Yemekhane

2.4K 271 289
                                    

Beğenin lütfen 🔪

Yorum da atın

Tepsimi masaya koyarak sandalyeme oturdum.

Yemek saati gelmişti ve gerçekten çok acıkmıştım.

Çatalımı köfteme batırıp bir ısırık aldım, ardından spagettimden de biraz ağızıma aldım.

"Yemek yerken gülümsüyorsun."

Kaşlarımı çatarak masamın yanında elinde tepsiyle duran Levi'a baktım. "Soğuk nevale seni. Ne istiyorsun?"

Tepsisini karşıma koyarak karşıma oturdu. Kaşlarımı çatarak etrafa baktım, burası hariç birçok yer boştu!

"Neden buraya oturdun?"

"Komutanlar birlikte oturmalı."

Köftemi ağızıma atıp dolu dolu ağızımla konuştum, "Kim dedi bunu?"

Bir süre yüzümü inceledi ve o da çorbasından bir kaşık aldı. "Sincaba benziyorsun."

Ağızımdaki yemek boğazıma kaçtığı için aniden öksürmeye başladım. Göğüsüme vurarak kendime gelmeye çalışırken o ise sakince bardağa su doldurdu ve yine yavaş bir şekilde bana verdi.

Ölüyor olsam yine bu yavaşlıkta hareket ederdi, soğuk nevale!

Yavaş yavaş kendime gelmeye başladığımda öksürmekten yaşaran gözlerimi sildim.

"Su için sağ ol."

"Ne demek, ölmeni istemezdim."

Başım tepsime eğikken alttan alttan ona baktım. "Nah istemezdin, bok kafalı."

"Bana karşı olan nefretini bu şekilde dile getirmen çok alışılmadık bir durum."

"Neden? Geldiğin yerde herkes seni seviyor muydu yoksa prens bey?"

Başını iki yana salladı, "Hayır, ama bana karşı nefretlerini dile getirmiyorlardı."

"Korkuyorlardır."

Yemeğimden biraz daha ağızıma alıp karşımdaki velet tipli uzaylıyı görmezden gelerek yemeğime devam ettim.

"Baksana."

"Ne?"

"Dün gece olanlar için, kusura bakma. Sadece biraz inadına gitmek istemiştim."

Gülümseyerek başımı kaldırıp ona baktım, inadıma gitmek istemişmiş...

"İnadıma gitmek istemeyip kendi çapındaki gerçekleri yüzüme vurmaya çalışıyor olsan bile..."

Tabağımda kalan son yemek parçalarını da ağzıma atıp birkaç çiğneyişte yutarak tepsimi de alıp ayağa kalktım.

"Dediğim gibi, sadece kendi çapındaki sahte gerçekler olurdu."

Tepsimi kirli tepsilerin olduğu yere bırakıp yemekhaneden çıktım.

Üst kata, çıkıp koridorda yürürken babamın karşıma çıkması ile duraksadım.

Başımı eğerek selam verdim, "Başkanım."

"Isabel. Komutan Levi ile aran nasıl?"

Başımı kaldırıp ona baktım, "Komutan Levi ile mi? Yani... Pek anlaşamıyoruz, neden ki-"

"En başarılı askerlerden biri o. Sakın onu da bıktırıp buradan göndertme! O çok güçlü, Isabel."

Kaşlarım çatıldı, "Ben de güçlüyüm, baba. Farkında mısın bilmem."

Birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapadı ve tam karşımda dikildi. Benden uzun olduğu için başımı kaldırmak zorunda kalmıştım.

Babam geçmişteki en güçlü askerlerden biriydi. 50'lerinde olmasına rağmen hâlâ yaşlı durmuyordu ve hâlâ yapılıydı.

"Eğer güçlü olsaydın, şu an birlik komutası sende değil, hâlâ Mateo'da olurdu."

Bunu bu kadar acımasızca söylemesinden nefret ediyordum.

"O senin de askerindi. Diğerleri de öyleydi."

Gözümden bir damla yaş süzüldü, "Nasıl olur da bu kadar acımasızca bunu söylersin?"

Sadece yüzüme baktı, ama bir şey demedi. Yanımdan geçip gittiğinde bana hafifçe omuzunun değmesiyle bile sallanmıştım.

Birinin koluma dokunmasıyla başımı çevirdim, Jean karşımda bana bakıyordu.

Yüz ifadesine bakılırsa... Bizi duymuştu.

"Komutanım, iyi misiniz?"

Gözlerimi elimin tersiyle silerek gülümseyip onun saçlarını karıştırdım.

"Tabii ki iyiyim. Jean, ne diyeceğim... Bugün birliğin komutası sende, dövüş eğitimini sen ver."

"Emin misiniz? Levi Komutan bir şey der-"

"Sıçarım onun komutalığına. Bir şey derse bana gönder. Sana yıllardır eğitimi ben veriyorum. Yakın dövüşe dair her şeyi biliyorsun."

Başını aşağı yukarı salladı, "Peki, eğitimi veririm."

Levi x Reader (Aot x Reader)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin