Yüzü yüzümün kıyılarına değerken içine çektiği nefesi al, al olan tenime çarptı. Saçlarımı okşayan diğer eli durdu.
'Seni istemiyorum Mahpeyker' ses tonu sertti.
Gurur mu derdiniz adına yoksa gurursuzluk mu? O ilk gün gönlüme düştüğü an çocuk aklımla adına sevda dedim. Ne bilirdim o zaman sevdanın yokluğunun bu denli beni yakıp kül edeceğini. O sevda sevdiğim adamın kollarında son buldu.
'Gôr bunu'
Ellerim
Gözyaşım nedensiz bir şekilde akıp gidiyordu. Ellerini bedenimden ittirdi.
Sanki bir toz bulutu gibiydim onun üzerinde beni silkeledi. Yüzüm gözyaşlarına tutundu. Bana bakışları sözlerinden daha can yakıcı bir hal alıyordu. Onun gözlerinin önünde küçüldüm. Zaten daha ne kadar küçülebilirdim ki. Sonra ansızın yanında o kadın berildi. Gözleri deniz mavisiydi. Elleri birbirine kenetlendi.
Gözleri birbirine savruldu. Denizin gözleri yeniden benim üzerimde durdu.'Sen ne yüzsüz bir kadınsın. Seni istemeyen bir adamın peşinden koşmaya utanmıyor musun?
Uyandığımda kan ter içinde kalmıştım. İki büklüm olan bedenimi zor bela yatak başlığına dayadım. Nefeslerim düzene giremeyecek kadar sağlıksız durumda idi. Gözlerimden akan yaşlar ise çabası olmuştu. Ben ne yapacaktım. Tüm gururumu ayaklar altında almış onu sevmeye devam ediyordum. Bu nasıl geçecekti. Sahi, geçer miydi? Her gün içinden sökülmeyişiyle daha kötü bir hale geliyordum. Elim saçlarıma gitti. Sırılsıklam saç diplerim parmak ucuma değdi. O an okunan ezan sesi kendi karanlığımdan beni arındırdı.
Gözlerimden akan yaşları elimin tersiyle sildim. Ayağa kalkıp banyoya doğru yürümeye başladım. Soğuk suyu bedenimden aşağıya döktüğüm zaman bedenim ayılmıştı. Lakin yüreğim bir türlü uyanamıyordu. Abdestimi alıp odama geçtim.
Seccadeyi yere yaydığım vakit gün ışığı pencereden yüzüme doğru vurdu. Nafile olmaz yüreğimi anca namaz paklardı. Ellerimi açıp dualarımı ettim. Seccadeyi yerden kaldırdığım vakit anamların sesini duydum. Kalkmışlardı. Hasat zamanı olduğu için babam ve ağabeyim tarlaya doğru gidecekler idi. Bende başımda bulunan yazmayı bir kenara bırakıp odadan dışarıya çıktım. Merdivenlerden aşağıya indiğimde babamın gür sesini duydum.
'Ne lazım gelir kız kısmının tarla köşesinde otursun oturduğu yerde'
Gözlerim Ağabeyimin üzerine gittiğinde kaşlarını çatık babama bakmaya başladı. Önlerinde duran tepsiden ağazına zeytin atmıştı babam.
'Elin evine gittiğinde mahçup mu olsun baba'
'Doğru dersin oğul amma o eskidendi gelinlik kız oldu gayrı' anamın babamı onaylayan sesi etrafta duyuldu.
'Hem artık geleni kapıdan çevirmekten imanın gevredi bey'
İçimden ne meraklıymışsın ana beni evlendirmeye ana demiştim. Gönlüme oturan yumru canımı bir daha yaktı.
'Ne dersin sen ana. Her önüme gelene ben canımı nasıl emanet ederim'
Ağabeyim imdadıma yeniden yetişmişti. Bu konularda hele bana karşı oldukça hassastı. Severdi beni sevgisini belli etmese de kötü sözleri dilinden eksik olmasa da pişman olur gece yanıma gelirdi. Gönlümü almayı bilmese de onun varlığını hep üzerimde hissederdim.
'Mahpeyker'i gönlünün değmediği birine vermem ben'
Babam ağabeyime ters, ters baktı.
"Hem daha sırada ben varım o eksik kalsın'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gôr
Random'Sen benim mecrûh ruhumun şifası oldun' derken titreyen içim onun içindi. Elleri belimi iki yandan sımsıkı tuttu ben yukarıya kaldırdı. Şimdi boylarımız eşit olmuştu. Dudaklarımızın arasında milimlik mesafe varken ona karşı koymak öyle imkansız bir...