Bir gün sonra, Emine ablanın fişinin çekilme kararı verilmişti. Fişini bari bana çektirselerdi, bu şeref bana ait olmalı değil miydi? Hemen aynı gün cenazesi yapılacaktı. Hazırlandık cenazenin kaldırılacağı camiye gittik, öyle ağlayan sızlanan yoktu, sonra mezarlığa gidilecekti, annem beni götürmek istemedi ama ikna etmeyi başardım tabii ki. İlk kez bir cenazeye katılmıştım. Umarım ikinci katılışım babaannemi uğurlamak için olur diye düşündüm. Anneme kızıp popoma şaplağı patlattığı o günü hiç unutmamıştım. Neyse işte, ilk kurbanımın gömülüşünü izledim. Tahtalar, kürekler, topraklar, dualar ve hepsi bu kadar. Cenazeye katılan insanlar buradan, Emine ablanın evine gideceklerdi. Annem hoca ayarlamış, dua okutacak helva filan kavuracaktı. Valla helva dondurmalı irmik helvası olsa kaçırmazdım ama, normal helva pek ağzımı sulandırmamıştı. O yüzden annemlerden ayrıldım.
Millet mezarlıktan ayrılınca, Emine ablanın mezarının yanındaki mezarın mermerine oturdum. Ona, ilk projem olduğunu ama onu öldürenin ben olmadığımı anlattım. Sonrada mezarda nasıl çürüyeceğini düşündüm bir süre, solucanları hayal ederken sıkıldığımı fark ettim ve telefonumdan yılan oyununu oynadım. O sırada telefonum çaldı, arayan dershaneden hocamdı.
Üniversite sınavında ilk yerleştirmede bir yere layık görememişlerdi beni. Bugün yedeklerin sonuçlarının açıklandığı günmüş. Biz ailece Emine ablanın peşine düşünce bunu tamamen unutmuştuk. Neyse işte hocam bana Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü'ne yerleştirildiğini müjdeledi. Asillerden değil yedeklerden yerleştirilmiştim anlayacağınız. Yanlış anlaşılması bunun zeka ile filan alakası yoktu. Ben ders çalışan bir tip değilim, sadece dersi derste dinlerim. Tabii o da hayallere dalmamışsam. Zekamda sorun yok yani. Laf olsun diye konuşmuyorum test edildi onaylandı. Tek sorunum delilikle dahilik arasındaki ince çizgiyi ayıramıyor olmam da. Hayır yani sınavda daha başarılı olurdum da, arkamda oturup sürekli burnunu çeken çocuğu öldürme planı kurmam biraz uzun sürmüş olmasa.
Annem çocukken hırçınlığıma iyi gelir diye, kreş psikologunu dinleyip beni bir çömlek atölyesine kayıt ettirmesiyle başlamıştı her şey. Bir süre küçük yaş gruplarının dersine katılmıştım. Sonra uzun süre ara verdim. Ortaokulun son senesi, yeniden hırçınlaşmış olmalıyım ki annem bana yeni bir atölyeye katılmamı önerdi. Bende kabul ettim. Herkes bana buranın iyi geldiğini söyleyip duruyordu, sakinleştiriyormuş beni. Evet sakinleşiyordum ama nasıl? Kili yoğururken, şekil verirken, pişirirken ve özellikle onu boyarken izlediğim cinayet filmleri, okuduğum cinayet kitapları ve hayalimdeki kendi işleyeceğim cinayetleri kafamda döndürüp duruyordum. E artık üniversitede de ebru filan yaparken Emine ablanın kanıyla şekil verdiğimi düşünürüm bir süre, ama tabii bu beni kesmez. Artık olmaz yani. Filmlerle, kitaplarla idare edemem. Büyüdüm üniversiteli oldum. Artık ayaklarımın üzerinde durma ve hayallerimi gerçek etmenin tam zamanıydı.
2. projemin muhattabını kafamda netleştirmiştim. Babamın huyunu bildiğimden zamanını bilr belirlemiştim. Önümüzdeki hafta bu iş tamamdır diye kendimi motive ettim. 10 gün içinde 2 kişi mi? Emine abla yarım sayılır ama olsun moral bozmak yok. Seri katiller listesine adımı altın harflerle kazımak için doğru yolda emin adımlarla yürüyordum. Ve beni bu yoldan kimse geri döndüremezdi.