Yalnızlığın pençesinden kurtulmak, ona kapılmaktan çok daha zordur. Bir kere içine hapsetti mi geri dönülmeze yüz tutmuş anlar kucaklar benliği. Labirent gibidir yalnızlık. İçine girdikçe çıkamaz, çıkmaya çalıştıkça da yalnızlığın içinde kayboluruz. Kalbimiz o labirentte bir umuda tutuna da bilir, yaşamanı yitire de bilir.
Kendini dikkatli dinle, kalbin orada bir yerde can çekişiyor. Yalnızlık dolu kalbin, belki de artık bu labirentten kurtulmak istiyor.
.......
Dersi dinlemektense defterimde henüz çizilmiş olan Sardunya'yı uzun bir süre seyredaldım. Gözlerimi ayıramadan ve hipnotize olmuş bir biçimde defterime odaklamışken, kolumun dürtülmesiyle irkildim. Bakışlarımı sol tarafıma çevirir çevirmez Gölge'yle göz göze geldim.
"Dersi dinlemeye niyetin yok sanırım, dinlesene." dedi. Onun uyarısını çok fazla umursamasam da dikkatim hocadaymış gibi yaparak gözlerimi sadece tahtada gezdirdim.
"Ne çok konuşuyor bu kadın ya, susmadı." dedi, fısıldayarak. Dediği şeyle beraber bakışlarımı hocadan ayırarak ona çevirdim, başını sıraya koydu ve gözlerini kapattı. Sanki az önce dersi dinlememi söyleyen o değilmiş gibi. Bayağı bayağı uyumaya başlayınca onunla ilgilenmeyi kesip önüme döndüm. Yanımda oturmasına sesimi hiç çıkarmadım ama keşke oturmasaydı, tek başıma ve yalnızken daha iyiydi benim açımdan.
Aradan geçen zaman her ne kadar çok uzun olmasa da oldukça sıkıcı dakikalardı benim için. Hoca dersi bitirip sınıftan çıkarken Gölge hâlâ uyuyordu. O kadar çok uykum geldi ki bıraksalar eve gidiş saatine kadar oturduğum sırada uyurdum. Başımı iki yana sallayarak kendime gelmeye çalıştım. En doğru kararın hava almak olduğunu düşünüp bahçeye çıkmaya karar verdim. Ne zaman uyandığını asla anlamadığım Gölge, ben sıradan kalkar kalkmaz kolumu tutarak beni durdurdu.
"Nereye?" Gözleri hâlâ kapalıydı.
"Hava alacağım, çok uykum geldi." dedim. Tam gideceğim sırada beni tekrar durdurdu ve ayağa kalktı.
"Gidelim." dedi. Şaşkınca kaşlarım havalanırken onu bekleden sınıftan çıktım. Bahçeye çıkar çıkmaz yüzüme çarpan temiz hava ile derin ve dopdolu bir nefes çektim içime. Daha sonrasında çok göz önünde olmayan, herkesten uzak bir alan bulup oraya oturdum.
"Kadın taramalı tüfek mübarek, susmadı bir türlü." dedi Gölge, yanıma otururken.
"Öyle bir Pisagor anlatıyor ki, gidip Pisagor'u bir kaşık suda boğmak istedim." Dudaklarım iki yana kıvrıldı, kesinlikle aynı fikirdeydim.
"Anneni unuttun galiba, mutlu görünüyorsun." Duyduğum sesle beraber ayağa fırladım. Sağda solda gözlerimi hızla gezdirmeye başladım. Kalp hızım tutarsız bir biçimde artarken derin nefesler alıp vermeye çalıştım.
"N'oldu?" diye sordu Gölge, hışımla ayağa kalkarken.
Sebepsizce nefes nefese kalmış olmanın ve duyduğum sesin şaşkınlğıyla: "Sen de duydun mu?" diye, sordum.
Endişeyle baktı gözlerime. "Hayır... Ben hiçbir şey duymadım." dedi, duraksayarak. Hızlı bir şekilde tekrar etrafta göz gezdirdim. Yaşadığımın bir anlık bir yanılgı olduğunu düşünerek tekrar yerime oturdum, kafamı ellerimin arasına aldım. Derin nefesler alıp vermeye devam ediyordum, hâlâ nefes nefeseydim. Kafamda dönüp duran cümle hem canımı yakıyor, hem de korkumu artırıyordu: "Anneni unutttun galiba, mutlu görünüyorsun."
"İyi misin, n'oldu?" diye, sordu Gölge.
"Bir şey yok, ben sınıfa çıkıyorum." Hızla ayağa kalkarak yanından ayrıldım. Kafam çok karışık ve bulanıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sardunya
General Fiction"Bütün umutsuzluğuma rağmen geldin ve yine gün ışığı gibi doğdun karamsar hayatıma... Senin Güneşten tek farkın; sen zamansız, tarif edilmesi güç bir büyüsün iliklerimde." dedi, gülümseyerek. Ellerimi tuttu, avucumun içine yumuşacık bir buse bıraktı...