1

3K 98 44
                                    

"Ondan nefret ediyorum! Gerçekten çok nefret ediyorum!" Hermione, Ron'a karşı olan duygularını kabullenemeden nefretini kusmaya başlamıştı bile. Nefretle aşkın karıştırıldığı o ince çizgi denebilir miydi buna?

Lavender Brown ve Ron Weasley ilişkisi en çok Hermione'yi yıpratıyordu ve ben daima onun yanındaydım.

"Anlayamıyorum gerçekten." gözyaşları lafının bitmesini bile beklemeden akıyordu. Bu gözyaşlarının hesabını sorar mıydı? Bilemiyorum, daha doğrusu kestiremiyorum.

"Ağlama Hermione, ben eminim ki seni görecek, fark edecek." Arkadaşımın bu denli üzülüyor olması gerçekten çok moralimi bozuyordu.

"Haklısın ya. Ben neden ağlıyorum? O ağlasın. O gelmek istediğinde de ben kabul etmeyeceğim. Gel, ortak salona inelim." Ani ruh değişimleriyle bir Hermione Granger :)

"Hey Freya! Gelsenize." Harry, bize seslenirken adımlarımızı hızlandırmıştık merdivenlerde. Sağ ayağım sol ayağıma takılmasıyla kendimi yerde buldum. Salondan yükselen kahkaha seslerine göz devirerek ben de ufaktan bir güldüm.

Hermione bile gülüyordu, o üzgün modundan kısa bir anlığına da olsa çıkıvermişti ve bunun sebebi düşmem bile olsa ben cidden mutlu olmuştum.

Oturmamıza meydan kalmadan içeriye giren Neville, Beni çağırmıştı. Dumbledore, yanına çağırıyormuş bu oldukça garipti ve sebebi neydi? Hızlıca Dumbledore'un ofisinin önüne gelip şifreyi söyleyerek içeriye girdim. Karşılıklı oturmuş Draco Malfoy ve Albus Dumbledore'u görmeyi beklemiyordum.

Merlin aşkına ben yine ne halt etmiştim?

Dumbledore, eliyle Malfoy'un yanındaki koltuğu gösterdiğinde adımlarımı oraya doğru çevirdim ve oturdum. Dumbledore konuşuncaya kadar ne benden ne de Malfoy'dan ses çıkmamıştı.

"Seni buraya neden çağırdığımı bilmiyorsunuz değil mi Bayan Brave?" kafamı olumsuz bir şekilde sallayarak konuşmaya başladım.

"Bilmiyorum profesör, ancak haksız suçlama olmadığını umuyorum çünkü son bir aydır hiçbir vukuata bulaşmadığıma eminim." Gözlerimi hafifçe Malfoy'a çevirip söylediğim sözlerin ona olduğunu anlamasını istermişçesine bir bakış attım.

"Biliyorum Bayan Brave, hiçbir suça karışmamış olmanız benim de son zamanlarda aklımı kurcalayan düşüncelerden biri. Sizden bugün yarın bir olay bekliyordum." Hafifçe sırıtan, sarı yılana baktım yanımda oturan. Göz devirip Profesör Dumbledore'a çevirdim bakışlarımı.

"Bay Malfoy, ailesinin Karanlık Lord'a olan yardımlarından kurtulmak için bana başvurdu ve bu olayı kökünden halledebilecek bir plan düşündük." kaşlarım çatıldı, Malfoy'dan böyle bir şey beklemiyordum. Bu işin içinde umarım başka bir iş yoktur.

"Sizi Lucius Malfoy ve Narcissa Malfoy'un öğrencilik zamanlarına göndereceğim ve zamanımızın en büyük destekçilerinden bazılarını Karanlık Lord'un yolundan çekmenizi sağlayacağım." Bu garipti.

"Anladım ancak, neden ben profesör?" Albus Dumbledore'un yüzünde hafif bir tebessüm oluştu.

"Çünkü bu işi sen yapabilirsin Freya, sandığından daha güçlü olduğuna eminim."

Kafamı salladım ancak tedirgindim de. Her şeyi birden batırma olasılığım da vardı tüm herkesi kurtarma olasılığım da.

"Sen Freya Brave ve sen Draco Clark. Belli etmemeniz gereken bu göreve birazdan gönderileceksiniz. Başarabileceğinizi biliyorum elimdeki bu mektubu o zamanın Dumbledore'una verin."

Arkadaşlarıma veda bile edemeden, belki Bellatrix Lestrange'ın büyüsüyle öleceğim bir zamana gidiyordum hem de en güvenmediğim insanla.

"Limonlu şeker" diyip gülümseyen profesöre anlamsız gözlerle baktım.

Profesör zaman döndürücüyü boynuma taktı ve üç kere çevirdi. Kendimi bir anda Hogwart's bahçesinde buldum.

Etrafıma baktığımda her şey aynıydı, acaba zamanda yolculuk yerine cisimlenmiş miydik?

Çevredeki insanlara baktığımda, kendi dönemimdeki insanlar olmadığını anlamıştım.

"Kalk hadi Malfoy." Gözlerini devirerek konuşmaya başladı. "Bana öyle seslenmemen gerektiğinin bilincindesindir umarım?"

"Ağız alışkanlığı."

Hızlıca Dumbledore'un odasına ilerlemiştik. Arkamda bana yetişmeye çalışan Malfoy'a acıyarak adımlarımı yavaşlattım. Her ne kadar ailesinin yaptığı şeyin kötü olduğunu anlayarak bunu değiştirmeye çalışsa da bana ve arkadaşlarıma dediği lafları asla unutmayacaktım.

Kapının önüne geldiğimde şifreyi fısıldadım. Kapı açılmamıştı, sonrasında aklıma profesörün söylediği alakasız iki kelime geldi aklıma.

"Limon Şekeri"

Kapı açıldığında içeriye girdik ve profesörün bakışlarını üzerimize çektik.

"Sizi tanıdığımı sanmıyorum?" sorarcasına bakıyordu gözlerimize. Cebimdeki zarfı çıkarıp uzattığında yavaş hareketlerle açıp okumaya başlamıştı.

"Bayan Brave ve Bay Clark, doğru muyum?" kafamızı olumlu bir şekilde salladık.

"Birazdan yemek vakti olacak. Sizin de bina seçimlerinizi yapacak seçmen şapka.

Binalarımız belliydi ancak bu prosedürdü.

Kayıp Parça || ÇapulcularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin