Bölüm 17|"Belki benim olmazdın o zaman"

5.3K 147 3
                                    

Lütfen sonu okuyun♡

İçimde bir fırtına var. Ve ben öylece
altında duruyorum. Şimşekler üzerime çakıyor, ama geri çekilmiyorum. Çünkü beynim kabul etmiyor bunu. Bebeğimi kaybetme ihtimalini aklımın ucundan bile geçiremiyorum. Midem alt-üst oluyor. Kafam o kadar ağırlaşıyor ki sanki bedenimden kopup yuvarlanacak gibi. Ceketimi bile giymeden ve gözümden akan yaşları dindiremeden kapıdan çıktım. Cihan, Ceyda Hanım'a bir şeyler söyleyip arkamdan koşar adım gelmeye başladı. Ne gerek vardı halbuki, zaten ayaklarım beni o kadar uzaga götüremezdi.
Cihan, ellerini zarifçe kollarıma koyarak ona bakmamı sağladı. Ama onun yüzüne bile bakmaya dayanamıyordum. Alakası bile yoktu ama, sanki her şey benim suçummuş gibi geliyordu. Içimdeki küçük bir varlıği bile koruyamamış olma düşüncesi beni rahat bırakmıyor gibiydi. Burnumu çekerek gözlerimi Cihan'dan uzaklaştırmaya çalıştım.
"Sanem, güzelim bak bana!"
Bakamazdım.
"Daha hiçbir şey belli değil ki neden üzüyorsun kendini?"
Üzmeliydim.
"Cihan, ben her şeyi mahvedicem!"
Ağlamam şiddetlenirken bir yandan da iyi bir şeyler söylemesino istiyordum. Hayır öyle bir şey olmayacak desin istiyordum. Ama bir yanım da sanki bunları duysam da duymasam da bildigimi okuyacağımı söylüyordu. Yavaşça dışarı çıktık. Hafif hafif esen rüzgar ağaçların dallarını nazikçe okşuyordu. Gözlerim gecenin karanlığında parlayan yıldızlara takıldı. Ve o an gerçekten bir yıldız olmayı diledim. Keşke tüm dünyaya tepeden bakan,o küçücük bedenimin altında aslında tanrısal bir kişilik barındıran bir yıldız olsam. Ve gözlerimi sımsıkı kapattım. Ciğerime dolan hava bana biraz daha cesaret veriyor gibiydi.
"Eğer varsan...eğer gerçekten varsan, beni böyle bir acıyla sınama."
Cihan sigarasından yeni bir nefes çekiyorken, o an sadece onu izlemek istediğimi fark ettim. Saçları uzamıştı. Artık daha da rahat dans edebiliyorlardı karanlığın güçlü kollarıyla. Acım biraz daha dinmişti. Beynime yayılan şok duygusu yavaş yavaş dağılırken, yerini bir tedirginliğe bırakıyordu. Ama henüz bir şeylere kesin karar vermek için erkendi. Zaten kaç demişti ihtimal? Kırk mı? Otuz mu?
Ellerimi karnımda gezdirmeye başladım. Hafifçe daireler çiziyordum. Çünkü o vardı, hâla oradaydı ve ben de onu bırakmaya hiç niyetli değildim.
"Ben senin için savaşmak zorundayım, lütfen gitme. Lütfen beni kendine alıştırdıktan bu kadar kısa süre sonra gitme."
Cihan sigarasını yere atarak ayakkabısıyla ezdi. Ciğerine çektiği son dumanı da üfleyerek yanıma yaklaşmaya başladı. Asıl gerilen oydu. Gerçekten oydu. Şu an daha sakin görünse de yorulduğunu biliyordum. Bir geceye sığdırılamayacak kadar çok şey olmuştu. Koca bir düğünü atlatmak zaten kolay değildi. Ve bir de böyle bir ihtimal tümden hayatla olan bağlarımızı kopartmış gibiydi. Çok yorgunduk. Ikimizin de ihtiyacı olan tek şey biraz uykuydu. Fakat bugün her zamanki odamda uyuyamayacak olmak, annemi öpmeden yataga gidecek olmak ve en korkuncu da bu düzenin artık böyle olması-en azından Cihan boşanmak isteyene kadar böyle olması- bedenime korkunç ağrılar saplıyordu. Hiçbir şey konuşmadan yeni evimize doğru yol aldık. Usulca çalan radyo, bir ninni gibi gelirken kulağıma, kafam bu sefer uykusuzluktan ağırlaşıyordu.
Uykuyla buluşacakken çakıl taşlarının olduğu bir alana park ettiğimizi duydum. Kafamı yavaşça kaldırarak etrafa bakmaya başladım ama karanlıkta hicbir şey görülmüyordu. İkimiz de arabadan indik. Cihan koluna girmeme izin vererek, evin ön kapısına doğru yürümeye başladı. Kapının önünde duraksadık ve cebinden bir anahtar çıkartıp hızlıca kapıyı açtı. Etrafta bir beyazlık hakimdi. Işıklar doğrudan vurmuyordu. Her taraf loştu. Beyaz mobilyalar ve ahşap verdivenler aklımdaki ev görüntüsüne ancak bu kadar uyabilirdi. Tebessüm ederek Cihan'ın arkasından merdivenleri çıktım. Merdivenlerden sonra ilk oda, bizim odamızdı. Bizim.
Biraz ileride bir banyo ve bir oda daha vardı. Elimden tutarak usulca banyoya soktu beni. Gayriihtiyari aynaya baktım. Bitkin ve cansız görünüyordum. Halime acımadım da degil doğrusu.
Sigara kokan nefesine karışan losyonunun kokusunu üzerimde hissedebilecek kadar yakın bir mesafeden, boynumdaki kolyeyi çıkarttı. Bir yandan küvetin musluğunu açmıştı. Açıkçası bir banyo ilaç gibi gelecekti ama uykunun baskınlığını göz ardı edemezdim. Çok uykum vardı. Tişörtümü yavaşça üzerimden sıyırarak bir kenara koydu, her dokunuşu nazik ve temkinliydi. Utançtan yüzüm yansa da o an yapabileceğim bir şey yoktu. Öylece durmaktan başka.
Üzerimdeki her seyi bir kenara koyduktan sonra yavaşça küvete girmemi sağladı. Su ılıktı ve hayatımda bu kadar dinlendiğimi hatırlayamıyordum. Vücudum halatlarla gerilmiş de serbest bırakılmış gibiydi. Her şeyin yorgunluğu yeni yeni çıkıyordu. Kafamı kaldırarak Cihan'a baktım. Eliyle yüzünü sıvazladı. Aklı karmakarışık ve bedeni hayli yorgundu. Hiçbir şey söylemeden öylece bekledi bir süre. Aklıma babam gelmişti. Küçükken banyodan çok korkardım. Öyle ki, çok uzun süre kendim yıkanamamıştım. Babam hep suyu açar, yıkanmama yardım eder ve başımda beklerdi. Tam anlamıyla babamı görüyor gibiydim. Dolan gözlerimi silerek elimi Cihan'a uzattım. Bu hareketimle irkilse de kafasını tamamen bana çevirdi. Ne yaptığımı anlamıştı. Elinden bidaz daha çekerek küvetin içine doğru getirdim. O da beni fazla zorlamadan girdi. Belimi doğrultarak sadece tişortünü çıkarttım. Kalbim daha fazla kan pompalama ihtiyacı duyuyordu. Nefesimi düzene sokmaya çalıştım ama ona ne zaman baksam böyle oluyordu zaten. Karşılıklı oturuyorduk. Hiçbir şey söylememesini istedim. Oysa hep susuyor diye ona kızardım önceleri. Bir süre sonra gerçekten Cihan'ın varlığına ihtiyacım olduğunu düşündüm ki, ellerinden tutarak biraz daha kendime doğru çektim. Aslında bakış açım doğruydu. Hayatımdaydı ve üstelik kocamdı. Ondan başka kimsem de yoktu üstelik. Yanımda olan başka biri yoktu. O vardı ve gitmediği sürece benimleydi. Kendisini yavaşça bana doğru kaydırdı. Küvetin kenarına sırtımı dayamıştım. Ve ellerini kaldırarak karnımın üzerine koydum. Elleri çok soğuktu. Gergin olduğunu anlayabiliyordum. Tenimde yankılanan soğuğa aldırmadım. Benim ellerim de onunkilerin üzerindeydi. Bir süre o şekilde durduk. Etraftaki sessizlik içimi ürpertmeye başlamıştı.
"Düğünden memnun musun?"
Karnıma kenetlenmiş gözlerini bana doğru çevirdi. Bedenim bu ani harekete tepki vermekte gecikmemişti. Tüm hızıyla yanmaya devam ediyordum. Gözlerinin şu zaman kadar gördüğüm en etkileyici şey olduğunu fark etmiştim.
"Bilmem, hayatımda fazla düğüne gitmedim. Ama her şey güzeldi."
Kafasını tekrar indirdi ve sessizlik banyoda ve tüm evde hüküm sürmeye devam etti.
Bu sefer kafasını tekrar kaldırdı fakat soracağı ya da söyleyeceği bir şey var gibiydi.
"Beni çok mu seviyorsun gerçekten?"
Sorduğu soru karşısında hem çok şaşırmıştım, hem de ne söyleyeceğimi kestiremediğim için uzunca duraksamıştım. Elbetteki çok seviyordum ama bunu ona nasıl söylemem gerektiği konusunda emin değildim.
"Hayatımda hep sen, ve seninle birlikte olacağımız günlerin hayali vardı. Bugüne kadar yaşadığım tek gerçek sevgi bu...Tabii ilkokuldaki Emre'yi saymazsak. Onu da çok seviyordum ama bir keresinde kafama tebeşir fırlatmıştı. Ben de ona küsmüştüm."
Emre gerçekten benim ilk aşkımdı. Çocuğu çok sevmiştim ama hem çok yakışıklıydı hem de çok popülerdi. Sınıfın yarısı ona aşıktı. Bir keresinde de gerçekten kafama tebeşir fırlatmıştı ve canım da oldukça yanmıştı. Salak Emre, sana mı kaldım sanki.
Gülmemeye çalıştığını fark edebiliyordum. Bence acınası bir durumdu. Ama komikti yani.
Fakat ne kadar kendini zorlasa da, gülmesini saklayamadı ve ufak bir kahkaha çıktı ağzından.
"Çok mu eğlendin acaba? Reddedilişim bu kadar hoşuna mı gitti?"
Gamzesini belirginleştirerek tekrar güldü.
"Iyi ki reddetmiş. Belki benim olmazdın o zaman."
Içime yayılan şefkat duygusu ve heyecandan titreyen bedenimle daha fazla konuşamayacağımı anlamıştım. Bir şey soylemedim. Fakat çok geçmeden dudaklarını kendiminkilerle buluşturmuştum. Her şeyde olduğu gibi burada da çok nazikti. O kadar tatlıydı ki, dışarıdan bu kadar sert gozüken bir insanın böyle kibar ve tatlı oluşu beni her defasında şaşırtıyordu. Son kez nazikçe öptükten sonra ellerimle saçlarını karıştırdım ve artık çıkmamız gerektiğini söyledim. Gerçekten hem uyuşmuş hem de buruşmuştum. Hızlıca bir duş alıp havluyla sarındım. Cihan da aynı şekilde küvetten çıkıp odaya doğru geçti. Çok bir eşyamız yoktu. Bir-iki parça dışında hiçbir şeyimiz yoktu. Altıma dolapta bulduğum bir pijamayı ve bir de tişortü geçirip yatağa girdim. Yorgunluk tüm bedenimi ele geçiriyordu. Kısa bir süre sonra Cihan da geldi ve yavaşça ona sarıldım. Çok güvendiğim bir liman gibiydi. Onun yanındaki huzuru kimseye tarif edemezdim. Biraz vakit geçince uykunun kollarına kendimi bıraktım. Hayat şu anda donmalıydı.

Cihan'ın bedeni ne kadar yorgunsa, ruhu daha fazla yorgundu. Düğünleri zaten sevmezdi, fakat Sanem'e karşı duyduğu güven ve şefkat sanki her şeyin üstesinden gelirmiş gibi hissettiriyordu genç adama. Düğünden sonra karşılaştıkları düşük riski, aslında Sanem'den çok Cihan'ı germişti. Hem sakin kalıp aynı zamanda Sanem'i sakinleştirmek ona çok fazla sorumluluk yüklüyordu. Işi, mizacı, evliliği, beklediği bir bebeği; bu yaşta yaşaması gereken şeylerin çok üzerindeydi. Bu da çoğu zaman kafasını karıştırıyordu. Acaba evlenmekle hata mı yaptım?
Fakat ne zaman kızın yüzüne baksa,hayattaki tüm güçsüzlüklerini unutuyordu. Gerçekten garipti. Kokusunu her duyduğunda, o fark etmiyorken yüzünün her milimini izlerken, sinirlendiğinde, üzüldüğünde hep içinde bir mutluluk tohumu yeşeriyordu. Hayatın ona verdiği bir çıkış yolu gibiydi. Bu zamana kadar tek başındaydı hep. Babasıyla en fazla yirmi dakika geçirebiliyordu, o da en iyi ihtimal. Bu sebeple, genç adam kendisine bahşedilmiş bu kız hakkında karmakarışık düşüncelere sahipti. Duygulara demiyoruz fark ettiyseniz, çünkü kalbi çoktan hazırdı bu kızı kabul etmeye.
Banyoda geçirdikleri vaktin ardından, Cihan sigara içmek için balkona çıktı. Ağaçlara ve karanlıkta zar zor seçilen çimlere bakarak bir sigara içmek istedi. Elini sigarasını çıkartmak üzere cebine attığında, bir kagıt parçasının varlığını hissetti. Kağıdı hızlıca çıkartıp, tandık el yazısını gördü. Içinde yayılmaya başlayan öfke, adamın dislerini sıkmasına neden oldu. Kağıtta yazan şeye bir süre baktı
"Beni nasıl terk ettiysen,sahip olduğun her şey de öyle tek edecek seni. Yavaş yavaş, acı çekerek tükeneceksin. Bu benim çektiğim acıları tarif edecek belki de sana...Yakında görüşeceğiz sevgilim!"
Cihan büyük bir küfür sallayarak kağıdı buruşturdu. Titreyen elleriyle sigarasını yakıp derin bir nefes çekti. Onunla uğraşan kimse, yanına bırakmayacaktı. Bu kararlılıkla sigarasını hızlıca bitirerek üzerini değiştirdi ve kendisini Sanem'in sevgi dolu kollarında buldu.

A R K A D A Ş L A R ! Kitap wattys2019 yarışmasına katıldı! Sizce de çok heyecanlı değil mi? Umarım severek okuyorsunuzdur, sizi çok seviyorum xxx ❤

BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin