Arkadaşlar ilk bölümlerin kısa olduğunun farkındayım. Ama ilerleyen bölümlerde hikayeyi seveceğinizi düşünüyorum. Lütfen devam edin..
Günlüğüme birkaç şey yazmak için pencerenin önüne geçip bir mum yaktım. Müdire beni sürekli uyarıyordu, uyumam için. En sonunda pes edip haftada bir bana mum vermeye başlamıştı.
'Hayatım değişiyor, berbat bir haldeyim. Burası hapishane gibi, dışarıya çıktığım zaman insanlardan korkuyorum. Kimseye güvenemiyorum. İnsan ağlayamıyor bir süre sonra. Gözyaşım kalmamış artık, bitmişim, tükenmişim. Yaptığım tek bir şey var susmak.
Susunca geçtiğini sanıyorsun, ama aksine geçmiyor. Bazı şeyler o kadar koyuyor ki insana, unutamıyor. Acıyor her yanı insanın. 'Ölüm' insanın canından bir parça koparıldığında sussa bile geçmiyor. İşte bu. Ben kimseye bir şey anlatamıyorum, herkes geçtiğini sanıyor.
Evrene karşı soyutlamışım kendimi, ölmüşüm de tekrar dirilmişim gibi. Gerçi öyle bir şey yaşamadım, bilmiyorum ama öyle yani anlatılacak pek bir şey yok. '
Kağıdı bir çırpıda kopartıp yırttım. Masanın üzerine kafamı koyarak dışarıyı izlemeye başladım.
Ertesi gün okul üniformalarımı giydim. "Günaydın Alaz." Kızın Adı İrem'di. "Günaydın." Dedim karşılık olarak.
"Buradaki kimsenin ailesi yok Alaz, neden bizimle konuşmuyorsun?" Sabah sabah ciddi olamazdı değil mi? Tırnaklarımı elime geçirerek yatakhaneden çıktım. Her zaman gittiğim banka oturdum. Tamam haklı olabilirdi, kendi acımı büyük görmüyordum ki. Ben sadece konuşmak istemiyordum. Onlar, çok gariplerdi. Mutlulardı ayrıca. Ama yatakhaneye girince en ufak bir kıkırtı bile olmazdı. Ne? Bunun sebebi ben olamazdım değil mi?
Yurdun müdiresi beni çağırdığında yine aynı şeyleri söyleyeceğini biliyordum. O kadar klasikleşmiş ki sözleri. İki günde bir beni yanına mutlaka çağırır ve aynı şeyleri tekrarlardı. Şu anda olduğu gibi.
"Seni anlayabiliyorum." Dediğinde içimden güldüm. 'Nasıl anlayabiliyordun? Anlatsana içimde neler koptuğunu! Anlatsana!' Diyerek bağırmak istedim. Ama sustum. Bu esirgeme kurumundan başka gidecek yerim yoktu. Aksi takdirde atılırsam diyeceğim tek şey 'devlet bize bakmıyor' olurdu.
"Beni duyuyor musun Alaz?" Diye sorduğunda onaylarcasına başımı salladım. "Sizi duyuyorum efendim, sadece biraz dalgınım o kadar." Diyerek odasından çıktım. Uzun zamandır krizlerim tutmuyordu. Eğer o odada biraz daha dursaydım her an krizlerim tutabilir ya kendime zarar verirdim ya etrafa. Ama ben genellikle kendime zarar vermeyi seçiyordum. Ama canım acımıyordu. Ne yapsam hissetmiyorum. Hiç bir acı ölüm kadar hissedilemezmiş, bunu öğrendim.
Okula gelmiştim. Okuluda insanlarınıda sevemiyordum. Kimse benimle arkadaşlık kurmuyordu. Sanırım göz altı morluklarımdan dolayı herkes benden uzak duruyordu. Uyuşturucu kullandığımı sanıyorlardı herhalde. Oysa ben hiç bir gece uyuyamazdım. Göz altı morluklarım bu yüzdendi. Ellerimin üzerindeki çizgiler ise faça değildi. Etrafa zarar vermemek için tırnaklarımı elime geçirirdim. Bir nevi sakinleşmek gibi mesela.
He bu arada ben kim miyim? Ben Alaz Demir. Doğmadan önce ailesini kaybetmiş olan kız. Bir trafik kazasında annem ve babam ölüyor ama ben yaşıyorum. Beni bir komşumuz büyütüyor. Annemin babamın evini ona sorduğumda söylemiyordu. Öldüler ya diyordu. Her zaman bana yalan söylüyor, dövüyor, aç bırakıyor. Ama bunu kimse anlamıyor. Herkes gelip bana 'ona şükret o olmasaydı sokakta büyürdün' diyor. Oysa onun yaptıklarından haberleri olmuyordu. 2. Sınıfta bir kriz geçirdiğimde hastaneye kaldırıldım. Ve komşumuz artık benden bıktığını evdede böyle olduğumu söylerek beni çocuk esirgeme yurduna göndermişti. Oysa daha ilkti. İlk krizimdi benim. Çevremde kimse yok. Yalnızlığın yalnızlığıydım.
Sınıfta yine herkes gülüyordu. Salak bir hocanın aptalca bir esprisine.
"Sende amma asık suratlısın 4 senedir gülümsediğini görmedim." Dedi hoca burun kıvırarak. Omuz silktim. "Seni anlayabiliyoruz Alaz." Dediğinde bu sefer gerçekten sinirlenmiştim. "Nasıl hissediyormuşum anlatsanıza biraz?" diyerek sordum.
"Söz hakkı almak isteyen var mı?" Dedi hoca sınıfa bakarak. Bir sürü kalkan
parmaklardan birine söz hakkı verdi."Yani mesela babandan hiç araba hediyesi alamayacaksın bunun nasıl bir duygu olduğunu tahmin bile edemiyorum çok kötü." Dedi kız ciddiyetle. Tırnaklarımı elime geçirmeye başlamıştım.
"Üzülme Alaz, ölümlü dünya herkes ölücek sen de ben de." Dedi birisi. Tırnaklarımı biraz daha batırdım elime.
"Ya annen ya da baban meymenetsizin tekiymiş." İşte bu cümleyi duyduğumda. Ayağa kalktım. Ve kızın yanına doğru ilerleyip kızın yüzüne bir yumruk geçirdim. Ben bile anne ve babamı tanıyamazken, ben bile anne ve babamın daha resmini bile görmemişken sen kimsin? Tabiki söylemedim. Bir anda kızın saçlarına yapıştım. Ben kızı sıraya yatırırken bir yandan beni çekmeye çalışıyorlardı.
"Ailem hakkında düzgün konuş." Diyerek bağırdım beni çektiklerinde. "Hadi ya onları görmedin bile." Dedi kızın arkadaşı. Beni tutan kollardan güçle kurtulup bu sefer kendi saçlarımı çekmeye başladım. Yeter. Bıkmıştım artık. İnsanlardan nefret ediyordum. Kimseyi sevmiyordum. Benimle konuşmasalar belki sevebilirdim. Hakkımda bir şey bilmeden 'o kız deli' gözüyle bakmasalar belki sevebilirdim.
İnsanların önyargıları gözlerini boyamış. İnsanların önyargılarını sikeyim.
Yine aynı şeyler olacaktı biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖKYÜZÜ
عشوائيDoğduğu an annesini ve babasını kaybeden bir kız. İçi, dışı karanlık olan bir kız. En son ne zaman güldüğünü bile hatırlamayan Alaz, 17 yaşında kimlerin yanında gülecek? ''Yaşadığınız acıyı yaşamayan anlamaz.''