Eve geldiğimizde kapıda bizi bekleyen kadın öfke içinde idi. Bizi görünce eliyle beni işaret etti.
"Zinhar bu kadın benim haneme huzursuzluk getirsin kendini kapının önünde bulur bilesin oğul"
Dilhun hanımın sözleri yüreğimi ateşe vermiş ve kendimi kimsesiz hissetmeme neden olmuştu. Beni merak edip gelen bir anam bile yoktu. Beni dövüp sokağa atan bir babanın bunu yapmış olması tüm insanlara bana kötü davranması hakkını veriyordu.
"Ana sözlerinin çıktığı yeri iyi belleyesin! O benim karım olacak."
Sabri'nin tok sesinden çıkan cümleler ile konuşma tamamen kayboldu. Âlâ o sırada yanına gelmiş ve sedirin kenarına oturmuştu. Yüzünü bana doğru çevirmişti.
"Sen anama bakma. Öfkesi sana değil kendisine yakında diner " dedi Gözlerim onun endişe dolu gözlerinde durdu. Benim için endişe duyuyordu. Âlâ benimle yaşıt olmasına nazaran olgun bir kızdı.
"Aslında onu anlıyorum Âlâ kimse benim gibi birini oğluna..." cümlemi tamamlayamadan elimi sımsıkı tutmuştu.
"Sen gibi biri anca ağabeyime yaraşır Mahpeyker, ne yaşadığınızı bilemem lakin insanlar ne dediğinden önce kalbinden ne geçiyor onu bil o sana doğru yolu gösterecektir"
Ona minnet dolu bakmaya başladım. İyi niyeti gözle görülür bir şekilde belli oluyordu. İnsanın etrafın da onun mutluluğu ile gözleri parlayan kaç insan vardı ki? Yüreğimi kıskacı altına alan şefkat tüm gerçekliği ile gün yüzüne çıkmıştı.
Aklıma ağabeyim düştü.
Yüreğimde asılı kalan şefkat bile onu hatırlattı bana. En çok bana bu hissi hissettiren adamdı. Kırgın gözleri aklıma düştü. Yıkılmaz denilen ağabeyimi yıkmıştım.
Beni de yıkmışlar idi.
Yüreğim alçıya alınmış ama bir türlü kaynamayan kırık gibiydi.
Ne vakit kaynardım ne vakit dinerdim belirsizdi.
Kapının sesiyle gözlerim pencereye kaydı. Âlâ da benden önce davranıp pencerenin yanına ulaşmış dışarıya kısa bir bakış atmış ve odanın kapalı kapısına doğru yürümeye başladı.
"Hayırdır inşallah"
Bende ayağa kalktım. Karnım hala ağrıyordu. Âlâ kapıdan çıkarken hasan da başka odadan verandaya çıkmıştı.
Gözleri bana değmeden kardeşinin üzerinde durdu."Dur sen Âlâ" tok sesiyle Âlâ yerinde durdu. Kapının açılışının tok sesiyle kısa bir an sessizlik peyda oldu. Gelen kimdi? Kapıdan çıkan Dilhun hanımla göz göze geldim. İfadesiz suratı ile beni istemediği aşikardı. O hep tatlı dilli bir kadındı benim için. Şimdi bana olan davranışları içimde bir yerleri ateşe veriyordu.
Gözlerimi ondan çekip yeniden odanın içine girdim. Âlâ, kapının pervazından dış kapıya doğru bakıyordu. Kısa bir süre sonra kapının örtülme sesi kulaklarıma doldu. Bakışlarım halının desenlerin de dolaştı.
"Âlâ bize müsade et ağabeyim" diyen sesle yüzüm oraya döndü. Sabri'nin bakışları bendeydi. Âlâ başını sallayıp kapıyı çekip odadan çıktı. Sabri yanıma doğru yürümeye başladı.
"Hasan geldi"
Duyduğum isim ile yüreğim heyecan içindeydi. Odadan çıkmak için ayağa kalktığımda Sabri'nin sesiyle olduğum yerde durdum.
"Gitti" dedi gözleri gözlerimin içine doğru savruldu. Gitmiş miydi? Beni görmeden mi?
"Benim için gelmedi mi? Beni görmeden mi gitti?" Sesim ona uzandığında gözleri hüzün doluydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gôr
Losowe'Sen benim mecrûh ruhumun şifası oldun' derken titreyen içim onun içindi. Elleri belimi iki yandan sımsıkı tuttu ben yukarıya kaldırdı. Şimdi boylarımız eşit olmuştu. Dudaklarımızın arasında milimlik mesafe varken ona karşı koymak öyle imkansız bir...