'Hala seviyorsun...' diye nefes nefese burnunu yanağıma yasladı.
Hala seviyordum, onun için yanıyordum, yakıyordum. Peki sevince yetiyor muydu? Yüreğimde duran acı diniyor muydu? Dinmiyordu. Her yeni gün
"Ya sen Agâh seviyor musun" sesim bir tılsım gibi birbirimize bakmamızı sağladı. Yüzü yüzümden düştü. Uçsuz sandığım bakışları bir hiç gibi beni yarı yolda bıraktı. Üzerimde olan varlığını kaldırdı.
'Yok bulamıyorum" diye konuşan Deniz kapıyı açmaya çalıştı. Ne vakit kilitli olduğunu anlamadığım kapıyla nefesim borumda tıkanıp kaldı.
'Cevap vermiyorsun...' Onun gözleri kapıda iken benim gözlerim onun ifadesiz bakışlarında idi.
İnsan bazen kelimeleri karşısında ki kişiye söylediğin de vereceği cevaptan korkuyordu. Tam da şuan hissettiğim buydu. Ama yalan değil onun bakışlarından hissettiği hissin gelip geçici bir heyecan olduğunu anlamıştım.
Ben cevabımı dilinden değil de bakışlarından anlamıştım.
Gözleri üzerimde kısa bir süre oyalandı.
'İlk ben çıkayım sonra sen..." Dağınık bırakılmış cümleleri üzerime savruldu. Yüzüme bakmadan eliyle kapının kilidini çevirdi. Kapıyı doğru yürüdüm. Gözümden akan bir damla yaş değersizliğimi yüzüme haykırdı.
Kapıyı hafifçe araladığı sırada elimle kapıyı sertçe geri kapadım. Şaşırmış bir ifade içinde bakışları bana döndürdü.
'Benim yüreğimi en çok acıtan ne biliyor musun? Doğru hislerimi yanlış kişiye harcamam. Bunun ne olduğunu hiç bir vakit anlayamayacaksın Agâh '
Parmağımla kalbinin üzerine vurmaya başladım.
'Burası var ya gururun iki paralık olsa bile onu sevmemin yanında hiç olduğunu bilemeyecek...'
Gözleri gözlerime savruldu. Bakışları yerli yerinde dursa da büyük bedeninin sarsıldığı aşikardı. Benden bu cümleleri beklemediği gibi bakışlarıma yapışan gerçeği yüzüne haykırmamı istemedi suretinin aldığı şekilden belliydi.
Kapıyı açtığımda karşımda Hafsa hanımı görmeyi beklemiyordum. Sabit bakışlarından birşey çözemedim. Gözleri arkama kaydı. Umursamadım.
Yürümeye başladım. Ardımda bıraktığım sevdam şimdi geçmişim olarak kalacaktı. Bazı geçmişler insanın içinde geçmiyordu. Geçirdiği acı ile kalıyordu.Yürüdüm. Yaralandıkça yara aldım. Düşmem dedim düştüm. Kanmam dedim yine onun gözlerine kandım. Kızıyor musunuz?
Peki siz canınız yandığı halde hala sevmeye devam etmek nedir biliyor musuz? Yüreğimi o kapının ardında bıraktım. Bir daha sevebilir miydim? Sevemezdim.
Gözlerim görüyordu kulağım duyuyordu. Lakin birşey hissetmiyordum. Varlığım içimin yokluğu ile ezildi. Anamı kapı ağazında Züleyha hanım ile konuşurken buldum.
'Sende gel Züleyha arayı açma..." diye tembih ediyordu. Züleyha hanım eliyle anamın kolunu okşadı.
'Olur gelirim"
Anam beni gördüğünde kaşlarını çattı. İfadesiz yüzüme az da olsa mimik yerleştirmek için çaba sarf ettim ama nafile idi.
"Yüzün bembeyaz kesilmiş kızım ne oldu" sesi benim için endişeli çıkmıştı. Başımı olumsuz anlamda salladım
"Birşeyim yok ana"
"Mahpeyker gel otur şöyle anan haklı..."
"Eve gitsek daha iyi olur aslında diye anama kaş göz yaptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gôr
Random'Sen benim mecrûh ruhumun şifası oldun' derken titreyen içim onun içindi. Elleri belimi iki yandan sımsıkı tuttu ben yukarıya kaldırdı. Şimdi boylarımız eşit olmuştu. Dudaklarımızın arasında milimlik mesafe varken ona karşı koymak öyle imkansız bir...