Uzun süre aynı ortamı paylaşmanın etkisinden olsa gerek Neslihan'la iyice kaynaşmıştık. Zararsız bir kız olduğu için bende ona karşı zararsızdım. Yeliz'le kaynaşmamız ise her ikimizin de birbirimize karşı sopalarımızı saklamasıyla olmuştu galiba. Önceleri ben hâlâ sigara içiyordum, o hâlâ sessizliğini koruyordu. Sonra bir gün ben yurdun koridorunda camdan dışarıya bakarken, daha doğrusu karşı yurdun pencerelerini silen temizlikçiyi izlerken, Yeliz'in yanımda olduğunu fark ettim. İlk konuşan o oldu.
- Düşecek mi diye bakıyorsun?
- Düşmesin diye bakıyorum.
- Düşse üzülür müsün?
- Üzülürüm, bana ya da başkasına bir zararı olduğuna şahit olmadım.
- Peki ya şahit olsaydın.
- O zaman hiç umursamazdım. Peki sen.
-Ben birine zarar verdiğine şahit olsaydım, onu aşağıya atmamak için kendime engel olmazdım.
İşte o zaman onun da benim gibi olduğuna emin olmuştum. Bir an Neslihan için üzüldüm. Zavallı kız nereye düşmüştü böyle. Bu kez sessizliği ben bozdum.
- Bizim eve temizliğe gelen Emine abla, camdan düştü ve öldü.
- Üzüldün mü?
- Hayır.
- Birine kötü bir şey mi yapmıştı.
- Yapacaktı.
- Yapmasına sen mi engel oldun?
Sessizliğime geri döndüm. O başka bir şey sormadı, ben de başka bir şey söylemedim. O gün susmuş olabiliriz ama sonrasında işler değişti. Artık ben sigarayı azaltmıştım, Yeliz ise sessizliğini. Geceleri uzun uzun konuşur olmuştuk. Neslihan, uykusu açılsın diye kahveye dadanmıştı. Bir gece hepimize Türk kahvesi yapıp gelmiş. Kahveleri içtik, fincanları ters çevirdik. Meğerse Yeliz iyi fal bakarmış. Gerçi fal bakmasa da olurmuş, gördüğü rüyalar bildiğin olacakların fragmanı tadındaymış. Genelde gördükleri çıkarmış. Uzun süredir aynı odadaydık ama birbirimizi daha yeni tanıyorduk.
Onlar anlatmaya başlayınca bende Emine ablayı anlatmaya başladım. Tabii onu nasıl camdan aşağıya ittiğimi değil. Ölüm sebebi onu camdan aşağıya itmemdi doğru, ama ölümünü adım adım kendi hazırlamıştı. İşte bende kızlara onun nasıl biri olduğunu anlatmaya başladım. Emine abla annemden 2 yaş kadar küçüktü. Küçük yaşta evlendirilmiş ve kocasından çok çekmiş bir kadındı. Mutsuzluğunu başkalarını da mutsuz ederek tersine çevirebileceğini sanıyordu. Büyü işleriyle bozmuştu kafayı. Bir gün okuldan eve geldiğimde annemin yastığının içine bir şeyler sokuşturduğunu gördüm. Yastık kılıfına değil, hani elyafların arası var ya işte oraya. Sonra söktüğü yeri dikip odadan çıktı. O odadan çıkınca ben girdim, yastığın içine koyduğu kağıt parçasını buldum ve bildiğim bütün duaları ederek kağıdı yaktım. Ben kağıdı, Emine abla kendini yakmıştı. Ne demek oluyordu bu?
Ondan sonra kadını göz hapsine aldım desek yeridir. Annemden babamın atletini istediğini duydum. Güya o atletle cam silecekti. Hayır yani beyinsiz, git çekmeceden gizlice al. Yastığa bir şeyler koyarken izin mi istedin? Manyak işte. Sonra aldığı atleti çantasına attı, çantasından başka atlet çıkardı. tedarikli gelmiş resmen. Artık atlete ne yapacaktı tam bilmiyorum ama, internetten okuduğum kadarıyla bağlama büyüsü yapıldığını öğrendim. Kadın annemle babamın arasını açıp, sonrada babamı kendine bağlayabileceğini sandı. Beni de Türk filmlerindeki gibi, yuvaya verirdi artık. Belli ki onun planları tamamdı. E ben bunun altında kalacak değildim herhalde. Bende planımı yaptım. Benim planım onun planını bozdu. Kızlara sadece Emine'nin planlarından bahsettim. Benimkileri es geçmeyi seçtim.
