1

42.5K 839 115
                                    

'Ateş attım samana
Bak dumana dumana
Senin zalim ananı
Ben getirdim imana'

Siyah üzümleri ezerken söylediğim türkü yüzünden kızlar benimle hem alay ediyor hemde eğleniyorlardı. Bende onların bu halleriyle dalga geçiyordum ya neyse. Bir yandan kahkaha atıyor diğer yandan kalçalarımı etrafa kıvırıyor dilime ritim ettiğim türkü ile rask ediyordum. Belimden dökümlü eteğimi kalçalarıma doğru kaldırdığım da gün yüzüne çıkan bacaklarım hatırı sayılır kalınlıkta idi.

'Kalçaların kımıl kımıl be Mahpeyker'

Sesin sahibine döndüm. Kızlardan sadece biriydi.

'Az saman taşımadık gülüm olsun o kadar' diye elimle bir öpücük gönderdim o tarafa. Elif, yanıbaşımda durmuş hem ters bakıyor hem de ağzının içinde homurdanıyordu. Bende ona omuzlarımı silkip dudağıma edalı bir tebessüm pay ettim.

Kimse şuan havamı bozamazdı.

'Kız senin evin yoluna aşındıran çok olur anam' diye söylenen Songül abla her zaman olduğu gibi dedikodunun ardı sıra dolaşıyordu. Oğlu kaç vakittir beni istiyordu. Songül abla da benimle yüz göz olmamak için etrafa dağıttığı dedikodudan haberim yokta değildi hani.
Oğlu iflah olmaz avarenin teki olmasa bile bende ona varacak göz yoktu ya neyse! Hem benim gibi gelin onun gibi kaynana ile katı suretiyle olmazdı. Dudaklarım yana doğru kıvrıldı.

'He ya olmamı amma ağabeyim evin damına serer valla adamı namlusunla'
Kinaye ile dediğim lafa bozulsa da kendini toparlaması uzun sürmemişti.
Bana sen nafile olmazsın bakışı savurup yaptığı işe geri döndü. Kimsenin bana sulanmasını hiç tahammül edemezdim. Gelenleri kapıdan çeviren bakışlarımdan millet illallah ediyordu. Sıcak başıma geçmiş tüm bedenim pelte kıvamını gelmişti. Öğle sıcağı tüm heybetiyle zirvede durup üstüme yağıyordu adeta.

"Hadi gı Mahpeyker' diyen kadına belimin altlarına gelen siyah saçlarımı savurdum. Elimle yazmayı çıkarıp belime bağladım. Canım söylemek, oynamak çekiyordu ya neyse. Onlarda bunu istiyordu. Ağzımda şarkının sözleri belimde ellerim oynamaya başladım. İki oynayıp bir söylüyordum. Ayaklarımda bir ileri bir geri gidiyor ayağımın altında ezdiğim üzüm tanelerinin suları etrafa sıçrıyordu. Kızlar hem alkış yapıyor hem de ağzımda turlayan türküye eşlik ediyorlardı. Ellerime aldığım eteğim bacaklarımı daha fazla ortaya çıkartmış idi. Beyaz tenim bu sıcak havalarda esmerleşmişti.

Başımı çevirdim o sıra da kapının önünde duran bir çift siyah tanıdık bir göz ile karşılaştım. O gözleri, gözlerimin içini talan ediyordu. Durmadım, hareket etmeye devam ediyordum. Dilimde duran türkü durmak yerine daha şenlendi.

Savruk duran ellerini cebine soktu.

Bakışları içime akıp gidiyordu.

'Düşürüp aşkına Mecnun misali
Bir kuru hayale yeldirme beni
Düşürüp aşkına Mecnun misali
Bir kuru hayale yeldirme beni'

Gözlerinin içine bakarak söylediğim türkü etrafa saçıldı. Bakışları savurduğum kalçalarıma oradan çıplak bıraktığım bacaklarıma değdi. Göğsümün ortasından akan ter içimi yaktı. Bakışlarına hiç rast gelmediğim adam şimdi karışımda durmuş beni yakacak kadar şiddetle bakıyordu. Bakmak ne kelime utanmadan durup beni seyrediyordu. Bana ne demeliydi. Bedenimi hala kıvırmaya devam ediyordum. Göğüslerime düşen gözleri tenimi ateşe verdi. Tüm kıyılarım ona çekilmiş gibiydi. Bir an olsun bakışları üzerimden çekilsin istemedim. Bir yabancının karışısında değildim sanki.

Gôr Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin