"Şahin..."
Gördüğüm kişinin gerçek olup olmadığına dair emin olmak adına, gözlerimi üç kere kapatıp tekrar açtım.
"Yaa, Şahin." dedi, bana doğru hızla adımlayarak. Gözlerim onu dehşete kapılmış bir biçimde takip ederken, o içeri çoktan girmişti bile.
"Ne işin var lan senin burada?" Aynı şaşkın ifade Sezgin'in hem yüzünde, hem de sesinde can bulmuşken, "Daha doğrusu, niye yaşıyorsun sen?" diye, ekledi.
"Hiç hoş söylemler değil bunlar sevgili Sezgin, aşk olsun. Ölmüş bir zat-ı muhteremin arkasından, bu denli uygunsuz sorular sana hiç yakışmıyor." Bir elini cebine sokarken, diğer elini hafiften ağarmış saçlarına götürdü.
"Sen bizimle dalga mı geçiyorsun?" diye sordu Sezgin bu sefer.
"İlginç bir tespit." dedi Şahin, iki parmağını şıklatarak. Sezgin, sabrının sınırına ulaşılmışcasına Şahin'e doğru öfkeli bir adım atmak üzereyken, Emre onu kolundan sıkıca kavradı ve durdurdu. "Şahin, olanı biteni doğru düzgün açıklayacak mısın?" diye, sordu.
"Gölgeciğim, eğer arkadaşın lafügüzaflarıyla bizi oyalamaya devam ederse, bir şeyler açıklayabileceğimi korkarım ki zannetmiyorum."
"Laf cambazlığı yapma! Konuş artık!" diye bağırdı, Sezgin.
Şahin üstünde bulunan takımın yakalarını düzeltti, kendine çeki düzen verdi ve hafifçe öksürdü. "Size ne anlatıldı? Önce onu bir öğreneyim." dedi, oldukça ciddi bir ifadeyle.
"Senin dün yurtdışına çıktığını ve bu sabah dönüş yolunda uçağının düştüğünü söyledi Giray." dedi, Elif.
"Giray da yeni öğrendi duyduğunun yalan olduğunu. Benimle beraberdi az önce." Kaşlarım çatıldı. Giray'ın Berk'i arıyor olması gerekmiyor muydu?
"Giray, Berk'i bulmaya gitmişti." dedi, Elif. Sesinde ve yüzünde hâkim olan duygu, hayal kırıklığının başlangıcı gibiydi.
"Şu an zaten ya Berk'i size getiriyor, ya da Berk'i daha yeni buldu." dedi, Şahin. İçimden derin bir oh çekmek üzereydim ki, "Berk canlı bir şekilde geliyor mu, bilemiyorum." diye ekledi. Tüm dengem alt üst oldu bir anda. Benim bedenim sarsılırken, Elif yavaşça bulunduğu yere çöküp oturdu. "Olanlarla benim hiçbir ilgim yok. Öncelikle bunu bilmeniz gerekiyor."
"Lan eğer o çocuğa bir şey olmuş olsun, hepiniz ölmek için yalvaracaksınız bana!" Sezgin'in bağırışı tüm evi talan ederken, başımı iki elimin arasına aldım ve bir süre öylece kaldım.
"Benim bu konuyla uzaktan yakından alâkam yok. Ben de daha birkaç saat kadar önce öldürülmek üzereydim." dedi, Şahin. Ben ellerimi yavaşça başımdan çekerken, "Hem de çok güvenilir ve iyi kalpli bir doktor olarak bilinen ortağım tarafından." diye ekledi.
Hepimiz hep bir ağızdan, "Tarık Tekinoğlu." diye mırıldandık. Tüm o şüpheli tavırları... Verdiği cevapların mantıksızlığı... Parçalar yavaşça yerine oturmaya başlamıştı.
"Muhteşem tespitleriniz var bugün. İnanılmazsınız." Bakışlarım Şahin'e dönerken, gözlerini gözlerime kenetledi. "Çoğu şey yalan Güneş. Sana, size ne anlattı bilmiyorum henüz ama yalan."
"Neyin yalan, neyin doğru olduğunu bize açıklaman gerekiyor." dedim. Bana doğru bir adım attı. O bana yaklaşırken, Emre anında yanımda bitti. Şahin önce bana, sonra Emre'ye, ardından üçümüzün arasında bulunan mesafeye bakıp kahkaha attı. Emre'nin ona olan bakışlarını fark edince, yavaşça kahkahasını sonlandırdı ve ciddi bir ifadeyle bana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sardunya
General Fiction"Bütün umutsuzluğuma rağmen geldin ve yine gün ışığı gibi doğdun karamsar hayatıma... Senin Güneşten tek farkın; sen zamansız, tarif edilmesi güç bir büyüsün iliklerimde." dedi, gülümseyerek. Ellerimi tuttu, avucumun içine yumuşacık bir buse bıraktı...