"Mesele sevdiğimiz insanları kaybetmek değil ki. Asıl mesele, onlara verdiğimiz değeri kaybetmek..."
.
.
.
Can şakağına dayadığı silahı yavaşça yere indirdi. Ardından çaresizce yere eğdi başını. Bunu uğradığı yenilgiyi kaldırmakta zorlanan omuzlarının çöküşü izledi.
Zorlukla yutkundu. Derin bir nefes aldıktan sonra Süleyman Amire baktı.
Haykırmak istiyordu şimdi tüm öfkesini. Çünkü daha fazlasını içine sığdıramayacaktı.
Ancak yapamadı. Tek kelime dahi dökülemedi dilinden. Konuşamadı.
Şaşkın şekilde Süleyman Amire bakan Metin, İlyas ve Selim de hemen hemen Can ile aynı durumdaydı. Herkes Süleyman Amirden bir şeyler söylemesini bekliyordu.
Ancak o sadece Can'a bakıyordu.
Biraz mahcup, biraz meraklı...
Biraz suçlu, belki biraz da sitemkâr...
En çoksa korkarak...
Hem geçmişte yaşananlardan hem de Can'ın birazdan öğreneceği gerçeklerden sonra yaşanacaklardan...
Şu an Can onun gözünde ürkek bir kuştu. Sanki konuşsa, bir adım dahi yaklaşsa, hatta dokunmaya bile kalksa elinden kaçacak gibiydi.
Fakat bilmediği bir şey vardı. Can çoktan o kafesin tellerini kanayan ellerine aldırmadan koparmış ve dışarı çıkmayı başarmıştı.
Bu nedenle artık kimse onu tutsak edemezdi.
Birkaç dakika süren ölüm sessizliğinden sonra az önce duyduklarını hâlâ idrak etmeye çalışan Can kaşlarını çatarak Süleyman Amire baktı ve:
-Ne diyorsunuz ya siz?
Süleyman Amirin yüreğindeki acı gözlerinden taşıyordu adeta. Şimdi kaçmak istiyordu tüm bu suçlayıcı bakışlardan. Eskiye dönmek istiyordu.
Ancak yolun sonuna bir kere gelinmişse eğer, başa dönmeyi dilemek nafile bir istekten başka bir şey değildi.
Geriye dönmek, yolu henüz bitiren birinin aklına gelecek en son şey bile değildi.
Çünkü sonunda ne bulursa bulsun insan o yolu düşe kalka, yara bere içinde ve çaresizce gelmişti bir kere.
Şimdi başa dönmek, sadece yeniden acı çekmeyi kabullenmek demekti. Başa dönmek yeni bir yalan, yeni bir acı, yeni bir kaybedişti.
Bu yüzden yapacak bir şey yoktu. Baş ya da son... Bir şekilde bir gün bitecekti zaten her şey...
Sonuçta insan kıyametinden ne kadar kaçmak isterse istesin o gün geldiğinde ölmekle mükellefti.
Süleyman Amir de şimdi konuşmak ve anlatmak zorundaydı her şeyi. Fakat onun derdi başkaydı.
Çünkü korktuğu şey kıyamet değildi. Fırtınaydı.
Can'ın fırtınası...
Yaklaşan bir ölüm fırtınası...
Bu fırtınada Can'ı kaybedecek olmaktı onu bu denli ürküten.
Ya da belki de birazdan duyacağı haklı isyan...
Ancak ne olursa olsun yapmalıydı. Artık gerçeği saklamak ne bir işe yarardı ne de Can'ı korumayı mümkün kılardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİLİT KAPI CİNAYETLERİ
Детектив / ТриллерOlaylar altı aydır cinayet işleyen bir seri katil ve onu bulmaya çalışan sıra dışı, yetenekli, korkusuz bir amir arasında geçiyor. Başta normal bir seri katil vakası diye düşünülen dosya içine girildikçe sonu görünmeyen bir kara deliğe dönüşüyor ve...