KEMİKTEN MEZARLAR
♪ Imagine Dragons, Radioactive
4. KANCA'YA TAKILAN ÖRÜMCEK
🌘
Perdenin ardındakileri merak ediyordum.
Orada inşa edilen dünyayı.
Mars, babasını kontrol etmek için gittiğinden ve beni kendimle baş başa bıraktığından bu yana yapmak istediğim tek şey yalnızca buydu.
Fakat elim bir türlü siyah perdeye uzanıp da onu kenara çekmeye varmıyordu.
Dışarıda karşılaşacağım dünya nasıldı? Enkaza dönmüş Katran'dan ya da yıllarımı geçirdiğim o dağ ovasından farklı olan yanı neydi? Yüz yüze kalacağım şey mi korkutuyordu beni, yoksa bildiğim gerçeklerin doğru olduğunu fark etmem mi?
Burası, Kazan Çağı'nın cennetiydi.
Cehennemin dünyadaki yansıması olan Katran'ın içine kurulmuş, etrafı yüksek surlarla çevrili bir şehirdi. Henüz dışarıdan çıplak gözle görememiştim ancak sadece Mars'ın odasına göz atmam bile, bu gerçeği anlamama yetiyordu.
Odanın ortasında dikilmiş, yeşil gözlerimi karşımdaki perdesi kapalı cama çevirmişken, arkamdan bir tık sesi yükseldi ve birkaç saniye sonra odanın kapısı mekanik bir sesle açıldı.
Arkamı dönüp de gelenin kim olduğuna bakmadım çünkü o olduğunu biliyordum. Sesi çıkmasa bile, ensemde hissettiğim devasa varlığı sayesinde o olduğunu anlayabiliyordum.
"Neden odamın ortasında dikiliyorsun?" diye bir ses yükseldi ondan.
Hâlâ boş bakışlarım perdenin üzerinde gezinirken, "Erken geldin." diye mırıldandım, sorusunu görmezden gelerek.
"Erken mi?" Ufak bir gülme sesi duydum. "On beş dakika erken mi yani? Ben geç bile kaldım sanıyordum."
Tabii ki erkendi. Kaşlarımı çatarak, bu garip sorusu yüzünden bakışlarımı ona çevirdiğimde, aynı zamanda dudaklarımı aralamış ve bir şeyler söylemeye hazırlanmıştım fakat surat ifadesini görünce duraksadım.
Tuhaf duruyordu. Ses tonu ne kadar enerjik çıkarsa çıksın, yüz ifadesi tamamen tersini söylüyordu.
"Neden?" diye sorma ihtiyacı hissettim. "Babanla geçirdiğin on beş dakikayı çok mu görüyorsun?"
Sorum karşısında bir an kalakaldı. Kahve gözleri birkaç saniye yüzümde dolaşsa da, bozuntuya vermeden, "Sanırım öyle." diye homurdandı ve kendini, odadaki kanepelerden birisinin üzerine attı.
"Perdeler niye kapalı?" diye sorarak konuyu bambaşka bir yere çektim ve bakışlarımı yeniden cama çevirdim.
Ama onun bakışlarını sebepsizce üzerimde hissediyordum. Bir süre ses çıkarmadı, odaya rahatsız edici bir sessizlik hakim olunca, "Karanlığı seviyorum." diye üstünkörü bir cevap verdi.
İstemsizce kaşlarım havalandı. Ona dönüp, gerçekten mi, dercesine bir bakış attım, ardından gözlerimi yeniden üzerinden çektim. "Açabilir miyim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEMİKTEN MEZARLAR
Science Fiction☙ Athena Maral, henüz küçük yaşlardayken dünyayı kasıp kavuran ve 'Kazan Salgını' adı verilen kıyametten kaçan bir avuç insandan yalnızca biridir. Hükûmetin ve halkın ısrarla virüs dediği, oysa daha farklı şeylerin de denilebileceği bu koca tiyatrod...