Bölüm 18| Senin karman

4.7K 133 4
                                    

VE ARTIK SANEM İLE TANIŞIN!! (Medyada)
Sabah çok hafif bir ağrıyla uyandım. Ama artık neden olduğunu, ne olduğunu biliyordum. Bu içimi rahatlatmalı mıydı emin değildim ama en azından bir seylerin farkında olmak insanı bilmediği bir şey için huzursuzluk duymasından iyidir.
Komodinin üzerindeki telefonuma hafifçe uzanmaya çalışıp ilk denemede başarısız olunca bir süre Cihan'ın nefes alış-verişini dinledim. Yüzünü yastığa gömmüştü ve hırıltılı bir şekilde nefes alıp verdikçe göğsü inip kalkıyordu. Cihan'ın bir kolyesi vardı. Zincirini hep tişörtlerinin altından görürdüm ama ilk defa çıplak bedeninde kolyeyi tam anlamıyla görmüştüm. Zincirin ucunda küçük bir ay vardı. Bu kadar zarif ve güzel bir kolyeyi nasıl seçtiğini merak etmiştim doğrusu. Belki daha sonra sorarım diye düşundüm fakat en son sorduğum Ceyda konusu aklıma gelince yüreğim biraz daha burkuldu.
Cihan hâla uyuyor olduğundan, yataktan yavaşça doğruldum. Telefonu elime alıp saate baktım. Dokuzu iki geçiyordu. Beyaz mobilyalarla dolu odamızdan çıkarak alt kata indim. Salonun camları açıktı. Içerisinin gereğinden fazla soğuduğunu düşünerek bir tanesini kapattım. Bugün resmen evliliğimizin ilk günüydü. Parmağımdaki yüzüğe içimdeki mutlulukla baktım. Teorik olarak su an içinde bulunduğum durum tam olarak hayalimdi. Ama pratikte bazı küçük aksaklıklar olmuştu tabii. Hamile kalmam falan...
Cihan'a ilk kahvaltı hazırlayısım olmayacaktı ama daha özel olmasını istiyordum. Dolapta pek bir şey olmamasına rağmen elimdekilerle yetinebileceğimi düşündüm.
Saçımı tepeden topladıktan sonra 3 yumurtayı elime alıp kırdım. Çilek reçelini ve diğer kahvaltılıkları da çıkararak ahşap masanın üzerine güzelce yerleştirdim. Daha da iyi olabilirdi ama henüz alış-veriş yapılmamıştı ve bu durumun doğal oldugunu düşünüyordum. Çayı da demleyip odaya döndüm. Siyah bir şort ve mor bir tişörtü üzerime geçirip saçlarımı taradım. Karnım böyle bol seyler giydiğimde belli olmuyordu. Zaten oldukça da küçüktü.
Cihan'ın kıpırdamaya başlamasından anladığım üzere uyanıyordu. Yanına gidip gitmeme konunda kararsız kaldığım için bir süre ağaç gibi olduğum yerde kök saldım. Cihan gözlerini tam olarak açtığında karşısında böyle bir manzara görmeyi yadırgamış olacak ki tek kaşıni kaldırıp daha yeni uyandığından mahmurlaşmış gözlerini 'napıyosun?' Dercesine bana dikti. Saçma bir sırıtışla
"Günaydın!"
Diye karşılık verdim. Elini yüzüne kapatarak hafifçe gülümsedi.
"Günaydın"
"Kahvaltı hazırladım,giyinip gel."
Bir şey demesini beklemeden odadan çıkıp telefonumla ilgilenmeye başladım. Bugün bir kitabın ilk sayfasındaydık. Her türlü felaket daha hayatı öğrenememişken başıma gelmişti. Ve en kötüsü, bu noktadan sonra ne olacağını bilemeyişimdi. Dünya aynı hızıyla dönüyordu ama etrafım inanılmaz derecede büyük bir hızla değişiyordu. Şu saatten sonra ne yapacaktım? Her gün Cihan'ın işten gelmesini bekleyerek, evin günde iki kez tozunu alarak, bebeğime örgü örerek mi geçirecektim günlerimi? Bu kadar emek, bu kadar vakit, gözyaşı ve hayalini kurduğum mesleğin diplomasını henüz almışken bu saydıklarım kulagıma ne kadar korkunç geliyor bilemezsiniz. Elim kolum bağlı, böylece oturmak gücüme gitse de daha iyi bir fikrim yoktu. Bu yüzden ekranına boş boş baktığım telefonumu kapatıp Cihan'ın geldiğini anladım ve ayağa kalkarak çayları koymaya yeltendim.
"Ne yapacaksın bugün?"
Çıkarttığım iki bardağı tezgahin üzerine koyarak Cihan'a bu soruyu yönelttim
"Şirkete gidiyorum."
Kısa ve net cevaplar,soğuk bakan gözler ve arada olur da gülümserse ortaya çıkan gazmeleri resmen size Cihan'ı açık bir şekilde gözünüzde canlandırma şansı veriyordu. Bu kadar basit bir insanın bende karmakarışık duygular uyandırması, aklımı bu denli bulandırması inanabildiğim bir şey değildi. Kafamı sallayarak çayları koydum ve uzun bir sessizlik başladı.
Kahvaltının bitmesi, beraberinde bir çok soru işareti getirdi. Çünkü gerçekten ne yapacağımı bilmiyordum. Evde boş boş oturmak ne kadar korkunç bir seçenek gibi geliyordu böyle! Daha fazla oyalanmadan etrafı topladım. Bu sırada Cihan'ın tanıdık parfümü burnuma dolmaya başlamıştı. Bu parfümde çok fazla anı gizliydi bana göre. Çünkü nedense yıllardır böyle koktuğunu düşünüyordum ve Cihan'ın hayatına bakacak olursak, yaşadığı şeylerin bu kokuyla özdeşleşmesi hem bana ve belki de ona da tarifsiz bir duygu yüklüyordu. Elimle saçımı düzelterek geniş mutfaktan çıktım ve kapıya doğru ilerleyen Cihan'ı takip ettim. Ne denir bilmiyordum ki, hayatımda ilk kez kocamı işe yolluyordum.
Kocişim valla güle güle git akşam da iki ekmek alırsın!!
Içimden kendime gülerek ve biraz da üzülerek Cihan'ı geçirdim.
Bu büyük evle baş başa kalmıştık işte. Bu kadardı. Belki de hayatım burada şekillenecekti. Pek sessizdi şu an ama 6 ay sonra ağlaşmalar, uykusuzluğun acımasız izleri her yerde olacaktı. Şimdiden fragmanı izlemiş gibi yuzümü ekşittim farkında olmadan.
Yavaşça üst kata çıktım ve bizim odanın karşısindaki odaya girdim. Burası bebeğin odası olmalıydı. Içime öyle bir emerji dolmuştu. Odanın içini hayal etmeye çalıştığımda farkında olmadan duygulanıyordum. Elimi karnımın üzerine koydum ve benimkinden daha güzel bir hayatı olmasını diledim sadece.
Bugün bebeğin odası için bir şeyler bakardım belki. Illaki olacaktı ve bir yerlerden başlamamız gerekiyordu.
Odanın kapısından çıkarken telefonumun çaldığını fark ettim. Elimi arka cebime götürerek arayan kişiye baktım. Gökhan'ın ismini ekranda gördüğüm an gülümsemem tüm yüzüme yayılmıştı. Telefonu büyük bir mutlulukla açtım
"Alo? Yeni gelinle mi görüşüyorum? "
Ufak bir kahkaha atarken cevap verdim
"Canım yeni evliyim öpmiyim hiç!"
Telefonun öbür ucundan bir kıkırdama geldi
"Ee yolculuk nasıl geçiyor? Vardınız mı İzmir'e"
"Aa senin haberin yok mu kızım? Biz İstanbuldayız hâla! Vallaha Karşıyaka'mı ne kadar özlediysem de Lila ısrar kıyamet döndürmedi bizi. Bir hafta daha buralardayız."
Ufak bir şok geçirerek kısa bir çığlık attım
"Yaa inanmıyorum! E gelsenize bize! Gökhan bu ev kocaman ya cidden depresyona giricem şimdiden çok sıkıldım."
"Yani geliriz de...şimdi uygun olmaz ki kızım."
"Gökhan nesi uygun olmayacak ya poker partisine davet ediyorum sanki şu naza bak! Hadi lütfen gelin ya"
"Tamam geliri-ah ne vuruyosun be! Yok gelemiyormuşuz. Bak şöyle yapalım sen yarım saate Moda Sahil'e gel. Ben de kızları alıp geliyorum."
Gözlerimi devirdim ama göremediği için onaylayıp yarım saat sonrasına sözleştik.
Üzerime omzu düşük kırmızı bir tişört ve siyah bir şort giyerek saçlarımı elimde düzelttim. Rimel ve ruj sürerek parfümümü sıktım ve çantamı alarak saate baktım. Saat gelmişti. Anahtarı da çantama koyup geniş bahçenin içinden yürümeye başladim. Bahçede Rıza Bey gülleri temizliyordu. Çok tatlı, yaşlı bir adamdı. Bahçeyle ugraşmayi çok sevdiği de her halinden bellıydi. Beni görünce gülümseyerek el salladı
"Sanem Hanım,bir yere gidiyorsanız şoförü çağırayım."
Elimle selam vererek gerek olmadığını söyleyerek bir taksi çağırdım.
Yarım saat sonra Moda Sahil'de indim ve bizimkileri beklemeye başladım. Çok geçmeden Gökhan'ın sesi kulağıma gelmeye başlamıştı.
"Kızım ben de özledim ama saatte 5 kez aramak da biraz şov ya! Yanlış mıyım?..."
Kızlara baktığım da hepsi gözlerini devirmiş, kimisi kusma refleksi gösteriyordu.
"...Elifcim bak güzelim bir haftaya geliyorum bak kapatmam lazım şu an Sanem hamile radyasyon almaması lazım her an doğurabilir ben bu sorumluluğu alamam!"
Gökhan'ın kız arkadaşıyla konuşmalarını kıkırdayarak karşılasam da, diğer kızların bu konuşmalara her saat başı maruz kaldığını düşününce biraz üzüldüm onlar için.
Lila kendini öne atarak bayılıyormuş gibi yapmaya başladı
"Vallahi atın beni şu suya! Ay bu ne ya böyle? Bu kızda çay bardağına fiyonk bağlayan yeni gelin potansiyeli görüyorum. Sanem sen böyle olmazsın değil mi?"
Gülerek Lila'ya sarıldım. Gökhan telefonu kapatarak yanımıza geldi
"Ya aslında iyi kız da...boş yapıyor biraz."
Bir süre bu şekil ayaküstü konuştuktan sonra bir yere oturmak için yürümeye başladık.
Bir kafeye oturduğumuzda hepimiz ne kadar yorulduğumuzu fark etmiştik. Özellikle ben, kasıklarımın ağrısından bir süre kendime gelemedim bile. Burcu yanıma oturup elini karnıma koyarak ağlamak üzereymiş gibi sızlanmaya başladi.
"Yaa, hala inanamıyorum burada minik bir şey yatıyor resmen!"
Hafifçe gülerek gözlüğü gözümden çıkarttım.
"Ya arkadaşlar iyi hoş da ben şimdi ne yapıcam? Siz gidince yine bir başımayım."
Nehir gözlerini kısarak baktı
"Yazıklar olsun gerçekten!"
"Ya kızım seni saymıyorum artık."
Nehir'e opücük atar gibi yapıp tekrar diğerlerine döndüm
"Ben mesleğimi yapmak istiyorum ama hiç ilgilenemedim bile. Ayrıca Cihan'a nasıl söylerim, ne der,nasıl karşılar onu da bilmiyorum. Ya o çok önemli değil de asıl konu iş bulmak. O kadar birikim, yurt dışları her şey boşa gidiyor göz göre göre. Bir adım atmam lazım ama ufak bir sorun var ki, daha dün evlendim ve kurulması gereken bir düzem ve doğmayı bekleyen de bir bebek var."
Konuşmamı bitirince kimse bir şey demedi. Oysa ben bir şeyler demelerini bekliyordum
"Hadi ya...o kadar mı kötü durumum?"
Ceyda yarım bir gülüşle ilk adımı atmıştı neyse ki
"Ya Sanem'im böyle diyince bir kaldık ama kötü yönünden bakma. Çocuk da yaparsın kariyer de! Hop bilader nereye diyecek hali yok ya?"
Eliyle karnımı göstererek bir süre diğerlerine 'hadisenize' diye baktı.
Daha sonra Nehir de aynı şekilde cevap verdi
"Valla Burcu haklı! Ilk önce bi evini düzene sokarsın. Sonra seni bağlayan bir şey yok. Yavaştan başlarsın iş bakmaya. Senin gibi Cv'si olan birini kim neden almasın ki?"
Aslında vardı. Düşük riskinden daha bahsetmemiştim kimseye. Açıkçası tat kaçırmak gibi bir niyetim de yoktu. Bu bir engel miydi bilemiyorum ama açıkçası yüreğim zıplıyordu bu ihtimali düşündüğümde.
Yüzüme düşen gölgeyi fark ettirmeden dağıtarak gülumsedim.
"Haklısınız. Şu evi bir oturtmam lazım. Cihan'dan bir beklentim yok. Eviyle ilgili bir koca figürü falan da beklemiyorum zaten. Çocuk doğunca da ne olacaksa olur."
Gökhan kaşlarını çatarak dibime kadar geldi ve gözlerime bakmaya başladı.
"Haydaa. Ne diyosun kızım bu nası bir ilişki lan? Çocuk doğunca boşanıcak mısınız yani?"
Evet öyleydi aslında. Benim de böyle bir olaya heves ettiğim yoktu tabi. Çocuk doğacak, biz bitecektik. Uzun vadede hayal kurup daha sonrasında üzülmek istemiyordum. Her şey plansız başlamıştı ama eğer bu saçma durumdan kurtulmak ve yollarımıza bakmak istiyorsak çocuk doğunca boşanırdık. Kulağa hiç hoş gelmediğinin farkındaydım ama kendimi olmayacak umutlarla kandırmak aptallık olurdu.
Bir süre bizimkilerle İzmir'deki anılarımızdan,gönül işlerinden,zenginlerin hayatlarından,kaktüslerden ve şu an saysam çok saçma olabilecek konulardan konuştuk. Bu ekibi o kadar çok özlemiştim ki,sanki içimde yıllarca bir boşluk varmış da şu an dolmaya başlamış gibiydi. İşte hayatımı tam bu noktada dondurmak istedim çünkü daha sonra başıma gelecek şeylerden haberim bile yoktu. Hayatın acımasız olduğunu yavaş yavaş öğrenecektim.
Saat öğlen üç gibi sonunda kalkarak biraz da sahilde yürüdük. Selen, bizimkilere yarın büyük bir İstanbul turu yaptıracakmış. Gökhan'ın Galata'ya Elif'siz çıkacak olması onu üzse de bunu her dile getirisinde kızlardan bir oflama nidası yükseliyordu.
Vaktin nasıl geçtiğini anlayamamıştık. Çok güzel saatler yaşıyordum ama her şey gibi bunun da bir sonu olacaktı. Güneş batmaya başlarken hepsiyle vedalaştım ve bir taksi çevirdim. Taksiciye annemin adresini vermiyor olmak beni bir hayli tuhaf hissettirmişti. Artık gittiğim adres, hatta soluduğum hava bile farklıydı. Kocaman bir evin içinde sessiz sedasız oturmak... Ne garip şey!
Arabanın hafif sallantısı tam uykumu getirmişken yavaşladık. Geldiğimizi böylece anladım. Parayı ödeyip taksiden indim ve evin geniş ve yeşilliklerle dolu bahçesine baktım. İnsanın içini açıyordu. Eğer Mutlu bir ailem olsaydı çardağın altında normal şeylerden bahseder ve normal aileler ne yapıyorsa onu yapardık. Derin bir iç çekerek anahtarı çıkarttım. Rıza Bey hâla bahçede bir şeylerle uğraşıyordu. Yavaşça yanına yürüdüm ve toprak dolu ellerine bakarak gülümsedim.
"Kolay gelsin, çok güzel olmuş etraf ellerinize sağlık."
Yaşlı adam hafifçe güldü ve ellerini çırptı
"Etraf zaten güzeldi Sanem Hanım, ben sadece perdesini kaldırdım. "
Ne kadar güzel söylemişti. Ve bir o kadar da doğruydu. Hayatımız da böyleydi zaten. Her şey mükemmeldi ve olması gereken gibi. Fakat simsiyah bir perde iniyor,kalkmak da bilmiyordu ya, işte en kötüsü de buydu.
"Haklısınız. Ama perdeyi kaldırmadığımız sürece güzelliğin bir anlamı yok. Bu yüzden sizin yaptığınız da güzeli güzel yapan en önemli şey aslında."
Adam biraz şaşırarak be biraz da sevinerek gülümsedi.
"Doğru söylediniz...Akşam için bir şey lazım mı?"
Aslında yemeklik bir şeyler iyi olurdu. Evde pek bir şey yoktu zaten.
"Doğrusu çok iyi olur evde yemeklik bir şey yok. Biraz et ve sebze olursa..."
Adam heyecanla konuştu
"Ha bu sabah eksikler tamamlandı Sanem Hanım. Kusura bakmayın düğünden önce halledememiştik. Siz bakın bir eksik görürseniz ben buralardayım. İsterseniz yemeği hazırlaması için..."
"Hayır hayır! Çok teşekkürler gerisini ben hallederdim."
O neydi canım öyle? Resmen bir video oyununda gibi hissetmeye başlamıştım. Her şeyi yapan birileri vardı bu evde. Bize sadece yapılanı yemek,içmek; daha doğrusu hazıra konmak kalıyordu.
Arkamı dönerek birkaç adım attım ki evimde bu kadar resmiliği kaldıramamış olduğumdan söyleme gereği duydum.
"Şey bu arada...Bana Sanem Hanım demeseniz olur mu? Yani biraz fazla resmi değil mi sizce? Beni kızınız olarak görürseniz çok sevinirim."
Adam bir süre ne dediğimi anlamadı fakat sonrasında gözlerindeki kırışıklıkları belli ederek içten bir şekilde gülümsedi.
"Peki Sanem kızım."
Ben de gülümsedim ve el sallayıp kapıyı açmaya gittim. Anahtarı bir tur döndürdüğümde yine ruhsuz bir ev karşıma serilmişti. Derin bir nefes alarak içeriye girdim.
Üzerimi değiştirmek için üst kata çıktığımda daha giysilerime uzanmadan telefonum çaldı. Arayan numarayı tanımıyordum, çünkü ortada bir numara yoktu. Arayan kişi gizliydi. İçimde bir şüphe uyansa da biraz bekledikten sonra telefonu açtım.
"Alo?"
Telefonun öbür ucundan bir süre ses gelmedi. Tam kapatacakken tanımadığım bir ses konuştu.
"Karma nedir bilir misin?..."
Daha bir şey söylememe fırsat bırakmadan devam etti
"...insanın yaptığı şeylerin, iyi ya da kötü olarak aynen kendisini bulmasıdır..."
"...Ama hayatın acımasızlığı bu ya, bazen kurunun yanında yaş da yanar..."
"...başkasının karmasından başkaları da etkilenir ve belki de bu da bunu dileyenin karmasıdır..."
"...kafan karışmasın ama uzunca düşünmelisin..."
"...kimlerin arasına girdiğini, belki de büyük bir aşka engel olduğunu ve bunun da senin karman olduğunu,bir düşün derim..."
"...ve bazen bir yazı, bazen bir şarkı ve bazen bir kağıt parçası sana yolu gösterir..."
"...uzağında aramana gerek yok. Çünkü senin karman tam  da yanında."
...................................
SELAMLAR! Umarım anlayabilmişsinizdir biraz karışık bir paragraf oldu sşslcsmcndnfejcjdnscoddlc
Sizce bu telefonun anlamı ne ve Sanem mesleğiyle ilgili ne yapmalı? Yeni bölüm isteklerinizi yorum olarak yazabilirsiniz! Sizi seviyorum xxx

BebekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin