Asil öğrenciler kayıtlarını tamamladıkları için, sıra biz yedeklere gelmişti. O ne saçma iş öyle. Asil, yani okula kayıt hakkını ilk kazanan demek onu anladık ama, yani biraz ayıp olmuyor mu? Soylu anlamına gelen bu kelime yerine başka bir şey bulamamışlar mı? Hadi onu geçtim, yedek nedir? Yedeğin kelime anlamı asilden bin beter. Gereğinde kullanılmak için elde bulundurulan, asıl karşıtı. Yok deve. Bu kelimeler kaç yılında kullanılmaya başlanmış bilmiyorum ama bugün olsa, asil yerine orijinal, yedek yerine çakma derlerdi kesin. Bana çakma muamelesi yapan herkese çakmak niyetiyle konuyu kapattım.
Kayıt için annem, babam ve ben bindik arabaya. 2 yıl boyunca yalnız yaşayacağım şehire doğru yola çıkacaktık ki, babamdan beklenen hareket geldi. Babaanneme gitmeden olmazdı tabii. İlla o el öpülecekti. Hiç itiraz etmedim, niye edeyim ki? Bunun böyle olmasını zaten bekliyordum ama itiraz etmeme sebebim, çünkü babaanneme gitmeyi çok istiyordum. Anlaşılan bugün babamın da benim de gönlüm olacaktı. Evin önüne geldik.
Ben aceleyle arabadan indim, koştur koştur evin kapısına gittim ve zili çaldım. Babaannem kapıyı açtı ve elini uzattı. Dur be kadın, o eli mecbur öpeceğiz tamam. Hal hatır sormadan başladı anlatmaya. Yok tansiyonu çok yüksekmiş, bacakları ağrıyormuş, annemin bulduğu kadının yaptığı yemekler yenmiyormuş, gerçi sanki annemin yemekleri yeniyormuymuş ki onunkiler yensinmiş, dedemi rüyasında görmüş, babam tam 4 gündür onu mezarlığa götürmüyormuş, yoksa karısı mı izin vermiyormuş, bu aklı başında olmayan kız ne yapacakmış başka şehirde tek başına, burada okul mu yokmuş, hem o nasıl bölümmüş öyle, öğretmen olsaymışım devlete kapak atsaymışım, küçük oğlunun kızı hemşire olacakmış, zaten onun anası daha akıllıymış. İşte ben konuşmayı o aşamada tuvalete gitme bahanesi ile yarım bırakıp odadan çıkmıştım.
Bu kadar dırdıra annemin sehpadaki vazoyu babaannemin kafasına geçirmesi için yıllarca beklemiştim ama yapmamıştı. Bundan sonra da yapmazdı. Ne yapalım benim annem de bu kadardı. Neyse ki ben vardım onun yapamadıklarını ben yapardım.
Gelince öptüğümüz el boş geçilmeyip giderken de öpüldü. Babam ve benim gönlüm olmuş, annemin gönlü kırılmış olarak yola çıktık.
Babaannem yıllardır aynı mahallede oturuyordu. Babaannemi sevmediğim gibi bu mahalleyi de sevmiyordum. Yedinci sınıfın son günüydü, öğretmenimiz karneleri dağıttıktan sonra piknik organize etmişti. Babaannemin evine yakın yeşil bir alan vardı. Hepimizin keyfi yerindeydi. Top oynadık, ip atladık, sonra gözümüzü yan evin erik ağacına diktik. Birkan, "Ben gider size erik toplarım. dedi, biz de kabul ettik.
Birkan bahçenin demirlerine tırmandı oradan ağaca zıpladı. Akrobat gibi çocuktu zaten. Bir eriği koparıp ağzına atmıştı, diğerlerini üçer beşer cebine dolduruyordu. Bizde dört gözle yanımıza gelmesini bekliyorduk. Cepleri dolmaya başladığı sırada erik ağacının bulunduğu bahçedeki evden bir adamın balkona çıktığını gördük. Biz Birkan'a haber verene kadar, adamın avazı çıktığı kadar bağırması bir oldu. Birkan'ın çok korktuğu her halinden belliydi. Ağaçtan inmeye çalışırken elinden ve cebinden etrafa erikler saçılıyordu. Sonra ne olduğunu anlayamadık, Birkan'ın ayağı kaymış olacak ki, ağaca tırmanmak için kullandığı bahçe demirlerinin üzerine düştüğünü gördük. Sonrasında tek hatırladığım ağladığımdı. İlk kez göz yaşımın tadına o gün vardım. Yiyemediğimiz erikler yerine tuz tadını göz yaşımdan aldım.