19.

1.1K 57 47
                                    

Onurcan Özcan - Ah Adam

"Tek derdi adamın, biraz sarılmaktı... "

🌼

Kasadaki hesap hatasını düzelttikten sonra kasa tarafından çıktım ve birkaç masası dolu olan salona baktım. Bugün hafta içiydi ve bu saatlerde pek yoğun olmuyordu ancak ona rağmen birkaç masa vardı.

Gülümseyerek etrafa bakarken kapıdan içeriye giren Yiğit Karayel ile afalladım. Normalde görüşmemiz ya da beni ilgilendiren bir husus olmadığı müddetçe yanıma gelen birisi değildi. Bu nedenle kötü bir şey olmuş olma düşüncesi zihnimi ele geçirmişti.

Yiğit gözlerini salonda dolaştırdığı sırada beni görmesi ile hafifçe gülümseyerek yanıma adımlamaya başladı. yanıma attığı her adım yutkunmamı sağlıyor, garip bir şekilde karnımın içini yakıyordu. Adımları yaklaşık iki adım kadar önümde durduğunda elini uzattı. "Hoş geldin," dedim yumuşak avucunun içerisine elimi bırakırken. Elimi hafifçe sıktı ve ardından bıraktı. "Hoş buldum," dedi içten bir gülümsemeyle. Onun bu içten tavrı beni de gülümsetiyordu.

elimle önümüzdeki masayı gösterdiğimde oraya döndü ve sandalyenin birini hafifçe öne çekti ancak oturmadı. Boğazını temizledikten sonra çektiği sandalyenin karşısındaki sandalyeye oturduğunda öteki sandalyeyi benim için çektiğini anlamıştım.

hayır, bu kadar saf olmamalısın. Dedi iç sesim. Senin iç sesinim, kendine gel.

Sandalyelere oturduğumuzda çalışanlardan birine seslenip iki çay istemiştim. Ben çay içiyordum, o da içsindi. Başka zaman bende onunla kahve içerdim.

"Nasılsın?" diye sordu pürüzlü bir ses ile. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırarak gözümün önüne gelmesine engel oldum. "İyiyim," dedim iyi olmak istediğimi göstermek ister gibi gülümserken. "Sen nasılsın?" garsonun çayları getirmesi ile sessizce çayları bırakmasını izledim. "İyiyim." dedi sakince. Onun bu sakinliği beni daha çok sıkıntıya sokuyordu.

"Bir problem mi var?" diye sordum dayanamayarak. Çayının şekerini karıştıran eli bir anlığına duraksasa da karıştırmaya devam etti. İşi bittiğinde bakışlarını bana çevirmek yerine salonda dolaştırdı.

Kesin bir sorun vardı, gözüme bile bakmıyordu.

"Yiğit," dedim kısık bir şekilde. Adını söylememle birlikte bakışlarını bu sefer gözlerime çevirdi.

"Aslında bir sorun yok," diye mırıldandı. Niye gelmişti o zaman?

Çayımdan bir yudum aldım ve gözlerimi gözlerine kenetledim.

"Ben bu gece dönüyorum İstanbul'a, dönmeden önce mahkemeyle ilgili konuşmak istedim." içtiğim çay boğazımdan zorlukla geçiyordu. "Bundan sonraki gelişim son mahkeme için olacak." yutkundu. "Daha önce konuştuğumuz gibi ya tamamen içeriye girecek ya da dava düşecek. Dört yıldır dava sürüyormuş ve kanıtlar, darp raporları dahilinde bizim lehimize olacak gibi gözüküyor."

Çok kısa bir an gözlerini kapatıp açtı ve sözlerine devam etti. "Söz veriyorum elimden gelenin fazlasını yapacağım. Baban bu sefer tam anlamıyla içeriye girecek. Başka ihtimal yok, tamam mı?"

Gözlerimin dolmaya başlamaması için hızlı hızlı birkaç kez kırpıştırdıktan sonra, "Tamam," diye fısıldadım.

Doğru olan neydi artık tartamıyordum. Babamın içeriye girmesi çözüm olacak mıydı? Ya da adalet babamı hapse atacak kadar hakkaniyetli davranır mıydı?

Yol | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin