6

13.9K 476 312
                                    


'Mahpeyker'

Duyduğum tanıdık ses dudaklarımda ağır bir yutkunma oluşturdu. Gözlerim
Agâh'ın koyu gözlerine ulaştı. Başını sesin geldiği yöne çevirmişti.
Olacak iş miydi? Onun burada ne işi vardı. Güçlü bedenini üzerimden kaldırıp kapıya doğru yürümeye başladı. Yarısına kadar örtülü kapının ucundan dışarıyı izlemeye başladı. 

Vücudum olduğu yerde kaskatı kesilmiş hareket yetkisini kısa bir an kaybetmişti.

'Mahpeyker orada mısın...?'

Bedenimi acelece samanların üzerinden kaldırdım. Kuru dudaklarımdan sert bir yutkunma daha geçti.  Şimdi ne yapacaktım. Vücudumu saran ağırlıkla bedenime kâl gelmiş olduğum yerde kalakalmıştım.

'Bir yere gitmiş olmalı Deniz, evde değil baksana...'  konuşmaya başlayan Zeynep, imdadıma yetişmişti. Yüreğim ağzımda atıyordu.

Agâh ağzında birşeyler geveledi. Ondan tarafa hiç değmedi bakışlarım. Küçük pencerenin ucuna doğru yürümeye başladım. Tüm köşeleri örümcek ağı tutmuş buğulu cam ilk önce onun yüzünü yansıttı bana. Siyah saçları etrafa savruluyor idi Tanımadığı bu eve eğreti ve çekingen kalmış gibiydi.

'Ağabeyi evde deyince...'İnce sesi anında duraksadı. Birşey düşündüğü aşikardı. Güzel yüzü kısa bir an ellerine düştü. Onun baktığı yöne baktığımda avuç içinde tuttuğu renkli al yazmaya takıldı gözlerim.

'Bana verdiği al yazmayı ona getirmiştim. Ben düşündüm de benden daha çok ona yakışmıştı...'

Zeynep onun yanına doğru yürüyüp koluna girdi. Yüzünde her zaman mevcut olan gülümsemesi vardı.

'Başka sefer yine geliriz Deniz, o zaman verirsin hem ben sorarım bizim deli kıza kırk yılın başı geldim ev kapı duvar...'

Deniz ona uzunca baktı ve başını olumlu anlamda salladı. Gözyaşım yanağımın kenarından çeneme doğru indi.

O bunu hak etmiyordu. Kimse böyle birşeyi hak etmezdi. Daha az önce nişanlandığı adamın altında kendimi kaybeden ben değil miydim? Ayak uçlarıma kadar her yanım sızladı. Tutunacak bir yer aradım. Elim hiç bir yere değmedi, ta ki o yanıma gelip elimi tutana dek.

Sert avuçları beni kendine hapsetti. Kara hareleri düz bir şekilde bana bakıyordu. Ne düşünüyordu? Ne hissediyordu  Bildiğim tek şey korkularımın bir gün benden alacağı birşey olduğu idi.

Bunu neden yapıyordu. Hala benim yanımda niçin duruyordu. Tek kelime etmedi lakin bakışları üzerimde her geçen saniye baskısını arttırdı.

'Yüzüne musallat olan bu hüzün neden küçüğüm bu oyunu başlatan sen değil miydin?'

Gözlerim onun siyah hareleri üzerinde asılı kaldı. Sanki karşımda boydan bir ayna duruyordu ve ben o aynadan kendi yüzümü görüyordum. Bu acımasızlık benim gerçeğim miydi? Ellerimi ondan çekmek için çabaladım. Beni bırakmadı ve kendine yakınlaştırdı. Ellerimiz ikimizin arasında kaldı. Gerçekleri acımadan yüzüme dağıtmış beni bir defa daha katletmiş idi. Kuru dudaklarımdan çıkan nefesim bile üzerimde rastgele duruyordu.

'Bu oyunu ben başlamadım Agâh, ben...'  gözlerim onun yüzünden aşağıya düştü. Gördüğünü inkar edebilir miydi insan? Ya gönlüne düştüğü kara sevdayı yok sayabilir miydi?

'Bu hisler akıl işi değil Mahpeyker, gelip geçici duygularının hesabını yıllar sonra kendine nasıl vereceksin...'

Dibi olmayan bakışları sadece gözlerimin içine dağıldı. Nefesim kısa bir an kesildi. Cümlelerinin doğru oluşu bir yıkıma daha tabii tuttu beni. Yanıp kül oldum. Ateşin közü yüreğime bir daha kara buladı. Elleri uzunca yanağımı okşadı ama ben bunu çok geç hissettim. Kendime verecek cevabım var mıydı?  Tam bir muamma idi. Ya ağabeyime? Anama, babama!

Gôr Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin