Hayatta bazı olağandışı durumlar meydana gelir. Bunları takip edememeye başladıktan sonra yaşananlar, domino taşı etkisi yaratır.
Yaşadığın şeyler seni bir kere yıkarsa vay hâline! O saniyeden sonra başka hiçbir darbeye ihtiyacın yok. Tek tek tüm ruhun ele geçirilecek, yavaş yavaş yok olacak, hızlıca öleceksin.İlk önce hissizleşecek bedenin, ayakta duramamaya başlayacaksın. Duyamamaya, algılayamamaya başlayacaksın. Bedenin darmaduban olurken, ruhun can çekişmeye başlayacak. Ruhundan önce bedeninin yıkılmaya başlamasına rağmen, ilk ölen ruhun olacak. Senden geriye kalan sadece; bir kemik yığını olacak.
"Neden buraya geldik?" Sessizliği bölen Sezgin'in sorusu oldu. Herkes aptala dönmüş gibiydi. Dakikalar saatleri kovalarken, hepimiz öylece Emre'nin evinde oturuyorduk. Buraya neden geldik, Emre bizi buraya neden getirdi, hiçbir fikrim yoktu. "Hey! Soru soruyorum. Saksı mıyım lan ben! Niye cevap vermiyorsunuz?"
"Ne istiyorsun Sezgin?" diye sordu, Emre. O kadar sıkılmış ve tahammülü kalmamış gibiydi ki, Sezgin bir an önce ne derdi varsa söylesin ve sussun istiyordu adeta.
"Neden senin evine geldik diye soruyorum?"
"Nereye gitmek isterdin?" diye sordu Emre, alayla. Dizlerinin üstüne dirseklerini koyarak öne eğildi. Sezgin ise Emre'ye sadece gözünü devirmekle yetinirken Berk'e döndü.
"Ee, n'olacak şimdi? N'apacaksın?" Berk derin bir nefes aldı. Omuzlarında bir ton ağırlık var gibi kambur oturuyordu fakat Sezgin'in sorusundan sonra iyice dikleşti.
"Test yaptıracağız." dedi, kesin bir dille. "Söylenene koşulsuz şartsız inanmak aptallık olur."
"O da aynı fikirde mi?" diye sordu, Sezgin. Kafasıyla tuvaletin kapısını işaret etti Elif'i gösterir gibi. Berk evet, anlamında başını salladı.
Aklıma gelen şeyle hızla Emre'ye döndüm, "N'oldu, peşimde kimin olduğunu bulabildiniz mi?" diye, sordum. Emre tümden bana dönerek,
"Hayır." dedi. Yüzünde sinirini bastırmaya çalışan bir ifade vardı. "İt herif her kimse, bizi İstanbul'un çıkışına kadar oyaladı. Muhtemelen o değildi."
"Kim bu bahsettiğiniz kişi, senin Şahin'le beraber peşine düşmene neden olan? Ada'dan ne istiyor." diye, sordu Berk.
"Kim olduğunu dediğim gibi biz de bilmiyoruz. Ada ile sıkıntısı ne bilmiyoruz. Ama bulacağız." Hızla araya girdim,
"Şahin artık bulmamıza yardım etmez."
"Eder." dedi Emre, kendinden emin bir ifadeyle. "Etmek zorunda. Adamlarının arasına casus yerleştiren birini bulmadan bırakamaz."
Başımı sallayarak önüme döndüm. O kadar sormam gereken hesabın arasında bulmamız gereken biri oluşu hepten canımı sıkıyordu. Ben daha tam anlamıyla Şahin'le yüzleşememiş, sormam gereken hesapları soramamışken, bir de başıma kim olduğunu bilmediğim biri çıkmıştı. Sıkıntılı bir nefes verdim. Sezgin bir şey söyleyecekmiş gibi öne atıldı ama daha sonra duraksadı. Gözleri yavaşça yeni bir şey bulmuş gibi açıldı. Herkes önemli bir şey söyleyeceğini düşündüğünden dikkat kesildi.
"Bu kız yarım saattir tuvalette n'apıyor?" diye sordu, dehşete düşmüş gibi. Söylediği şeyle gözümü devirmeden edemedim. Ama dudaklarımdan istemeyerek kaçırdığım cümleyle yerin dibine girdim.
"Kazı çalışması." Üçünün de bakışları hızla bana döndü. Ben ne dediğimi idrak eder etmez yerin dibine girerken, Sezgin tabiri caizse anırmaya başladı. O kadar çok güldü ki, kendimi gülmemek için zor tuttum.
"Kazı çalışması yapan ustalara özgürlük!" diye bağırdı kahkahalarının arasında. İstemeden de olsa dudaklarımdan bir kahkaha koptu. Benim güldüğümü görünce daha çok güldü. "Allah seni bildiği gibi yapsın." dedi, karnını tutarken. Karşımızda duran iki kişi bize o kadar anlamaz bakışlarla bakıyorlardı ki, sanırım bu nedenle Sezgin açıklama yapmak istedi, "Kazı çalışması derken, fazlaca tuvaletini-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sardunya
Genel Kurgu"Bütün umutsuzluğuma rağmen geldin ve yine gün ışığı gibi doğdun karamsar hayatıma... Senin Güneşten tek farkın; sen zamansız, tarif edilmesi güç bir büyüsün iliklerimde." dedi, gülümseyerek. Ellerimi tuttu, avucumun içine yumuşacık bir buse bıraktı...