14. Bölüm

113 12 0
                                    

Okuduğumuz kitaplarda, izlediğimiz filmlerde, anlatılan masallarda her zaman aşık olmanın büyülü ve esrarengiz bir şey olduğunu öğrettiler bize. Kitapları, filmleri bilmem ama masallar hep mutlu bitti. Ya da biz öyle sandık. Hep mutlu bitti diye belki de kendimizi kandırdık, masalları bile değiştirdik. Sırf, sonsuza kadar mutlu yaşadılar diyebilmek için. Sırf, onlar ermiş muradına. Biz çıkalım kerevetine. Gökten üç elma daha düştü, kimin ne muradı varsa, onun başına... diyebilmek için.

Kendi masalım eğer benim ellerime bırakılırsa, sonu muhakkak mutlu biter. Ama benim ellerimden ziyade, başkalarının pis ve kötü yürekleri dahil olursa tertemiz masalıma, onu kirletmekten ve mutsuz sona mahkûm etmekten başka hiçbir işe yaramazlar.

Sahilde geçirdiğimiz o güzel saatlerin ardından Emre'nin evine geri geldik. Ben evime dönmek için çokça ısrar ve baskıda bulundum lakin Emre asla kabul etmedi. Zaten babamın da olmadığını, o gelince gitmemin daha iyi olacağına beni ikna etmek adına elinden ne geliyorsa yaptı. Bunun üzerine daha da abartıp, yine herkesin onda kalmasını sağladı. Gerçi Sezgin hâlinden o kadar memnundu ki, ona diyecek laf bulamıyordum.

"Benim yerim Emre'nin yanı." dedi, kulağıma eğilerek. Eve girerken bana sessizce söylediği şeye gülümseyip arkamızdaki Emre'ye baktım. Allah'tan bizi duymuyordu.

"Kumam gibi davranmaktan ne zaman vazgeçeceksin Sezgin? Hani sadece bir merak konusu da bu benim için." Sezgin önce bana sonra da arkamızdaki Emre'ye baktı.

"Kuma ne kadar da kötü bir itham öyle. Sana hiç yakıştıramadım." dedi garip bir tonlamayla. Evet söylediğinde kesinlikle haklıydı ama şu an bu bakışıyla ve ses tonuyla onu ciddiye alamayacaktım. Ellerini beline koydu ve sanki saçları beline kadar uzanıyormuş gibi onları arkaya attı. "Haseki sultan benim." dedi. Gözlerim irice açıldı.

"Kaç çocuk doğurdun hünkârımıza?" Dehşete düşmüş gibi sorduğum bu soru, onu aşırı eğlendirmişe benziyordu.

"Ne sen sor, ne de ben söyleyeyim."

Eve girdiğimizde ben hâlâ Sezgin'in yüzüne anlamsız bakışlar atıyordum. 
"Sezgin sen emin misin kadınlardan hoşlandığına? Ya da ne bileyim biseksüel olmadığına?" Gözlerini devirdi.

"İliklerime kadar hem de. Şaka yapıyorum diye amma abartıyorsunuz siz de! Erkekleri kim ne yapsın? Ne buluyorsunuz bizde onu da anlamış değilim." Ciddiyetle ve yüzünü buruşturarak kurduğu bu cümle gülmeme neden oldu.

"Valla ben bir çift gamzeye gönlümü kaptırdım sanırım." Kahkaha attı.

"Yapar o öyle şeyler." dedi. Yanımıza teker teker Emre, Berk, Elif gelirken kulağıma eğildi. "Çok kız hastaydı o gamzelere. Ama ben onları sana sakladım, yâr etmedim kimseye. İçime doğmuşsa demek!" Kaşlarım hızla çatılırken,

"Kim hastaydı?!" diye, bağırdım. Karşımızda duran üç kişinin bakışları bize dönerken, tüm dikkatim Sezgin'deydi. "Neye hastaydı?!" Dehşete kapılmış gibi tekrar bağırırken devam ettim: "Bir daha söylesene sen şunu bana." Sezgin sertçe yutkundu.

"Yok yok. Kimsenin hasta olduğu yok, o bir örnek. Mesela yani." Söylediği şey beni tatmin etmezken Emre araya girdi,

"N'oluyor?"

Önce bana ardından da Emre'ye bakarak, "Bir küçük gamze meselesi." dedi, Sezgin. Elleriyle de küçük miktarına karar vermeye çalışıyordu.

Dişlerimi sıktım ve hızla gözlerimi kapattım. Tabii ki de benden önce ne olmuş, kimleri sevmiş, kimler onu sevmiş bunlar beni ilgilendiren durumlar değildi en nihayetinde. Amma ve lakin konu gamze olunca, benim ayarlar resetleniyor ve kendime gelmem biraz da olsa uzun sürüyordu.

SardunyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin