12

10.7K 538 49
                                    

İçimde büyük bir hüznü yaşıyordum. Kelimelerle tarif edemesem de yaşadıklarım bana ağır bir darbe vurmuştu. Darbe Oysa ne hayallerim vardı benim. Düğünüm olursa hep ağabeyim ile karşılıklı oynamak isterdim ben. Lakin o hayallerimi hiçbir vakit yaşayamayacaktım.

"Bak ağabeyin de geldi güzelim ağlama artık" diyen Şerife abla ile ona bakmaya başladım.

"O ağlama hakkı dün geceye aitti, hadi gel yamacıma benim düzeltelim biraz seni." Başımı olumlu anlamda salladım ve onun yanına doğru yürüdüm. Beni belimden tutup masaya yönlendirdi.

"Bak yavrum bu işler böyledir, sen kendi evinden değil bu evden gelin çıkıyorsun.
Bak Hasan gelip kırmızı kurdeleni beline bağladı ve seni kimsenin dilini düşürmedi. Ben onu feveran bir çocuk zannederdim."

Saçlarımı düzeltip yüzümü peçete ile silmeye başladı.

"Bunlar kolay durumlar değil bende kaçtım ve benim anam ve babam benim düğünüme gelmediler. Sonra barıştık tabi... Yani anlatmak istediğim onlara biraz zaman tanı etle kemik birbirinden hiç ayrı düşer mi?"

Haklıydı.

"Bundan böyle sen kocana sımsıkı sarıl, baksana aileni alıp herşeye rağmen buraya getirdi. Ben böyle yapanı hiç görmedim yarı ömrümde..." diyip saçlarımı düzeltip iki elini omuzlarıma koydu.

"Benden bu kadar" deyip odadan çıkmış ve içimde ki yanlızlığım ile beni başbaşa bırakmıştı. Hasan ağabeyimin gözlerime son bakışını nasıl unuturdum. Gözlerim önümde duran kadın silüeti ile karşılaştı.
Aynada ki yansımam çok farklı değildi, aksine herşey sade olmuştu lakin benim içim farklıydı. İçimde birşeyler eskiye nazaran dağılmıyor ve birbirine girmiyordu.

Kapının sesiyle başımı sol tarafima çevirdim.

Sabri'nin geldiğini görünce bedenimi sandalyeden kaldırdım. Gözlerim kısa bir süre bedeninde dolaştı. Üzerine tam oturan damatlık ona oldukça yakışmıştı. Saçları her zamana nazaran biraz daha dağınık ve gürdü. Sakalları hafifçe kısaltılmıştı.

Gözleriyle çarpışan gözlerim ve onun bedenimde dolanmaya başlayan bakışları... Uzun bacakları ile yanıma gelmesi saniyeleri bile almadı. Kokusu burnuma dolmuştu.

"Ben teşekkür ederim Sabri ailemi bana getirdiğin için..."

Yüzünde hafif bir tebessüm oluşur gibi oldu. Benim mutluluğum onu da mutlu ediyordu.

"Gülen yüzün benim gülen yüzüm oldu Mahpeyker..."

Ellerime doğru uzanıp iki elimi de tuttu. Sert ellerinin arasında kaybolan ellerim yutkunmamı sağladı. Gözleri dudaklarımı ezip geçiyordu. Bundan rahatsız olsam da yine de midem çalkalanıyor gibi oluyordu.

"Beni bu dünyanın en Bahtiyar adamı ettin..." Bedenini biraz daha bana yaklaştırdı. Ellerimi tutup ikimizin arasından yukarıya doğru kaldırdı.

"Ellerini asla bırakmam" deyip büyük dudaklarını ellerime yasladı. Sıcaklığı içimde birşeyler kopardı. Bana ne oluyordu böyle. Kapının birden açılmasıyla yerimden sıçrayıp ellerimi Sabri'nin beni tutan ellerinden çektim.

"İnsanlar sizi soruyor ağabey" diyen Âlâ, ile Sabri, kısık sesle birşeyler söylendi.

"Geliyoruz"

Davulların yüksek sesleri kendi ekseninden etrafa dökülürken masanın bir kenarın da oturmaya devam ediyordum. İnsanları selamlamak için ayağa kalkıyor sonra geri oturuyordum.
Yanımda ki adamın keskin bakışları yer, yer üzerime uğruyor idi.
Bazı insanların beni kınayan bakışları üzerime oldukça yabancı geliyordu. Daha düne kadar oturup kalktığım insanların bana bunu etmesi içimde ki hüznü daha da baskın hale getiriyordu.  İki lafa beni yargılayan insanlar zamanın da eteklerimin dibinde bana dert yananlar değil miydi?

Gôr Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin