiler düzenlemeye."
Allah'ım ne dememi bekliyor ki sanki
"Evet tanırım Mert'i."
"İşin yoksa gidelim beraber."
Hayır hayatım ne işim olabil-Şşt Hayır Sanem, ağırdan sat kendini
"Ya aslında.."
"İşin varsa sorun yok benim için"
E yuh yani iki dakika naza da çektirmiyosun be
"Yok yok yani pek önemli sayılmaz, olur gelirim."
"Tamam o zaman saat 8 de seni evden alırım, bana adresini atarsın."
"Numaran yok?"
Bir az duraksadı ve elini telefonumu vermem üzere uzattı.
Bir kaç saniye de aynı şekilde ben ona baktım fakat sonra telefonumu cebimden çıkartıp uzattım.
Numarasını girip parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Telefonu geri uzattığında salak gibi bir an duraksadım. Tek kaşı havada bana bakınca telefonu alıp cebime geri koydum.
"Tamam o zaman akşam görüşürüz."
"Hoşçakal"
Hoşçakal mı? Daha saçma bi veda şekli yok muydu kızım onu söyleseydin?İşin şakası bir yana dursun şu an anlamlandıramadığım şeyler yaşıyordum. Hepsi bir kaç dakika içinde olmuştu ve benim bu kadar kolay ikna olmam çok saçmaydı. Oldu olacak bir de gelinlip giyip gelseydim yani. Sevdiğim adam beni bir partiye davet etmişti, ee davete icabet önemli sonuçta. Ben de hemen atlamıştım tabii. Beynimle düşünemediğimi bir kez daha anlamış bulunmaktaydım.
Mantığım duygularıma hakim olamıyordu ve bu beni rahatsız etmeli miydi buna bile karar veremiyordum.
Garipti, ve aşk saçmaydı.Cihan ise oradan ayrılınca derse girmek yerine arabasına binip eve gitmişti. Mert'in her zamanki muzurluklarından biriydi. Cihan sevmezdi ki gürültüyü kalabalığı. Dışarıdan sert bir insan gibi göründüğünü herkes söylerdi, fakat o sadece inzivaya çekilmeyi severdi. Bu yanlızlığa alışkın hali, onu sert biri olarak gösterirdi genellikle. Hayatımızda yolunda gitmeyen şeyler vardır bazen. Ve bu insana her türlü şeyi öğretir. Hayat insanı düşür, ama kaldırmaz. Cihan'da hayatında hep kendi başına kalkan bir çocuk olmuştu. Öyle büyümüştü, öyle alışmıştı. Kimseye eyvallahı olmadığı gibi, insanları da kendinden uzak tutardı. Yakışıklı bir çocuktu, fakat güzelliğin göreceli olduğuna inanırdı. Her insan güzeldi işte.
Sanem fakülteden tanıdığı bir kızdı. Duru bir güzelliği vardı. Ağırbaşlıydı. Onu tanımaya çalışmamıştı hiç. Kendi yanlızlığıyla daha nereye kadar gidecekti oysaki?
Mert'in partisine Sanem'i çağırmıştı çünkü hem kendisinden hoşlandığını sezmişti, hem de kendisini seven her kızın gelip en az 3-4 kez yakınlık (!) Kurmaya çalışmasını boş gözlerle izlemişti. Hepsi de sadece dış görünüşe önem veren tiplerdi. Bu belliydi zaten. Ama Sanem'in böyle bir çabası olmamıştı. Ve istemsizce kendini onun yanında bulmuştu. Herkese olduğu kadar ona da mesafeliydi. Ama en azından Sanem'in konuştukça kızaran yanaklarından, art niyetli olmadığını anlamak sevindirmişti Cihan'ı.
Saati bir şekilde 6 ettikten sonra Cihan'da hazırlanmaya başladı. Duş aldı, beyaz gömleği ile siyah kotunu kombinleyip, üstüne siyah bir ceket giydi. Saçı dağınıktı hep, eliyle biraz düzeltti. Parfümünü de sıkıp telefonunu eline aldı. Hayatında yapmadığı şeyleri yapıyordu. Sanem aklının bir ucundaydı. Ama neden bilmiyordu. Daha ilk kez yakından gördüğü bir kız, aklının o köşesinde kalmıştı, gitmiyordu. O yanlız suların adamıydı.
Ama garipti, hayat saçmaydı.O gün ben de derse girmedim. Eve girip annemin yanağına bir öpücük kondurdum. Rutin sohpetlerimizden sonra O'na bugün dışarı çıkacağımı, geç gelirsem merak etmemesini, ve birkaç detayı daha vererek odama gittim. Güzel bir duşun ardından yatağıma geçip birkaç bölüm dizimden izledim. Vakit geçmiyordu. Saat cidden ilerlemiyordu. Zorlu 2-3 saatin ardından yavaş yavaş kalktım ve su yeşili sade bir elbise giydim. Beyaz topuklu ayakkabılarımı kutularından çıkarıp giydim. Biraz kapatıcı, rimel ve rujdan sonra saçımı düzleştirdim ve telefonumu elime alıp saati yokladım. Mesaj atmam gerektiğini düşünüp Cihan'a hazır olduğumu söyledim. Garip bir şeyler olacağı kesindi. Ama kestiremiyordum. Kalbim beni bir yerlere götürüyordu ama, nereye olduğunu göremiyordum.
Ama hayat maceraları severdi, sevmeliydi.Güzellerim, bu düzenlenmiş bir bölümdür. Hikayedeki eksikler ve kurgu hatalarını düzeltmeye çalışarak tekrar sizlere sunuyorum. Umarım beğenirsiniz, sizi seviyorum. Xxx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bebek
Teen FictionAdım Sanem Gürel, avukat oldum ama kollarıma bir bebek bırakan kaderimi nasıl dava edeceğim? En çok mor rengini severim ama belki de kendim için alacağım mor elbiseler yerine bebeğime mor bir tulum mu alacağım? Mesela en sevdiğim mevsim kış, ama be...