Şirkete geldiğinde karşılaştığı karmaşa ile gözlerini büyüttü Hyunjin. Çalışanlar etrafta koşuşturuyor, güvenlik sirenleri bangır bangır çalıyordu. Ne yapacağını bilmeyerek onların peşinden giderken bir kolun onu çekmesi ile duraksadı.
Kolundaki elin sahibine baktığında Jisung olduğunu görüp rahat bir nefes verdi. Sonlara doğru kısılan sesiyle "Hyunjin! Bence... Oraya gitmek istemeyebilirsin." Dedi Jisung. Yüzünde yorgun ve kırılmış bir ifade vardı.
Hyunjin'in kaşları merakla havalanırken "Neden?" Diye sordu. İçten içe büyük bir şey olmamasını diliyordu.
Derin bir nefes verdi Jisung. Olanlar bir kez daha aklına gelirken sıkıca gözlerini kapattı. "Minho... O durmuyor... Önüne gelen herkese, her şeye saldırıyor."
Bunun ne demek olduğunu biliyordu Hyunjin. Ellerini küçüğünün omzuna koyarken endişeyle "Sana bir şey dedi mi?" Diye sordu. Bu soru ile Jisung'un gözleri hemen dolmuştu.
Bencilsin Jisung.
Grubu mahvettin.
Beni mahvettin.
Neyin sevgisi bu?
Bana acı katmaktan başka bir şey yapmıyorsun.
Titrek bir nefes alarak "Ondan her zaman duyduğum şeyleri söyledi işte." Dedi ve daha akmamış göz yaşlarını bir daha akmamak üzere geri yolladı.
Fakat Hyunjin, Jisung'un hafif havaya kalkmış başından ve parlayan gözlerinden bir şeyler çıkartabiliyordu. "Daha fazlası var değil mi?" Diye sorsa da Jisung ses çıkarmak yerine başını eğmiş ve bir nevi onu onaylamıştı.
Yukarıdan Felix'in bağırışını duyduğunda telaşla konuştu Hyunjin. "Gitmek zorundayım. Felix onu sakinleştiremez. Eminim şu an ağlıyordur. Ben zaten bana hakaret edilmesine alışkınım."
Jisung'un endişeli gözleri Hyunjin'in yüzünde gezerken "Ama o senin tanımadığın onlarca insandan biri değil. Değer verdiğin biri. Gerçekten buna hazır mısın?" Dedi korkuyla.
Jisung haklıydı. Hyunjin bunun üstüne bir şey diyemezdi. Onun yerine "Şans dile." Diye mırıldandı ve koşarak üst kata ilerledi. Burada durumlar daha kötü duruyordu. Kırmızı ışık toplantı odasını sarmış, cam duvar yerle bir olmuştu. Döner sandalyelerden birinin kırık bir şekilde karşı duvara yaşlandığını net bir şekilde görebiliyordu. Kendini hızlandırıp içeriye doğru ilerledi. Minho kızarmış titreyen gözleri ve ısırılmaktan kızarmış dudakları ile karşısında duruyordu. Sarsak adımlar atıp duvara yaslı olan raflara doğru ilerleyip onu devirmeye çalıştığında şokla gözlerini büyütüp çalışanların arasından sıyrılarak bağırdı Hyunjin. "Minho! Ne yapıyorsun tanrı aşkına!"
Duyduğu sesle rafı itmeyi kesip keskin bakışlarını Hyunjin'e sabitledi Minho. "Siktiğimin şirketinin, siktiğim toplantı salonunu sikiyorum! Sen ne yapıyorsun? Yine zırlamaya mı geldin?"
Minho'nun durmasını fırsat bilip ona doğru ilerledi ve tam karşısında durdu Hyunjin. Bu sırada çalışanlar dikkatle onları izliyor, bazıları olanları not alıyordu. Hyunjin emindi ki o notlar menajerlerine gidecek ve büyük bir azar yiyeceklerdi. Fakat şu anda umrunda olan tek şey Minho'nun sağlığıydı. "Hyung, şu an ne dediğini bilmiyorsun. Bırak şu rafı."
Minho Hyunjin'i dinlemeyip son bir güçle rafları ittirmiş ve büyük bir ses çıkartıp yere düşmesini sağlamıştı. Bunun karşısında Hyunjin korkuyla bir iki adım gerileyip irislerini büyüterek rafa sabitledi. Minho itici bir kahkaha ile ellerini silkeleyip bu sefer Hyunjin'e yaklaştı. Sıradaki hedefi oydu. Beynini susturdu ve dudaklarını araladı. "Gayet biliyorum! Ve daha ne biliyorum biliyor musun? Eziğin tekisin Hwang! Sen ve Felix, ikiniz de ağlamaktan başka bir şey yapmıyorsunuz. Böyle mi ayakta duracaksınız gerçekten? Her şeyi Minho yapsın biz de onu izleyelim diye mi düşünüyorsunuz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wish You Back °Hyunmin°✓
FanficModa tasarımcısı Seungmin aylardır görmediği idolünü merak ediyordu.