Ben pıtırcığı yerken annemle babam, Emine ablanın durumunu öğrenmişler. Kendinde değilmiş, ameliyata alınmış. Seri katil olma hedefi olan bir kızın bir cinayet vakası olmak yerine, Emine ablanın kaderinde seri ameliyatların vakası olmak varmış.
O önündeki ameliyatlara girerken, ben de önümüzdeki cinayetlere bakmaya karar verdim. İlki tamamlanmamış olabilirdi ama bu ikincinin de yarım kalacağı anlamına gelmezdi. Biraz tecrübeye ihtiyacım vardı, kötü bir tecrübe de olsa çalışmaya devamdı.
Bugün ilklerin günüydü, ilk cinayet denememin ardından sıra karakol tecrübesindeydi. Hastaneden çıkamadan iki polis önümüze dikildi.
- Doktor hanım, kızınızın ifadesini alabileceğimizi belirtti.
- Tabii memur bey.
- Bizi takip edin lütfen.
Lan pıtırcık, bacak kadar boyunla beni karakola gitme şerefinden mahrum bıraktın ya, ikinci denememi senin üzerinde yapsam yeridir yani. Neyse yapacak bir şey yok. İfadeyi burada vermek zorundayım.
- Otur canım şöyle. Su filan ister misin?
- Yok memur amca.
(Yok deve, amca ne be? Memur dayı de bari.)- Korkma tamam mı? Korkulacak bir şey yok.
- Elimde değil bugün gördüklerim korkunçtu.
(Ha anladım sen iyi polissin, şu yanındaki de kötü polis o zaman. En sevdiğim.)- Anlat bakalım. Ne oldu?
- Emine abla, birden atladı, aklıma geldikçe kötü oluyorum.
(Bu kısacık cümleyi dura dura, sanki söylemesi çok zormuş gibi söyledim. Sonunda ellerimle yüzümü kapatmayı da ihmal etmedim. Hadi kötü polis darla azıcık beni.)- Atlamadan önce bir şey dedi mi?
- Dedi galiba, ben anlayana kadar da atladı zaten.
(Hep bu iyi polis mi konuşacak ya? Böyle hiç heyecanlı değil ki)- Düşün bakalım ne dedi? Belki hatırlarsın.
- Evet hatırladım. "Al canımı Allah'ım, Hayri'nin eline düşürme beni." dedi.
(Ne diyecek, "Merve şu sarı bezi uzatı ver kızım." dedi, ben de onu iki seksen uzattım yere.)- Başka?
- Başka bir şey yok sonra atladı işte.
(Daha ne olsun ittim kadını. Önce kafasına sert bir cisimle vursaydım keşke.)- Tamam. Arkadaşım kızınızın söylediklerini yazdı, ifadesini annesi ya da babası olarak imzalamalısınız.
- Bu kadar mı polis amca?
(Ulan bitti deme sakın. Çapraz sorguya ne oldu? Of ya yalanmıymış hepsi? Tepemde ışık filan olsaydı, pıtırcık yüzünden hepsi. Karakola gitsem böyle olmazdı belki.)- Bu kadar, dedim sana uzun sürmeyecek diye.
Uzun sürmeyecek dememişti ki, korkma demişti. Hayır yani detaylara dikkat etmesi gereken polis değil miydi ya? Bu ne dikkatsizlikti.
- Biz burada bekleyelim Ahmet, sen Emine'ye bak gel.
- Anne bizde gidelim.
(Ya eserimi görme şansım elimden alınamaz.)- Kızım çok etkilendin sen, biz gitmeyelim.
- Anne, Emine ablayı görmeden gidemem.
(Nasıl başaramadığımı göreyim ki bu beni motive etsin. Bir daha ki imkanları iyi kullanayım.)- Tamam benim hassas kızım.
Herkes 17 yaşında bir insandan ne beklerse bende onu görüyorlardı. Yoksa bu kadar iyi bir oyuncu olamazdım herhalde. Neyse ne.
Emine teyzeyi ameliyata aldıkları için göremedik, kocası Hayri amca ameliyathanenin önünde bekliyordu. Karısının intihar ettiğini sanıyordu, ama hiç kendini suçlayacak bir tip gibi durmuyordu. Belki biraz pişman olabilirdi, eve ekmek getiren kadının durumu ağırdı. Eğer Emine teyze ölürse, Hayri amcayı kahvehaneden çımarmış ve iş hayatına kazandırmış olacaktım. Hani psikologun yalan söyleme yerine doğruyu söyle olayı gibi bir şeydi bu. Kadını öldürmeme değil, adamı iş hayatına kazandırmama bakılmalıydı.
Ben yine beynimin içindeki tilkileri ve kuyruklarıyla uğraşırken, ameliyathanenin kapısı açıldı ve Emine teyzenin ameliyatının bittiğinin ve yoğun bakım katına çıkarıldığının haberi geldi. Ne kadın ya, 6. kattan yere çakılıyor, ölüp göğe yükselmesi gerekirken, eksi 1'deki ameliyat haneye getiriliyor. Ameliyathanede kan kaybından olur, beyin kanamasından olur, ne bileyim gerekirse hastane enfeksiyonuna bile razıyım ama yani ölüp eksi 2'deki morga indirilmesi gerekirken şimdide yoğun bakım katına çıkarıldığı haberi geliyor. Sanırsın kadın acelen varken senin gitmediğin tarafa giden asansör, bekle ki doğru katı bulsun gelsin. Aklımda bu düşüncelerle, hastane asansörünü es geçip, merdivene yönelmiştik. Yoğun bakıma bizi sokmadılar tabii, camdan görebilirmişiz ama jaluzileri kapalıydı hastayı yatağına alalım jaluziyi açarız dediler. Bizde bekledik. Jaluziler aralandı, Emine abla kanlı olmasa bile canlıydı. Rengi, vücudundaki kanının bir kısmını çakıldığı asfaltta, bir kısmını da ameliyathanede bırakmış gibiydi. Kafasını bandajla sarıp üzerine soğan filesinin beyazını geçirmişlerdi. Gözleri şişmiş, ve göz altları morar mıştı. Bir koluna serum bağlamışlardı, diğer koluna tansiyon aleti bağlıydı. Göğsünden kablolar çıkıyordu. Ayağı alçıya alınmıştı. Sırf ayağı kırılmamıştır herhalde, kaburgalarda da vardır bir şeyler. Hayır yani şans bile bir yere kadar. Babaannem olsa verilmiş sadakası varmışla başlar, Allah'ın sevdiği kuluymuşla konuyu noktalardı. Açıkçası Emine ablanın kimseye sadaka verdiğini filan sanmıyorum. Allah'ın sevdiği kuluymuş mevzusuna ben karışmam. Allah'la kul arasına girilmez çarpılırım sonra.
![](https://img.wattpad.com/cover/296169015-288-k641301.jpg)