Bölüm-9 HAYAT ÖYKÜSÜ
"Çocukluğumu aldılar elimden..."
"Seni artık oyalamayayım hiç istersen. Sonuçlar daha çıkmadı. Çıkınca Alex seni arayacaktır. Ama en erken yarın arayabilirmiş" dedi artık daha iyi durumda görünene Grace.
"Alex kim?" Dedim. Oturduğu koltukta dikleşti. Yüzüne keyifli bir ifade yerleştirirken kafasını geriye yasladı.
"Yarın görürsün merak etme" dedi keyifle. Grace bir şeyler biliyordu ve bana söylemiyordu. Ben zaten meraklı bir insandım. İnsanların bu tür davranışları ise derinlerde yatan merakımı gün yüzüne çıkartıyordu. Ve kimse benim meraklı halimi bilmemeliydi. Yoksa işler istenilmeyen noktalara varabilirdi.
"Ama çok merak ettim" dedim dudak büzerek. Olumsuz anlamda kaşlarını yukarı kaldırdı. Ben ise üzerine daha çok gitmeye başladım.
"Ama lütfen. Biraz ip ucu ver bari" dedim. Önce bir süre düşünür gibi yaptı. Sonra çekmecesine uzanıp içinden bir şey aldı. Aldığı şeyi bana uzattığında yerimde kalakaldım.
"Al sana ip ucu" dedi. Elinde tuttuğu ipe gözlerimi devirdim. Şaşkınlıkla tuttuğu ipe bakıyordum. Gücenerek arkama yaslandım. Sıkıntılı bir nefes vererek alt dudağımı sarkıttım.
"Tamam Emma. Kızma hemen şaka yaptım sadece" dedi mahcup bir ifadeyle. Açıkçası sinsi bir ifadeyle gülmüyor olsaydı gerçekten bu ifadesine inanabilirdim.
"Gerçekten çekmecende ip mi saklıyorsun?" Dedim ipe ters bir bakış atarak.
"Ne zaman lazım olacağı belli olmuyor" dedi tatlı bir sırıtışla. Sırıtışı yüzünden yanağında çukur gibi gamzesi kendini belli ediyordu.
Yan gözle ona baktığımda gülen gözlerle bana bakıyordu. Şuan ona biraz köpürebilir ve işimin başına dönebilirdim. Ama daha on dakika öncesine göre şuanki haline bakacak olursak gülmesi benide istemeden olsa gülümsetti.
Yine alt dudağımı sarkıtarak "İnsanlara bu yersiz espirilerinden dolayı kızmayı öğrenmem gerek" diye sitem ettim.
Bana sadece gülerek bakıyordu. Yeşilin neredeyse her tonunu barındıran gözleri öyle bir parlıyordu ki saatlerce gülen gözlerine bakabilirdim. Ama artık işimin başına dönmem gerekiyordu. Bugün o lanet olası otuz maddelik liste bitmeliydi. Gerçi o otuz maddenin yarısı boş gevezelikti. Ama bu işimden kaytarmam gerektiği anlamına gelmiyordu.
Belki şuan yanımda Jhone olsaydı işleri şimdiye kadar bitirmiş, Jhone ile çene çalıyor olabilirdim. Ama beni bugün yalnız bırabiliyorsa eğer, bana güveniyor demektir. Ve bu benim hoşuma gitmişti.
"İyi" dedim oturduğum sandalyeden kalkarak. "Dediğin gibi olsun" hafifçe kıkırdayarak o da ayağa kalktı. Üzerindeki önlüğün yakalarını çekiştirerek düzeltti.
"O zaman herkes işinin başına" dedi. Kolundaki saate bakarak "Hem daha kahveyi bile hak etmedik" dedi. İkimizde odadan çıktığımızda etraf sessizdi. Herkes işine odaklanmış bir şekilde önündeki numunelerle uğraşıyordu. Grace'i daha fazla işinden alıkoymadan iyi günler dileyerek laboratuvardan çıktım.
Koridor yine eski canlılığına kavuşmuştu. Eskiye göre daha kalabalık ve gürültülüydü. Ayak üstü sohbet edenler, masa başında dosya imzalayanlar, akşam birbirlerine planlarını anlatırken oradan oraya koşturanlar...Kısaca burada hayat var diye haykıran bir koridor olmuştu burası.
Hızlıca, neredeyse kimseyle muhatap olmadan ikinci kattaki koridorun ortasındaki cam odaya girdim. Sandalyeye otururken bugün fazlasıyla yorulduğumu hissettim. Ama bugün üç saat daha mesai çalışmam gerektiğini göz önünde bulundurursak fazladan enerji takviyesi yapmam gerekiyordu. Ama benim için şuan enerji denilen kavram yerlerde paspas olmuştu bile. Kolumu kaldıracak halim yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SUÇ DAVALARI
RomanceGenç bir polis adayı ve ülkenin en iyi aynı zamanda herkesin gözdesi bir polis memuru... Emma Lively, Akademiden mezun olduktan sonra Jhone Carter'ın yanında yardımcı polis olarak çalışmaya başlar. Ama sevgilisinin ikizi olduğunu öğrenmesi, iki kard...